Mektup
Sevgili Kardeşler,
Geçmişte yaşayan İşaya peygamberi ve onun, M.Ö. 8. yüzyılda sadakatsiz İsrail milletine uyarı ve harabiyet mesajını vermek üzere Yehova’nın davetine verdiği kaşılığı hepimiz biliriz. Yehova’nın “kimi göndereyim, ve bizim için kim gidecek?” çağrısına, İşaya derhal: “İşte, ben, beni gönder” diye cevap vermişti. (İş. 6:8) İnatçı insanlarla konuşmak ve onları tövbeye davet etmek şüphesiz kolay bir iş değildi. İşaya kitabından öğrendiğimiz gibi, gerçekte milletin tümü onun gayretine karşılık vermemişti. Bu yüzden İşaya: “Ne vakte kadar, ya Yehova” diye sorduğunda, o insanların daha ne vakte kadar inatçılık yapmağa devam edeceklerini kastetmişti. (İş. 6:11) Yehova’nın ona verdiği cevap şuydu: “O vakte kadar ki, şehirler viran ve kimsesiz, ve evler insansız kalacak, ve toprak bütün bütün çöl olacak.” Evet, bu sözlere göre, daha sonra ilk olarak M.Ö. 740’da on sıptın diyarında ve M.Ö. 607’de de Yahudiye’de gerçekleşmiş olduğu gibi, milletin tümü diyarından zorla çıkarılacaktı. İnsanların inatçılığına, düşmanlığına ve diğer zorluklara rağmen İşaya işini sadakatle yerine getirmişti. Sabır ve tahammülün ne büyük bir örneği!
Benzerî şekilde M.S. birinci yüzyılda, ilk Hıristiyanlar da Krallığın iyi haberini, İsa’nın İşaya’nın peygamberliğini uyguladığı katı yürekli bir nesle va’zetmeğe sadakatle devam etmişlerdi. (Mat. 13:13-15) Hatta onlar denemeler ve zulümle bile karşılaşmışlardı. (Res. İşl. 4:1-3; 5:17, 18) Fakat onlar buna rağmen va’zetmeğe devam etmişlerdi, zira önce iyi haberin bütün milletlere va’zedilmesi gerektiğini ve ancak ondan sonra sonun geleceğini biliyorlardı.—Res. İşl. 5:41, 42; Mat. 24:14.
Acaba onlar sonu ve semavî Krallığın tesis edilişini görecekler miydi? Bunları görmeği çok istiyorlardı, zira İsa’nın göğe alınmasından hemen önce ona: “Ya Rab, İsraile krallığı bu zamanda mı iade edeceksin?” diye sormuşlardı. (Res. İşl. 1:6) İsa’nın verdiği cevabı biliyoruz. Gün ve saatı bilmek onlara verilmemişti. (Res. İşl. 1:7; Matta 24:36 ile karşılaştır) Aradan yıllar geçtikten sonra resul Pavlus, Hıristiyanları, Yehova’nın günü sanki gelmiş gibi, “çabuk sarsılmamaları ve şaşırmamaları” için uyarmıştı. Bunun yerine onlar, “her iyi iş ve sözde” pekişmeliydiler.—II. Sel. 2:1, 2, 17.
Evet, gerçekten de bu birinci yüzyıldaki Hıristiyanlardan hiç biri Yehova’nın gününün gelişini görmek üzere hayatta kalmamışlardı. Ama acaba bu, onların gayretlerini olumsuz yönde etkilemiş miydi? Asla! Kötü sistemin sonunun ne zaman geleceğine bakmaksızın, onlar için “krallığın iyi haberi”nin izzeti ve hizmetin sevinci azalmamış ve onların Yehova ve Mesih ile bereketli ilişkileri değerli olarak kalmıştı. Onlar, Tanrı’nın, kendi iyi işlerini unutmak için adaletsiz olmadığını biliyorlardı. Gerçekten de Yehova Tanrı’ya karşı gösterdikleri gayret ve sevgi, semavî hayatla mükâfatlardırılacaktı.—Mar. 12:28-31; İbr. 6:10-12; I. Tim. 1:5.
Bugün biz sonun vaktinde yaşıyoruz. Bu gerçeği ispatlayan birçok delile sahibiz. (Mat. 24; Luka 21; Vah. 12; II. Tim. 3:1-4; I. Sel. 5:1-8) “Milletlerin tayin edilen zamanları” M.S. 1914 yılında sona ermiştir. Yehova’nın günü gelene kadar bu neslin geçmeyeceğine dair teminata sahibiz. (Mat. 24:34) Böylece İşaya ve ilk Hıristiyanlar gibi, şüphesiz bugün de her şahit Tanrı’nın iradesini yapmağa sadakatle devam edecektir. Tıpkı İşaya veya ilk Hıristiyanlar gibi biz de düşmanlık, kınanma veya zulüm bekleyebiliriz. Fakat sona kadar sadakatle dayanacağız. (Mat. 24:13, 14) Günü ve saatı bilmiyoruz, bu nedenle efendi geldiği zaman hazır olmak üzere biz de ilk Hıristiyanlar gibi uyanık ve tedbirli olmalıyız. Tıpkı İsa ilk şakirtlerini, efendi geldiği zaman uyanık olmaya teşvik ettiği gibi, biz de onun iradesini yapmak üzere tetikte olmak istiyoruz. (Luka 12:37, 38; Matta 25:13 ile karşılaştır) Bazılarınca Efendi’nin gelişinin ilk beklenişi gerçekleşmemişse de, şafaktan önce gelen en karanlık saatların ‘üçüncü nöbetinde’ uyanık olunması gerekir.—Luka 12:37, 38.
Böylece bekleyişin bu dönemi belki düşündüğümüzden daha uzun olabilir, bununla beraber onun hırsız gibi geleceği şüphesizdir. Hiç birimiz, onun belirsiz bir süre boyunca gecikeceğini düşünerek gevşememeliyiz. O saat gelmelidir ve gelecektir! Onun günü geldiği zaman Efendi’nin işiyle uğraşan ve uyanık olan kölelere ne mutlu. (Luka 12:35, 36, 39, 40) Kötü şeyler sistemine karşı hükmünü infaz etmek için Rab İsa, beklenmediği bir anda gelecek ve bu, Tanrı’nın kavminin en faal zamanı olacaktır. Bu sebepten gerçekten uyanık olmak çok önemlidir.—Mar. 13:32-37.
Böylece hepimiz Rab geldiği zaman imanda sabit durmağa ve onun işiyle uğraşmağa devam edelim. Sevgi ve selâmlar gönderiyoruz.
Biraderleriniz.
MUKADDES KİTAP KURSLARI DERNEĞİ
İstanbul