Watchtower ONLINE KÜTÜPHANE
Watchtower
ONLINE KÜTÜPHANE
Türkçe
  • KUTSAL KİTAP
  • YAYINLAR
  • İBADETLER
  • g98 Ocak s. 5-8
  • Nefreti Öğrenen Bir Dünya

Bu kısım için bir video yok.

Üzgünüz, video yüklenirken bir hata oluştu.

  • Nefreti Öğrenen Bir Dünya
  • Uyanış!—1998
  • Altbaşlıklar
  • Benzer Malzeme
  • Çocuklardan Başlıyor
  • Din Ne Öğretiyor?
  • Korku, Öfke ya da İncinmiş Duygular
  • Nefret Bir Gün Sona Erecek mi?
    Gözcü Kulesi Yehova’nın Gökteki Krallığını Duyurur—1995
  • Nefreti Yok Etmenin Tek Yolu
    Gözcü Kulesi Yehova’nın Gökteki Krallığını Duyurur—2000
  • Okuyucuların Soruları
    Gözcü Kulesi Yehova’nın Gökteki Krallığını Duyurur—2005
  • Nefret Döngüsünün Sebebi
    Gözcü Kulesi Yehova’nın Gökteki Krallığını Duyurur (Halka Yönelik)—2022
Daha Fazla
Uyanış!—1998
g98 Ocak s. 5-8

Nefreti Öğrenen Bir Dünya

BENCİLLİK insanın doğasında vardır. Ve eğer bencillik denetim altında tutulmazsa, nefrete dönüşebilir. Sanki insanın yapısındaki bencillik yetmezmiş gibi, toplum da insanları bencil olma yönünde eğitmektedir!

Genellemeler tabii ki her zaman doğru değildir, ama insanların gösterdiği belirli tutumlar öylesine yaygındır ki, bunları sadece kişisel sapmalar olarak bir kenara atamayız. Politikacılar, seçmenlerine yardım etmekten çok seçimleri kazanmakla ilgilenmiyorlar mı? İşadamları, zararlı ürünlerin piyasaya çıkmasını engellemektense, gerektiğinde en vicdansız yöntemlerle de olsa, para kazanmakla ilgilenmiyorlar mı? Din adamları, kendi cemaatlerine ahlak ve sevgi yolunda rehber olmaktan çok, popüler olma ve para kazanma derdinde değiller mi?

Çocuklardan Başlıyor

Eğer çocuklar her şeyi hoşgören bir ortamda büyütülürlerse, onların çocukça arzularının doyurulması uğruna incelik ve özveri gibi nitelikler gözardı edilir; böylece bu çocuklar gerçekten bencil kişiler olarak eğitilmiş olurlar. Okullarda ve kolejlerde, yalnız derslerde değil, sporda da birinci olmaya uğraşmak gerektiği öğretilir. Parola şudur: “Ha ikinci olmuşsun, ha sonuncu!”

Şiddet içerikli video oyunları gençlere sorunların çözümü olarak en bencil yolu öğretir—düşmanı sil gitsin! Böylesi bir tutumun sevgiyi geliştirmesi biraz zor olsa gerek! On yıldan fazla bir zaman önce ABD sağlık bakanı video oyunlarının gençler için tehlike oluşturduğu konusunda uyarıda bulunmuştu. Kendisi şöyle dedi: “Bu oyunlardaki tek konu düşmanı silip yok etmek, bunların olumlu tek bir yanı bile yok.” The New York Times’a yazılan bir mektupta video oyunlarının “insandaki en adi içgüdülere hitap ettiği” söylendikten sonra şunlar ekleniyor: “Bunlar sersem ve aksi bir yetişkinler kuşağı üretmekte.” Almanya’da yaşayan bir video oyunu hastası son cümlenin gerçeği ifade ettiğini dürüstçe kabullendi: “Bu oyunları oynarken dış dünyadan yalıtılmış bir düş dünyasına geçiyordum; orada geçerli tek bir ilkel slogan vardır: ‘Öl ya da öldür!’”

Irkçılıkla birleşirse nefret daha da berbat bir nitelik olur. Bu nedenle Almanlar, yabancılara ve özellikle Türklere karşı şiddet sergileyen aşırı sağcı videolardan açıkça kaygı duymaktadırlar. Bu haklı bir kaygıdır, çünkü, 1 Ocak 1994 itibarıyla Almanya’da oturan 6.878.100 yabancının yüzde 27,9’unu Türkler oluşturmaktadır.

Irkçı duygular, milliyetçiliğin çocuklara küçüklükten beri öğrettiği şu görüşü besleyip geliştirir: ‘Kendi ulusunun düşmanlarından nefret edersen yanlış bir şey yapmazsın.’ Time dergisine makaleler yazan George M. Taber bir yazısında, “tarihin bütün politik . . .izmleri arasında belki en güçlüsü nasyonalizmdir,” yani milliyetçiliktir diyor. Açıklamalarına şöyle devam ediyor: “[Milliyetçilik] adına dökülen kan, din dışında kalan bütün diğer davalarda dökülenden daha fazladır. Yüzyıllar boyunca birçok demagog, yaşadıkları sorunların tek suçlusu olarak bazı komşu etnik grupları gösterip, fanatik kitleleri ayağa kaldırdılar.”

Günümüz dünyasındaki sorunların çoğunun arkasında başka etnik gruptan, ırktan, ulustan olanlara karşı gösterilen uzun süreli bir nefret yatıyor. Ve ksenofobi, yani yabancı korkusu giderek artıyor. İlginç olarak, bir grup Alman sosyolog yabancıların fazla olmadığı yerlerde, ksenofobinin daha güçlü olduğunu ortaya çıkardı. Bu bulgu, söz konusu duygunun kişisel deneyimlerden değil de, önyargılardan kaynaklandığının kanıtı gibidir. Sosyologlar “gençlerdeki önyargıların esas olarak arkadaşları ve aileleri tarafından yeşertildiği” kanısında birleştiler. Gerçekten de kendileriyle görüşülen gençlerin yüzde 77’si, bu önyargıları yerinde buldukları halde, onların yabancılarla teması ya hiç yoktu ya da yok denecek kadar azdı.

Bencillik dersi vermek zor değildir, çünkü hepimizde kusurlu ana-babamızdan gelen belli ölçüde bir bencillik vardır. Peki, sevgi ve nefret arasındaki bu çatışmada acaba din nasıl bir rol oynuyor?

Din Ne Öğretiyor?

İnsanlar genellikle dinin sevmeyi teşvik ettiğini düşünürler. Eğer bu doğruysa, Kuzey İrlanda, Ortadoğu ve Hindistan gibi yerlerdeki gerginliklerin altında neden dinsel farklılıklar yatmakta? Tabii ki bazıları, rahatsızlıkların nedeninin dinsel değil politik olduğunda ısrar edecektir. Bu tartışmalı bir konudur. Ama her ne olursa olsun, kurumlaşmış dinlerin insanlara politik ve ırksal farklılıkların üstesinden gelebilecek güçte bir sevgiyi öğretmekte başarısız olduğu açıktır. Katolik ve Ortodoks inancına sahip birçok kişinin yanı sıra diğer dinlerden insanlar da şiddete yol açan önyargıları onaylıyorlar.

Birinin, doğru olmadığı düşüncesiyle, bir dinsel grubun öğreti ve uygulamalarını çürütmeye çalışmasında yanlış bir yön yoktur. Fakat acaba bu, kişiye bir dine ya da bu dinin üyelerine karşı şiddet kullanma hakkını verir mi? The Encyclopedia of Religion şunları dürüstlükle kabul ediyor: “Yakındoğu ve Avrupa tarihinde, dinsel liderlerin başka dinsel gruplara yönelik şiddetli saldırı çağrılarını defalarca tekrarladığı görülmektedir.”

Bu ansiklopedi şiddetin, dinin ayrılmaz bir parçası olduğunu şöyle açıklıyor: “Toplumsal ve fizyolojik gelişme açısından çatışmaların gerekli olduğu görüşünde Darvinciler yalnız değildir. Din, çatışma, şiddet ve dolayısıyla gelişme yönünde bitmez tükenmez bir kaynak olarak hizmet etmiştir.”

Şiddet, gelişme için gerekli olduğu bahanesiyle haklı çıkarılamaz; çünkü şiddet kullanmak, İsa’nın ortaya koyduğu ve çok iyi bilinen bir ilkeye taban tabana zıttır; İsa bu ilkeyi resul Petrus onu korumaya çalışırken belirtmişti. Petrus “el atıp kılıcını çekti, ve başkâhinin hizmetçisine vurup kulağını düşürdü. O zaman İsa ona dedi: Kılıcını yine yerine koy, çünkü kılıç tutanların hepsi kılıçla helâk olacaklardır.”—Matta 26:51, 52; Yuhanna 18:10, 11.

Hedef aldığı kişiler ister iyi ister kötü olsunlar, şiddet, sevginin yolu değildir. Bu nedenle, şiddete başvuranlar, sevgi Tanrısının yolunda yürümekte olduklarını kendileri yalanlamaktadırlar. Yazar Amos Oz kısa bir süre önce şunları yazmıştı: “Dindar fanatiklerin durumu tipiktir . . . . şöyle ki Tanrı’dan aldıkları ‘emirler’ aslında her zaman tek bir emirdir: Öldüreceksin! Bütün bu fanatiklerin tanrısının sesi daha çok Şeytan’ınkini andırıyor.”

Mukaddes Kitap da tam buna benzer bir şey söylüyor: “Doğru olanı yapmayan ve kardeşini sevmeyen Tanrı’dan değildir. İşte Tanrı’nın çocukları ile İblis’in çocukları böylece ayırt edilir. Kardeşinden nefret eden, katildir. Ve hiçbir katilin sonsuz yaşama sahip olmadığını bilirsiniz. Eğer bir kimse, ‘Tanrı’yı seviyorum’ der ve kardeşinden nefret ederse, yalancıdır. Çünkü görmüş olduğu kardeşini sevmeyen, görmemiş olduğu Tanrı’yı sevemez. ‘Tanrı’yı seven, kardeşini de sevsin’ diyen buyruğu biz Mesih’ten aldık.”—I. Yuhanna 3:10, 15; 4:20, 21, Müjde.

Hakiki din, düşmanlara bile sevgi göstermeyi içeren sevgi yolunu izlemelidir. Yehova Tanrı hakkında şunları okuyoruz: “O, güneşini hem kötülerin hem de iyilerin üzerine doğdurur. Yağmurunu da hem doğruların hem de eğrilerin üzerine yağdırır.” (Matta 5:44, 45, Müjde; I. Yuhanna 4:7-10’a da bakın.) Nefret tanrısı olan Şeytan’ınkine ne kadar ters bir tutum! O, insanları aldatarak ahlaksızlık, suç ve bencillik dolu bir yaşama çekiyor, böylece yaşamlarını acı ve mutsuzlukla dolduruyor. Ve bütün bunları, bu çarpık yaşam tarzının onları yıkıma götüreceğini bilerek yapıyor. Kendi yolunu izleyenleri korumaktan aciz ve hatta buna isteksiz bir tanrı hizmete değer biri olabilir mi?

Korku, Öfke ya da İncinmiş Duygular

Bunların nefrete yol açan etkenler olduğu kolaylıkla doğrulanabilir. Time dergisinde yer alan bir haber şöyle diyor: Bunalımlı 1930’lardan sonra en çok şimdilerde Avrupa’da her çeşit aşırı sağcı akım, sere serpe gelişme fırsatı buluyor. . . . . İşlerini yitirmekten korkan insanlar, duyarsız bir öfkeyle ılımlı yönetimlerin acizliğine karşı çıkmaya başlıyor ve her işin suçlusu olarak aralarındaki yabancıları görüyorlar.” Rheinischer Merkur/Christ und Welt gazetesinde Jörg Schindler, son yirmi yıl içinde Almanya’ya akın eden on binlerce göçmene dikkat çekiyor. The German Tribune “Irkçılık Avrupa’da kol geziyor” diyerek uyarıyor. Böylesi bir yabancı akını nefret duyguları yaratıyor. Halkın, ‘bunlar bizim paramızı yiyor, işimizi elimizden alıyorlar, hem sonra kızlarımız da tehlikede’ gibi şikâyetlerde bulundukları duyuluyor. Oxford’un St. Antony Kolejinin bir üyesi olan Theodore Zeldin, insanlar “kendilerini tehdit altında ve aşağılanmış hissettikleri için şiddete eğilimli olurlar. Öfkelerinin altında yatan nedenlere dikkat edilmesi gerekir” diyor.

İngiliz televizyon muhabiri Joan Bakewell, vatandaşlarına nefreti öğreten dünyamızı çok yerinde sözlerle anlattı. Şöyle yazıyor: “Ben çok dindar bir Hıristiyan değilim, fakat İsa’nın öğretilerinde derin ve mutlak bir gerçeği görüyorum: kötülük, korkunç bir sevgi yokluğudur . . . . Sevgi öğretisine çok az değer veren bir toplumda yaşadığımızı biliyorum. Gerçekten de, bu öyle kaypak bir toplum ki, böyle bir öğretiyi çocuksu, duygusal ve ütopik göstererek bir kenara atıyor; başkalarıyla ilgilenmeyi ve özveriyi, kazanç ve kişisel çıkarların önünde tutmaya küçümseyerek bakıyor. Ticari anlaşmaları karara bağlarken, bu anlaşmaların getirdiği yükümlülükler konusunda aldatmacaya başvururken veya o anlaşmanın açıkça haksız olduğunu gösteren kanıtları değerlendirirken, toplumdaki mazeret hep aynıdır: ‘Gerçekçi olalım!’ Böyle bir dünya, toplumun başarı, özsaygı ve mutlu aileler gibi öncelikleri konusunda yenilgiye uğramış, toplumdan kaçan, başarısız insanlar oluşturur.”

Bu dünyanın tanrısı olan Şeytan’ın insanlığa nefreti öğrettiği açıktır. Fakat, biz bireyler olarak sevmeyi öğrenebiliriz. Gelecek makale bunun mümkün olduğunu gösterecek.

[Sayfa 7’deki resim]

Video oyunları çocuklarınıza nefreti öğretiyor olabilir mi?

[Sayfa 8’deki resim]

Savaşlardaki şiddet bilgisizliğin ve nefretin bir belirtisidir

[Tanıtım notu]

Pascal Beaudenon/Sipa Press

    Türkçe Yayınlar (1974-2026)
    Oturumu Kapat
    Oturum Aç
    • Türkçe
    • Paylaş
    • Tercihler
    • Copyright © 2025 Watch Tower Bible and Tract Society of PA
    • Kullanım Şartları
    • Gizlilik İlkesi
    • Privacy Settings
    • JW.ORG
    • Oturum Aç
    Paylaş