Watchtower ONLINE KÜTÜPHANE
Watchtower
ONLINE KÜTÜPHANE
Türkçe
  • KUTSAL KİTAP
  • YAYINLAR
  • İBADETLER
  • hb s. 3-7
  • Kan Hayat İçin Çok Önemlidir

Bu kısım için bir video yok.

Üzgünüz, video yüklenirken bir hata oluştu.

  • Kan Hayat İçin Çok Önemlidir
  • Kan Hayatınızı Nasıl Kurtarabilir?
  • Altbaşlıklar
  • Benzer Malzeme
  • KAN VE İSA’NIN TAKİPÇİLERİ
  • KANIN TIBBİ KULLANIMI İÇİN NE DENİLEBİLİR?
  • Hayatı Kan ile Kurtarmak—Nasıl?
    Gözcü Kulesi Yehova’nın Gökteki Krallığını Duyurur—1991
  • Hayat ve Kana Karşı Tanrısal Saygı
    Hayata Sevk Eden Hakikat
  • Yaşam Hediyenize Değer Verin
    Gözcü Kulesi Yehova’nın Gökteki Krallığını Duyurur—2004
  • Tanrı’nın Yaşamla İlgili Görüşünü Benimseyin
    Kutsal Kitap Aslında Ne Öğretiyor?
Kan Hayatınızı Nasıl Kurtarabilir?
hb s. 3-7

Kan Hayat İçin Çok Önemlidir

Kan hayatınızı nasıl kurtarabilir? Bu sorunun sizi ilgilendirmesi doğaldır, çünkü hayatınız kana bağlıdır. Kan, vücudunuzdaki oksijen dolaşımını ve karbondioksidin dışarı atılmasını sağlar, çevredeki ısı değişikliklerine uyum sağlayabilmenize ve hastalıklara karşı mücadele edebilmenize yardım eder.

Hayat ile kan arasındaki bağlantı, William Harvey’in dolaşım sistemi haritasını ilk defa çizdiği 1628 yılından çok daha önce biliniyordu. Büyük dinlerin temel prensiplerinin odak noktasında, hayat ve kan hakkındaki görüşlerini insanlara bildiren bir Hayat Veren vardır. Hıristiyan Yahudi olan bir hukukçu Tanrı hakkında şöyle dedi: “Herkese hayat, nefes ve her şeyi veren Kendisidir. Çünkü O’nun sayesinde yaşıyoruz, hareket ediyoruz ve varız.”a

Kendilerine Hayat Veren’e iman eden insanlar, O’nun emirlerinin bizim ebedi iyiliğimiz için olduğuna güvenirler. İbrani bir peygamber, O’nun hakkında “faideli olanı sana öğreten, yürüyeceğin yolda seni güden”dir demişti.

Bu güvence, Mukaddes Kitabın İşaya 48:17 ayetinde bulunur. Mukaddes Kitap, herkese yararlı olabilecek ahlaksal değerlere sahip olduğundan, insanların saygısını kazanmış bir kitaptır. Acaba Mukaddes Kitap, insanların kanı nasıl kullanmaları gerektiğine dair ne der? Kan vasıtasıyla hayatların nasıl kurtarılabileceğini gösterir mi? Aslında Mukaddes Kitap, kanın karmaşık biyolojik bir sıvı olmasının ötesinde bir nitelik taşıdığını açıkça göstermektedir. Kana 400 kereden fazla değinmektedir ve bunların bazıları da hayat kurtarmakla ilgilidir.

Mukaddes Kitabın ilk başlarında, Yaratıcı, insanlara şöyle dedi: “Hareket eden her hayvan size yiyecek olacaktır . . . . Fakat eti onun canı [hayatı] olan kanı ile yemiyeceksiniz.” Ve şunları ekledi: “Ve gerçek sizin kanınızı, canlarınız için arıyacağım.” Sonra da cinayet işlemeyi yasakladı (Tekvin 9:3-6). Tanrı, bu sözleri, Yahudilerin, Müslümanların ve Hıristiyanların büyük saygı duydukları, insanlığın ortak atası olan Nuh’a söyledi. Böylece kanın Yaratıcı’nın gözünde canı veya hayatı temsil ettiği tüm insanlığa bildirilmiş oldu. Bu, perhiz kurallarının da ötesinde bir şeydi. Açıkça anlaşıldığı gibi, ahlaksal bir prensip söz konusuydu. İnsan kanı büyük bir anlam ve önem taşıdığından, asla yanlış şekilde kullanılmamalıydı. Yaratıcı’nın daha sonra eklediği ayrıntılar sayesinde, hayatı temsil eden kanla ilgili ahlaksal prensipleri daha kolay görmek mümkündür.

Tanrı, kan ile ilgili prensipleri, eski İsrail’e verdiği Kanuna da dahil etti. Bu kanunların hikmet ve ahlaksal değerlerini pek çok insan saygıyla karşılar, ancak pek az kişi bu kanunların kanla ilgili çok ciddi hükümler içerdiğinin farkındadır. Örneğin: “İsrail evinden, yahut kendi aralarında misafir olan gariplerden her kim her hangi bir çeşit kan yerse, ben kan yiyen cana karşı döneceğim, ve onu kavmının arasından atacağım. Çünkü etin canı [hayatı] kandadır” (Levililer 17:10, 11). Tanrı daha sonra bir avcının, avladığı hayvanla ilgili ne yapması gerektiğini açıkladı: “Onun kanını akıtacak, ve onu toprakla örtecektir . . . . Hiç bir çeşit etin kanını yemiyeceksiniz; çünkü her çeşit etin canı [hayatı] onun kanıdır; onu her yiyen atılacaktır” (Levililer 17:13, 14).

Musa Kanununun insan sağlığını koruyan kurallar içerdiğini bilim adamları şimdi anlamaktadır. Örneğin, insan dışkısının kampın dışında bir yerde bırakılıp, üzerinin örtülmesi ve kavmin, hastalık riski yüksek olan et cinslerini yememesi emredilmişti (Levililer 11:4-8, 13; 17:15; Tesniye 23:12, 13). Diğer yandan, kanla ilgili kanun sadece sağlık açısından verilmemişti. Başka birçok yönü vardı. Kan, sembolik bir anlam taşıyordu. Yaratıcı’nın verdiği hayatı temsil ediyordu. İnsanlar, kana çok özel bir yer vermekle, hayatlarının sürekliliği için Yaratıcılarına muhtaç olduklarını göstermiş oluyorlardı. Evet, kan yememelerinin başlıca nedeni, bunun sağlıksız olması değil, kanın Tanrı için özel bir anlam taşımasıydı.

Kanun, Yaratıcı’nın hayatı sürdürmek üzere kan yemeyi yasaklayan emrini defalarca vurguladı. “Sakın ki, kanı yemiyesin; . . . . onu su gibi yere dökeceksin. . . . . doğru olanı yaptığın zaman, sana ve senden sonra çocuklarına iyilik olsun diye onu yemiyeceksin” (Tesniye 12:23-25; 15:23; Levililer 7:26, 27; Hezekiel 33:25).b

Bugün bazılarının düşüncelerinin aksine, acil bir durum baş gösterse bile, Tanrı’nın kanla ilgili kanunu ihlal edilmemeliydi. Tarihte bir savaş krizi esnasında, bir grup eski İsrailli asker, hayvanları öldürüp “onları kanı ile yedi.” İçinde bulundukları acil durum gözönüne alınarak, hayatlarını sürdürmek için kan yemeleri acaba mazur mu görüldü? Hayır. Komutanları, ciddi bir suç işlediklerini söyledi (1. Samuel 14:31-35). Dolayısıyla, hayat değerli olduğu halde, Hayat Veren Yaratıcımız acil durumlarda Kendi standartlarının ihlâl edilebileceğini asla söylemedi.

KAN VE İSA’NIN TAKİPÇİLERİ

İnsan hayatını kurtarmak amacıyla kanın kullanımı konusunda acaba İsa’nın takipçilerinin görüşü nedir?

İsa, mükemmel ve Tanrı’ya sadık bir kişiydi. Zaten bu nedenle büyük saygınlık kazandı. Yaratıcı’nın kan yemenin yanlış bir şey olduğunu söylediğini ve bununla ilgili kanunun kesin olduğunu biliyordu. Bundan dolayı, İsa’nın baskı altında bile kanla ilgili kanunu tutacağına inanmak için iyi bir nedene sahibiz. İsa “Günah işlemedi, ağzından hiçbir hileli söz çıkmadı” (1. Petrus 2:22). Böylece, kendi takipçilerinin izlemesi için bir örnek bıraktı; bu, hayat ve kana karşı saygıyı da içeriyordu. (Sizin de hayatınızı ilgilendiren bu çok önemli meselede bizzat İsa’nın kanının nasıl bir rol oynadığını daha sonra ele alacağız.)

İsa’nın ölümünden yıllar sonra, Hıristiyan olanların Musa Kanununun tümünü tutmalarının gerekip gerekmediği konusunda bir anlaşmazlık ortaya çıktığında olanlara dikkat edelim. Konu elçilerin de içinde bulunduğu İsa’nın takipçilerinin yönetim kurulunun bir toplantısında ele alındı. Bu toplantıda, İsa’nın üvey kardeşi Yakub, kan hakkında Nuh’a ve eski İsrail kavmine verilmiş kanunları içeren kutsal yazılara değindi. Acaba bu kanunlar, Hıristiyanlar için de hâlâ bağlayıcı nitelikte miydi? (Elçiler 15:1-21).

Kurul, verdiği kararı tüm cemaatlere gönderdi: Hıristiyanların, Musa’ya verilen kanunu tutmalarına gerek yoktur, ama “putlara kurban edilen şeylerden, kandan, boğularak öldürülmüş hayvanın etinden [kanı akıtılmamış etten] ve cinsel ahlaksızlıktan sakın”maya devam etmeleri ‘gerekir’ (Elçiler 15:22-29). Elçiler burada bir ayin talimatı veya perhiz kuralları vermiyorlardı. Bu bildiri ile, ilk Hıristiyanların itaat etmeleri gereken temel ahlak kurallarına dikkat çektiler. Böylece, on yıl kadar sonra, “putlara kurban edilen şeylerden, kandan, . . . . ve cinsel ahlaksızlıktan” hâlâ “sakınmaları” gerektiğini anlamışlardı (Elçiler 21:25).

Bugün milyonlarca insanın kiliselere gitmekte olduğu biliniyor. Onların çoğu, Hıristiyan ahlak kurallarının putperestliği ve cinsel ahlaksızlığı yasak ettiğini kabul ederler. Oysa, elçilerin, kandan kaçınmanın, bu tür günahlardan kaçınmak kadar büyük ahlaksal önem taşıdığını ifade etmiş olmaları kayda değer bir gerçektir. Elçilerin verdiği karar şu sözlerle sona eriyordu: “Bunlardan dikkatle sakınırsanız ferah içinde olursunuz. Sağlıcakla kalın!” (Elçiler 15:29).

Elçilerin bu kararının bağlayıcı niteliği uzun bir zamandan beri kabul edilmektedir. Eusebius, ikinci yüzyılın sonlarında yaşamış genç bir Hıristiyan kadından söz eder. Bu kadının işkence çekerek ölmeden önce, Hıristiyanların, “idraksiz hayvanların bile kanını yememeleri gerektiğini” savunduğunu belirtir. Bu kadın, ölmeye hakkı olduğunu savunmuyordu. Hayır, o yaşamak istiyordu. Ama bağlı olduğu prensiplerden ödün vererek değil. Prensipleri kişisel menfaatlerinin üzerinde tutan insanlara saygı duymaz mısınız?

Bilim adamı Joseph Priestley şu sonuca vardı: “Nuh’a verilen kan yeme yasağının, onun tüm soyunu kapsamına aldığı anlaşılıyor . . . . Elçilerin koyduğu yasağı, bu yasağın içeriğini ve kapsamını doğru anladıklarından emin olduğumuz ilk Hıristiyanların yaşamlarına göre yorumlayacak olursak söz konusu yasağın kayıtsız şartsız ve ebediyen geçerli olduğu sonucuna varmak zorunda kalırız; çünkü Hıristiyanlar yüzyıllar boyunca kesinlikle kan yemediler.”

KANIN TIBBİ KULLANIMI İÇİN NE DENİLEBİLİR?

Acaba Kutsal Yazılardaki kanla ilgi yasak, Nuh’un, Musa’nın ve elçilerin günlerinde bilinmeyen tıbbi amaçlı kan kullanımını, örneğin kan naklini de kapsamına alıyor mu?

Kanla gerçekleştirilen bugünkü tedavi yöntemleri o zaman bilinmiyordu, ancak kanın tıbbi amaçlı kullanımı günlerimize özgü değildir. 2.000 yıl kadar uzun bir süre boyunca, Mısır’da ve diğer bazı yerlerde, insan “kanı cüzama karşı birebir ilaç olarak kullanıldı.” Asur milletinin gelişmiş olduğu sıralarda, kral Esar-haddon’un oğluna uyguladığı tedaviyi bir hekim şöyle anlatır: “[Prensimiz] şimdi çok daha iyi; efendim Kral hazretleri artık mutlu olabilir. 22. günden itibaren (ona) kan verdim ve 3 gün kan içti. 3 gün daha ona dahili olarak (kan) vereceğim.” Esar-haddon’un İsraillilerle ilişkisi vardı. Ama eski İsrailliler Tanrı’nın Kanununa sahip olduklarından, ilaç için de olsa asla kan içmezlerdi.

Acaba kan, Romalılar zamanında da tıbbi amaçla kullanıldı mı? Elçilerle aynı dönemde yaşayan doğabilimci Pliny ve ikinci yüzyılda yaşayan hekim Aretaeus, sara (epilepsi) hastalığının tedavisinde insan kanının kullanıldığını kaydediyorlar. Tertullianus daha sonra şunları yazdı: “Arenadaki gösteri sırasında kötü yürekli canilerin taze kanını açgözlü bir susamışlıkla alıp . . . . sara tedavisi için içen insanları bir düşünün.” Devamen onları Hıristiyanlarla karşılaştırdı: “[Onların] yemeklerinde hayvan kanı bile yoktur. . . . . Hıristiyanları denemek için onlara kan sosisi ikram ediyorsunuz. Oysa kan yemenin onlar için bir suç olduğunu pekâlâ biliyorsunuz.” Böylece İsa’nın ilk takipçileri, kan yemektense ölmeyi göze almaktaydılar.

“Kan, en doğal şekliyle, . . . . tıp ve sihirbazlık alanlarında modası geçmeyen bir madde olma özelliğini korudu” diyen bir kitap şöyle devam ediyor: “Örneğin 1483’te, Fransa’da XI. Luis ölmekteydi. ‛Durumu her geçen gün kötüye gidiyor ve en garip ilaç bile kendisine fayda vermiyordu. Zira insan kanının kendisini iyileştireceğini kuvvetle ümit ettiğinden bazı çocuklardan aldığı kanı içmeye başladı’” (Flesh And Blood).

Ya kan nakli için ne denilebilir? Bu konuda ilk deneyler 16. yüzyılın başlarında yapılmaya başlandı. Kopenhag Üniversitesi’nde anatomi profesörü olan Thomas Bartholin (1616-1680) şu itirazda bulundu: ‛Hastalıkların dahili tedavisi için insan kanının kullanılması üzerinde ısrarla duranlar, anlaşılan kanı yanlış amaçla kullanıyor ve ciddi bir günah işliyorlar. Yamyamların davranışlarını kınıyoruz da, gırtlaklarını insan kanı ile lekeleyenleri neden iğrenç bulmuyoruz? Bir başkasının kanının kesilen bir damardan ağız yoluyla ya da bazı alet ve gereçlerle alınması da aynı şeydir. Böyle bir operasyonun sorumluları, kan yemeyi yasaklayan Tanrısal Kanun önünde suçludurlar.’

Dolayısıyla, geçmiş yüzyıllardaki düşünen insanlar, Mukaddes Kitap kanununun ağızdan kan almak için olduğu kadar damar yoluyla kan almak için de geçerli olduğunu fark ettiler. Bartholin şu sonuca vardı: “[Kan] almanın her iki yolu da aynı amaca, yani hasta bir bedenin beslenmesi veya sağlığına kavuşması amacına yöneliktir.”

Bu genel açıklama, Yehova’nın Şahitlerinin sahip oldukları dinsel konumu ve neden bundan ödün vermek istemediklerini anlamanıza yardım edebilir. Onlar hayata çok büyük bir değer verirler ve her iyi tıbbi tedaviden yararlanmak isterler. Fakat onlar, Tanrı’nın şu tutarlı standardını da ihlal etmemeye kararlıdırlar: Hayata Yaratıcı’nın bir hediyesi olarak saygı gösterenler, kan alarak hayatlarını devam ettirmeye çalışmazlar.

Buna rağmen, yıllardır kanın hayat kurtardığı iddia edilmektedir. Doktorlar, hastanın, akut kan kaybına uğradığı fakat daha sonra yapılan kan nakli yoluyla hızla iyileştiği vakalardan söz edebilirler. Bu nedenle aklınıza şöyle bir soru gelebilir: ‛Acaba bu, tıbbi açıdan ne derece hikmetli veya hikmetsiz bir yöntemdir?’ Kan nakli ile ilgili tıbbi dayanaklar ancak kan terapisini desteklemek üzere dikkatimize sunuluyor; o halde, kanla ilgili bilinçli bir karar verebilmek için, gerçekleri öğrenmeye hakkınız var.

[Dipnotlar]

a Pavlus, Elçiler 17:25, 28.

b Buna benzer yasaklar daha sonra Kuran’da da yer aldı.

[Sayfa 4’teki çerçeve]

“Burada [Elçiler 15. bölümde] kesin ve sistemli bir şekilde dikkatimize sunulan emirler, zorunlu ve vazgeçilmez olarak değerlendirilmişlerdir; bu, söz konusu emirlerin, elçilerin zihninde geçici bir düzenleme veya geçici bir ölçü anlamına gelmediğini gösteren en kuvvetli delildir” (Strasbourg Üniversitesi, Profesör Edouard Reuss).

[Sayfa 5’teki çerçeve/resim]

Martin Luther, elçilerin beyanına dayanarak şunları söyledi: “Eğer bu kurulun kararına bağlı bir kilise istiyorsak, . . . . bundan böyle hiçbir soylu, ağa, kasabalı veya köylünün kan içinde pişirilmiş kaz, tavşan, geyik veya domuz yememesi gerektiğini ısrarla öğretmeli ve savunmalıyız . . . . Kasaba ve köy halkı özellikle kırmızı sosis ve kan sosisinden uzak durmalıdır.”

[Tanıtım notu]

Woodcut, Lucas Cranach

[Sayfa 6’daki çerçeve]

“Tanrı’nın ve insanın bakış açıları çok farklıdır. Bazen bizim gözümüzde çok önemli görünen bir şey, sonsuz hikmet kaynağı olan Tanrı’nın bakış açısından hiç de önemli olmayabilir; diğer yandan, bize önemsiz veya değersiz görünen bir şey çoğu kez Tanrı için çok büyük bir önem ifade eder. Bu, başlangıçtan beri böyle olmuştur” (An Enquiry Into the Lawfulness of Eating Blood [Kan Yemenin Yasallığı Üzerine Bir Araştırma], Alexander Pirie 1787).

[Sayfa 3’teki resim]

Medicine and the Artist Carl Zigrosser/Dover Publications

[Sayfa 4’teki resim]

Tarihi bir toplantıda bir araya gelen İsa’nın takipçilerinin Yönetim Kurulu, Tanrı’nın kan ile ilgili kanununun hâlâ geçerli olduğunu doğruladı

[Sayfa 7’deki resim]

Sonuçlar ne olursa olsun, İsa’nın ilk takipçileri Tanrı’nın kanla ilgili kanununu ihlal etmeyi reddettiler

[Tanıtım notu]

Gérôme, 1883, Walters Art Gallery, Baltimore

    Türkçe Yayınlar (1974-2025)
    Oturumu Kapat
    Oturum Aç
    • Türkçe
    • Paylaş
    • Tercihler
    • Copyright © 2025 Watch Tower Bible and Tract Society of PA
    • Kullanım Şartları
    • Gizlilik İlkesi
    • Privacy Settings
    • JW.ORG
    • Oturum Aç
    Paylaş