Watchtower ONLINE KÜTÜPHANE
Watchtower
ONLINE KÜTÜPHANE
Türkçe
  • KUTSAL KİTAP
  • YAYINLAR
  • İBADETLER
  • g 7/89 s. 12-13
  • Kan: Kimin Seçimi ve Kimin Vicdanı Söz Konusudur?

Bu kısım için bir video yok.

Üzgünüz, video yüklenirken bir hata oluştu.

  • Kan: Kimin Seçimi ve Kimin Vicdanı Söz Konusudur?
  • Uyanış!—1989 (Bilimsel Seri 29-32)
  • Benzer Malzeme
  • Kan: Kimin Seçimi Ve Kimin Vicdanı Söz Konusudur?
    Kan Hayatınızı Nasıl Kurtarabilir?
  • Hasta Bizzat Karar Verme Hakkına Sahiptir
    Kan Hayatınızı Nasıl Kurtarabilir?
  • Yehova’nın Şahitleri Cerrahi Ve Ahlaki Açıdan Ciddi Bir Uğraş
    Kan Hayatınızı Nasıl Kurtarabilir?
  • Çocuklarımızı Kan Naklinden Korumak
    Krallık Hizmetimiz—2004
Daha Fazla
Uyanış!—1989 (Bilimsel Seri 29-32)
g 7/89 s. 12-13

Kan: Kimin Seçimi ve Kimin Vicdanı Söz Konusudur?

New York State Journal of Medicine 1988; 88:463-464 sayfalarından iktibas edilmiştir.

Doktorlar bilgilerini, becerilerini ve tecrübelerini hastalık ve ölüme karşı mücadele etmeye adamışlardır. Ancak bir hasta tavsiye edilen tedaviyi reddederse ne olur? Eğer hasta Yehova’nın bir Şahidi ise ve tedavi tam kanı, konsantre edilmiş kırmızı küreleri, plazmayı veya trombositleri kapsıyorsa, büyük ihtimalle böyle bir durum ortaya çıkacaktır.

Kanın kullanımına gelince, doktorlar, hastanın kansız bir tedaviyi seçmekle tıbba adanmış uzman kadronun elinin ayağının bağlanacağı hissine kapılabilirler. Yine de unutmamak gerekir ki, Yehova’nın Şahidi olmayan başka insanlar da doktorların tavsiyelerine uymayı sık sık reddediyorlar. Appelbaum ve Roth’a göre, bu ret olaylarının yüzde 15’inde “ölüm tehlikesi ihtimali olmasına” rağmen Tıp Fakültelerindeki hastaların yüzde 19’u en az bir tedavi veya tıbbi müdahaleyi reddetmiştir.

“Doktor en iyisini bilir” genel görüşü çoğu hastanın kendisini, doktorun beceri ve bilgisine bırakmasına neden olmaktadır. Fakat bu görüşe göre sanki bilimsel bir gerçekmiş gibi davranmak ve hastaları buna uygun olarak tedavi etmek, bir doktor için ne kadar sinsi bir tehlike oluştururdu! Gerçi bizim tıbbi eğitimimiz, yetkimiz ve tecrübemiz, tıbbi alanda bize önemli ayrıcalıklar kazandırır. Bununla birlikte, hastalarımız da bazı haklara sahiptir. Herhalde bildiğimiz gibi, kanun (Anayasa bile) kişilerin haklarına daha fazla önem vermektedir.

Çoğu hastanenin duvarında “Hasta Hakları Beyannamesi” yazısının asılı olduğunu görürüz. Bu haklardan biri, kişinin bilinçli rızası, daha doğrusu bilinçli seçimidir. Hasta, çeşitli tedavilerin (veya tedavi reddinin) olası sonuçları hakkında bilgilendirildikten sonra, tedavisinin ne şekilde olacağı artık kendi seçimine bağlıdır. New York’un Bronx ilçesindeki Albert Einstein hastanesinde, kan nakli ve Yehova’nın Şahitleri konusunda takip edilecek yol hakkındaki tasarı şu beyanı içermektedir: “Aklı başında olan herhangi bir erişkin hasta, sağlığı için ne kadar zararlı olursa olsun, tedaviyi reddetme hakkına sahiptir.”

Doktorlar, ahlak veya sorumluluk konusundaki endişelerini ifade ederken mahkemeler, hastanın, seçiminin üstünlüğü üzerinde önemle durmaktadırlar. New York Temyiz mahkemesi şu beyanda bulunmuştur: “Hastanın kendi tedavisinin yönünü tayin etme hakkı üstün[dür] . . . . Doktor, tıbbi bir tedaviyi reddeden yeterlikli bir erişkin hastanın haklarına saygı göstermekle, kanuni veya mesleki sorumluluklarını ihlal etmiş olmaz.” Aynı mahkeme şunları da söylemiştir: “Her ne kadar tıp mesleğinin ahlaksal bütünlüğü önemli ise de, burada üzerinde durulan kişisel temel hakların önüne geçemez. Üstün olan kurumun gerekleri değil, kişinin ihtiyaç ve arzularıdır.”

Bir Şahit kan almayı reddettiği zaman, doktorlar, idealin altında gibi görünen bir tedaviyi uygulama düşüncesi yüzünden vicdan azabı duyabilirler. Bununla birlikte, bir Şahidin vicdanlı bir doktordan istediği, bu şartlar altında mümkün olan en iyi alternatif tedaviyi sağlamasıdır. Bizler yüksek tansiyon, antibiyotiklere karşı şiddetli alerji veya pahalı aletlerin yokluğu gibi durumlara uymak için sık sık tedavimizin şeklini değiştirmek zorunda kalırız. Şahit olan bir hastanın durumunda, doktorlardan, tıbbi veya cerrahi sorunları, hastanın seçimi ve vicdanına göre kandan sakınmak konusundaki ahlaksal veya dinsel kararı ile uyumlu şekilde halletmesi talep edilmektedir.

Şahit olan hastalar üzerinde yapılan ağır ameliyatlarla ilgili çok sayıda rapor, birçok doktorun, kan kullanılmaması talebine, rahat bir vicdanla ve başarılı olarak uyabildiğini göstermektedir. Örneğin 1981 yılında Cooley, yüzde 22’si erişkin olmayan kimselerde gercekleştirilen 1026 kalp damar ameliyatını gözden geçirmiştir. Kendisi “Yehova’nın Şahitlerinden oluşan gruptaki hastaların ameliyat riskinin, esasen diğerlerininkinden daha yüksek olmadığını” belirlemiştir. Kambouris, Yehova’nın Şahitlerin ağır ameliyat vakaları hakkındaki raporunda, onlardan bazılarının, “kan almayı reddettiklerinden dolayı acilen gerekli cerrahi müdahaleden mahrum bırakıldıklarını” belirtmiştir. Kendisi şunları söylemiştir: “Ameliyat odasındaki şartlar ne olursa olsun, müdahaleden önce bütün hastalara, kendi dinsel inançlarına saygı gösterileceğine dair güvence verilmiştir. Bu kuralın hiçbir olumsuz sonucu olmamıştır.”

Hasta, Yehova’nın bir Şahidi ise, seçimin de ötesinde, vicdanı söz konusu olur. Göz önünde bulundurulması gereken sadece doktorun vicdanı değildir. Ya hastanın vicdanına ne demeli? Yehova’nın Şahitleri, hayatı, Yehova’nın kanla temsil edilen bir hediyesi olarak görürler. Onlar İsa’nın takipçileri olarak, “kandan çekinmeleri” gerektiği ile ilgili Mukaddes Kitabın emrine inanırlar. (Resullerin İşleri 15:28, 29) Bundan dolayı bir doktor, baba gibi korumacı bir tutumla, böyle bir hastanın derin ve uzun zamandan beri süregelen inançlarını ihlal ederse, sonuç trajik olabilir. Papa II. Jean Paul’un gözlemine göre, bir kimseyi vicdani inançlarını çiğnemeye zorlamak, “insan onuruna vurulacak en acı darbedir. Bu bir bakıma, kişiyi bedenen öldürmekten veya katletmekten daha kötüdür.”

Yehova’nın Şahitleri kan almayı dinsel nedenlerden ötürü reddederlerken, giderek artan sayıda Yehova’nın Şahidi olmayan hasta, AIDS, karaciğer iltihabı ve bağışıklığa karşı reaksiyonlar gibi tehlikeler nedeni ile kandan uzak durmayı tercih ediyorlar. Bizler bu kişilere, bu tür risklerin elde edilecek yararlarla karşılaştırıldığında, ne kadar önemsiz göründükleri hususundaki görüşümüzü açıklayabiliriz. Fakat Amerikan Tıp Kurumunun belirttiği gibi, hasta, “doktor tarafından tavsiye edilen tedavi veya ameliyatın risklerini veya bunlar olmadan yaşamanın tehlikelerini göze alıp almayacağına dair kararı verecek olan son yetkili kişidir. Bu, kanunun da tanıdığı, kişinin doğal hakkıdır.”

Bununla ilgili olarak, Macklin, risk ve yarar tartışmasını, “kan nakli yapılmadığı takdirde kan kaybından ölme tehlikesi ile karşılaşan” bir Şahidin örneği ile gündeme getirdi. Bir tıp öğrencisi şöyle dedi: “Hastanın zihni yetenekleri yerindeydi. Bu kişinin dinsel inançları tek tedavi kaynağına karşı iken, siz olsaydınız ne yapardınız?” Macklin şöyle muhakeme yürüttü: “Bu kişinin hatalı davrandığına kuvvetle inanabiliriz. Fakat Yehova’nın Şahitleri, kan almanın . . . . ebedi bir mahkûmiyetle sonuçlanabileceğine inanırlar. Biz, tıpta, risk ve yarar analizini yapmak üzere eğitildik, fakat ebedi bir mahkûmiyeti yeryüzünde geri kalan hayat ile tarttığımızda, yapılan analiz değişik bir boyut kazanır.”

Vercillo ve DuPrey, Journal’ın söz konusu sayısında, In re Osborne olayına, bağımlı kişilerin emniyetini sağlamanın önemini vurgulamak amacıyla değinir, fakat olay nasıl çözümlenmiştir? Olay, reşit olmayan iki çocuk sahibi, ağır yaralı bir babayla ilgilidir. Mahkeme, babanın ölmesi halinde akrabaların, maddi ve manevi olarak çocukların bakımını üsleneceklerini saptamıştı. Diğer yeni olaylarda olduğu gibi mahkeme, hastanın tedavi seçim hakkını çiğnemeyi haklı gösterecek herhangi zorlayıcı bir devlet çıkarı bulamamıştır. Kişi tarafından kesinlikle reddedilen bir tedavinin, hukuki bir girişimle uygulanmasına izin verilmesi haksız bulunmuştur. Başka bir tedavi usulü ile hasta iyileşmiş ve ailesine bakmaya devam etmiştir.

Doktorların karşılaştığı veya muhtemelen karşılaşacakları olayların çoğunun kan kullanılmadan da halledilebileceği doğru değil midir? Üzerinde en fazla eğittildiğimiz ve en iyi bildiğimiz konular tıbbi sorunlarla ilgili olanlardır; bununla birlikte hastalar, kişisel değerleri ve hedefleri görmezlikten gelinemeyecek insanlardır. Hayatlarına anlam veren, kişisel olarak öncelik verdikleri değerleri, ahlak ve vicdanlarını en iyi kendileri bilir.

Şahit olan hastaların dinsel vicdani değerlerine saygı göstermek, becerilerimize karşı bir meydan okuma olabilir. Fakat bu meydan okumaya başarıyla karşılık verirsek, hepimizin saydığı değerli özgürlüklerin önemini vurgulamış oluruz. John Stuart Mill’in, yerinde olarak yazdığı gibi: “Hükümet şekli ne olursa olsun, bu özgürlüklerin, bir bütün olarak saygı görmediği hiçbir toplum özgür değildir. . . . . Fiziksel, zihinsel ya da ruhsal olsun her insan, kendi sağlığının koruyucusudur. Diğerlerinin arzusuna uygun şekilde yaşamaya zorlanmak yerine, herkesin istediği şekilde yaşamasına izin verilirse, insanlık bundan çok şey kazanacaktır.”

    Türkçe Yayınlar (1974-2025)
    Oturumu Kapat
    Oturum Aç
    • Türkçe
    • Paylaş
    • Tercihler
    • Copyright © 2025 Watch Tower Bible and Tract Society of PA
    • Kullanım Şartları
    • Gizlilik İlkesi
    • Privacy Settings
    • JW.ORG
    • Oturum Aç
    Paylaş