Watchtower ONLINE KÜTÜPHANE
Watchtower
ONLINE KÜTÜPHANE
Türkçe
  • KUTSAL KİTAP
  • YAYINLAR
  • İBADETLER
  • g95 Ağustos s. 14-16
  • Su Ürünleri Yetiştiriciliği—“Çiftlik Hayvanı” Olarak Balık

Bu kısım için bir video yok.

Üzgünüz, video yüklenirken bir hata oluştu.

  • Su Ürünleri Yetiştiriciliği—“Çiftlik Hayvanı” Olarak Balık
  • Uyanış!—1995
  • Altbaşlıklar
  • Benzer Malzeme
  • Yumurtadan Balık Pazarına
  • Biyolojik Bulmaca ve Değişkenler
  • Kirlenme ve Su Yosunlarının İstilası
  • Hastalıklarla Başa Çıkmak
  • Büyüyen Bir Sanayi
  • Balık Yediğiniz İçin Hastalandığınızda
    Uyanış!—2006
  • Balık Sürüleri
    Uyanış!—2012
  • Kuşbakışı Balık Avı
    Uyanış!—2011
  • Atlantik Somonu Tehlikede Olan “Kral”
    Uyanış!—2005
Daha Fazla
Uyanış!—1995
g95 Ağustos s. 14-16

Su Ürünleri Yetiştiriciliği—“Çiftlik Hayvanı” Olarak Balık

BİNLERCE yıl önce Çinliler ve Mısırlılar, balıkları canlı olarak sakladıkları ve belki de besledikleri tatlı su göletleri yapmışlardı. Günümüzdeyse, balık yetiştiriciliği bir sanayi halini almıştır. Buna akuakültür, diğer bir deyişle su ürünleri yetiştiriciliği denilmektedir. Webster’s Ninth New Collegiate Dictionary, su ürünleri yetiştiriciliğini “suyun doğal ürünlerinin yetiştirilmesi” olarak tanımlar. Bu da, su hayvanları ve bitkileri için, tuzlu ya da tatlı suda uygun büyüme, saklama ve yetiştirme koşullarının yaratılmasını kapsar.

Halen, yoğun düzeyde balık üretilmesi ve saklanması, su ürünleri yetiştiriciliğinin en yaygın şekilleridir. Özellikle de tatlı su sıcaklıklarının nispeten yüksek olduğu birçok ülkede, tatlı su balıklarının havuzlarda ve göletlerde yetiştirilmesi yaygındır. Başka ülkeler, daha ziyade deniz alanlarını kullanmaya yönelmişlerdir. Norveç, bu ikinci tür ülkelere bir örnektir. Dünyadaki en uzun sahil şeritlerinden birinin bulunduğu bu ülke, uygun deniz sıcaklıkları ve nispeten temiz suyuyla deniz suyunda balık yetiştirilmesi açısından doğal avantajlara sahiptir. Norveç, özellikle denizde Atlantik somu ve alabalığı yetiştirilmesinde öncü bir ülke olmuştur.

Yumurtadan Balık Pazarına

Üretim, sonbaharda kuluçka istasyonunda başlar. Dişiler yumurtalarını almak için “okşanırlar;” yumurtalar, seçilmiş erkeklerin spermleriyle döllenir. Döllenmiş yumurta, kışı özenli bir gözetim altında kuluçka istasyonunda geçirir; yavru balıklar altı ay sonra yumurtadan çıkarlar. Yavru balıklar, ilk bir kaç hafta boyunca midelerinin üzerindeki yumurta keseciğinden beslenirler; daha sonra da ilk özenli besleme başlar. Bir sombalığı yavrusu doğal koşullarda, daha besleyici olan denizlere göç etmeden önce, yumurtadan çıktığı nehirde iki ila beş yıl geçirir. Kuluçka istasyonunda ise, yavru, bir buçuk yıl içinde göç etmeye hazır bir somcuk olarak gelişir.

Sonra balıklar tatlı sudan tuzlu suya alınırlar. Balıklar genellikle denizde bulunan tesislere, yani yüzer bölmelere ya da kafeslere konulurlar. Deniz çiftliğinde geçen bir ya da iki yıldan sonra, somlar uygun büyüklüğe gelmişlerdir ve işlenmek üzere alınırlar. Tüm bunlar çok basit, çok kolay görünüyor. Ancak, “çiftlik hayvanları” olarak balıklara sahip olmak birçok engeli de beraberinde getirir.a

Biyolojik Bulmaca ve Değişkenler

İlk balık çiftçileri işe sıfırdan başladılar ve değişik türlerin üremeleri, yiyecek tercihleri ve içgüdüleri hakkında tam bir bilgi kazanmaları gerekti. Sanki sonsuz sayıda çözülmemiş biyolojik bulmaca, bir o kadar da yolunda gitmeyecek şey vardı. Balık yavrularının ve balıkların su kalitesi, sıcaklık, yiyecek ve ışıkla ilgili sürekli değişen ihtiyaçlarını karşılayabilmek mümkün olabilecek miydi?

Bu sorunların birçoğu çoktan çözülmüştür. Günümüzdeki araştırma programlarının birçoğu, değişik türlerin gelişme ve davranışlarının, egzersiz, ışığın kullanımı, uygun yiyecek miktarı ve kalitesi ile nasıl kontrol edilebileceği üzerinde yoğunlaşmaktadır.

Kirlenme ve Su Yosunlarının İstilası

Balık çiftçiliğinde temiz bir çevre önemlidir. Dengesiz ekolojik sistemler ve kirlenme düzeyleri, su ürünleri yetiştiriciliğinde sorunlar yaratır. Doğal yaşamlarında, sudaki zehirli kimyasal maddeleri fark eden balıklar, tehlikeden uzaklaşmaya çalışırlar. Deniz çiftliklerinde, yüzer kafeslere kapatılan balıklar bunu yapamazlar. Bu nedenle, mazot döküntüleri ve zehirli kimyasal madde atıkları, balık çiftlikleri için potansiyel felaketlerdir.

İsveç’in güneybatı sahillerinde ve Norveç’in güney sahillerinin açıklarında 1988 yılında şaşırtıcı bir zehirli deniz yosunu patlaması yaşandığında, bazıları gerçekten şoke olmuşlardı. Deniz yosunları, geniş bölgelerde balıkları ve diğer deniz canlılarını öldürdü. Birçok balık çiftliği biraz yosunlar nedeniyle, biraz da balıkların acil olarak topluca kesime alınması nedeniyle boşaltılmıştı. Fakat çoğu tesis, balık çiftçilerinin kafesleri güvenli fiyortlara çekmesi sayesinde deniz yosununun getirdiği bu ölümden kurtulmuştu. Bazıları bu deniz yosunu felaketini “deniz Çernobili” olarak adlandırdılar ve uzmanlar, bu yosun patlamasında büyük olasılıkla, artan kirlenmenin payı olduğunu iddia ettiler.

Denizdeki balık kafesleri, her tür hava koşuluna açık olup buzlara, dalgalı denizlere ve fırtınalara karşı koyabilmelidir. Bir tesis zarar görüp balıklar kaçtığında, balık çiftçisi değerli mallarını kaybeder. Ayrıca, kaçan balıklar denizdeki balıklara hastalık yayabilir; bu ciddi bir sorun olmuştur. Kaçan balıklar denizdeki balıklarla yiyecek ve yumurtlama alanı rekabetine de girerler; bunun yerel balık nüfusu üzerinde olumsuz etkileri olabileceği korkusu vardır.

Bu nedenlerle denizdeki tesislerin balıkların kaçmalarını önlemek üzere daha güvenli olmaları gerektiğiyle ilgili tam bir fikir birliği bulunmaktadır. Bu alanda da gelişmeler kaydedilmiştir. Aquaculture in Norway broşürü, son yıllarda “su ürünleri yetiştiriciliği tesislerinin aşırı hava koşullarına dayanabilmeleri konusunda pek çok şey [başarıldığını]” söylemektedir.

Hastalıklarla Başa Çıkmak

Balıkların doğasıyla çelişen ya da onların doğal çevre koşullarıyla farklılık gösteren her şey strese neden olur; bu da onların bağışıklık sistemlerine zarar verir. Sınırlı bir alanda yoğun balık sayısı, aşırı beslenme, organik maddelerin birikmesi ve artan miktarlarda çeşitli balık patojenleri gibi etkenlerin bileşimi, kültür balıklarında deniz balıklarına göre çok daha fazla ciddi sağlık sorununa neden olmuştur. Bu da, kültür balıkçılığı sanayiinde büyük kayıplara yol açmıştır.

Gerçekten de, bu balık hastalıklarının birçoğu örneğin, antibiyotiklerle tedavi edilebilir; fakat uzun süreli antibiyotik kullanımı, özellikle yeni ilaçların geliştirilmesini gerektiren dayanıklı bakterilere neden olduğundan, çevre için bir tehdit oluşturur. İlaçlar, balıkları daha da güçsüzleştirip başka hastalıklara karşı daha korunmasız hale getirebilir. Balık üreticileri, elbette bu kısır döngüden kurtulmak istediler.b

Önlemin tedaviden daha iyi olduğu şeklindeki eski atasözü, balık çiftçiliği için de geçerlidir. Balıkların doğal savunmalarını güçlendirebilmekle ilgili daha fazla bilgi sahibi olabilmek üzere büyük çabalar harcanmıştır. Bu araştırmalar, olabilecek en uygun beslenme yöntemleri, yetiştirmenin yapıldığı çevre ve çalışma usulleri, özellikle hastalıklara dayanıklı balık üretimi, etkin aşılar ve aşılama yöntemleri geliştirme gibi alanlara yönelmiştir. Bu çalışmalar sonuç vermiş ve göründüğü kadarıyla balık çiftçiliği endüstrisi hastalıkların üstesinden gelmiştir.

Büyüyen Bir Sanayi

Su ürünleri yetiştiriciliği birçok kıyı yerleşimi için büyük önem taşıyan bölgesel endüstrinin bir örneğidir. Su ürünleri yetiştiriciliği endüstrisinde, kuruluşundan bu yana şaşırtıcı bir büyüme gerçekleşmiştir. 1990 yılında dünya çapındaki üretimin değeri 23 milyar ABD dolarından fazlaydı. Tüm dünyada balık çiftliklerinde yetiştirilen Atlantik somunun yarısından fazlasını Norveç sağlar ve bu somu dünyanın her yerindeki 90’dan fazla ülkeye ihraç eder.

Halen deniz çiftçiliğinin ana ürünü Atlantik somu olmakla birlikte, pazarda şimdiden kısıtlı miktarlarda kültür morina balığı ve Atlantik halibut’una da rastlanmaktadır. Su ürünleri yetiştiriciliği yıl boyunca, güvenilir tazelikte ve kaliteli balık sağlamayı arzulamaktadır.

Üzücüdür ki, insanlar çoğu kez açgözlülüğe sürüklenmelerine izin verirler; su ürünleri yetiştiriciliğinde de bu zaman zaman olmuştur. Bazı durumlarda çevreyle ilgili alınması gereken önlemler, çabuk kâr sağlama arzularına teslim olmuştur. Böyle düşünen balık yetiştiricileri, doğanın nasıl çabucak karşı saldırıya geçebileceğini öğrenmelidirler; onlar, çevreye özen göstermenin kendi yararlarına olduğunu fark etmelidirler. Dünyadaki kaynakları, Yaratıcı’nın başlangıçtaki amacıyla, doğayla ve karmaşık ekolojik sistemlerle uyum içinde kullanmanın akıllıca olduğu, er ya da geç, fakat daima kanıtlanmıştır.

[Dipnotlar]

a Norveç Balık Çiftçileri Birliği tarafından yayımlanan Aquaculture in Norway adlı broşürdeki bilgilere dayanmaktadır.

b Norveçli yetkililer, tüketicileri düşünerek, ilaç kullanımına katı kurallar getirmişlerdir. Balık çiftçileri, ilacı sadece bir veteriner aracılığıyla alabilirler ve ilaç verilen balıklar, pazarlanmalarından önce hepsinin ilaçtan arınmış olmalarını sağlamak amacıyla karantinaya alınırlar.

[Sayfa 15’teki resimler]

Balıklar denizdeki yüzer kafeslere yerleştiriliyor.

Dişi balıklar yumurtalarını almak için okşanıyor.

Balıklar uygun büyüklüğe erişince, çıkarılıp işlenmek üzere alınıyorlar.

[Tanıtım notu]

Fotoğraflar: Vidar Vassvik/Norveç Deniz Ürünleri İhracat Konseyi

    Türkçe Yayınlar (1974-2025)
    Oturumu Kapat
    Oturum Aç
    • Türkçe
    • Paylaş
    • Tercihler
    • Copyright © 2025 Watch Tower Bible and Tract Society of PA
    • Kullanım Şartları
    • Gizlilik İlkesi
    • Privacy Settings
    • JW.ORG
    • Oturum Aç
    Paylaş