Watchtower ONLINE KÜTÜPHANE
Watchtower
ONLINE KÜTÜPHANE
Türkçe
  • KUTSAL KİTAP
  • YAYINLAR
  • İBADETLER
  • w81 1/7 s. 8-14
  • Yaratılış, Ümidinin Gerçekleşmesini Bekliyor

Bu kısım için bir video yok.

Üzgünüz, video yüklenirken bir hata oluştu.

  • Yaratılış, Ümidinin Gerçekleşmesini Bekliyor
  • Gözcü Kulesi Yehova’nın Gökteki Krallığını Duyurur—1981 (Dinsel Seri 1-12)
  • Altbaşlıklar
  • Benzer Malzeme
  • TANRI’NIN VERDİĞİ BİR ÜMİT
  • İNSAN HİLKATİ VEYA YARATILIŞI HÜRRİYET İÇİN ÜMİTLE ‘BATILA TABİ KILINDI’
  • Tanrı’nın “Ebedi Maksadı” Meshettiği Kişide Şekilleniyor
    İnsanın İyiliği İçin Tanrı’nın Şimdi Zafere Ulaşan “Ebedi Maksadı”
  • Tanrı Neden Istırap ve Üzüntü Çekilmesine İzin Veriyor?
    Hayatın Bir Amacı Var
  • İnsanların İtaatsizliğine Rağmen Cennet İçin Beslenen Ümit Geçerlidir
    Gözcü Kulesi Yehova’nın Gökteki Krallığını Duyurur—1989 (Dinsel Seri 97-108)
  • Son Düşman Ölüm Sona Erdirilecek
    Gözcü Kulesi Yehova’nın Gökteki Krallığını Duyurur—2014
Daha Fazla
Gözcü Kulesi Yehova’nın Gökteki Krallığını Duyurur—1981 (Dinsel Seri 1-12)
w81 1/7 s. 8-14

Yaratılış, Ümidinin Gerçekleşmesini Bekliyor

Bu ümitle ki, hilkat kendisi de fesat kulluğundan Allahın evlâdının izzetli hürriyetine azat edilecektir.—Rom. 8:21.

1, 2. Biz insanlık uğrunda “boş yere” ümit eden dünyevi kişilerden nasıl farklıyız?

İNSANLIK için artık ümit yoktur. Böyle düşünen insanlar az değil.

2 Yine de “boş yere” ümit edenler var, yani onlar, ümitlerinin gerçekleşmesini beklemek için hiçbir esas yokken, ümit etmeğe devam ediyorlar. Bununla beraber biz, izzetli ümidimizin gerçekleşmesini beklemek için sağlam esaslara dayanarak ümit edenlerdeniz. Bu hususta eski zamanda yaşamış bir adama benziyoruz.

3. Bu hususta kime benzemekteyiz? O eski atanın gerçeğe dayanan ümidi nasıl yerine geldi?

3 Bu adam, şimdi Irak diye adlandırılan yerde yaşayan İbrahim isimli bir Doğulu idi. Kendisine verilen özel bir ümide inanarak Sina yarımadasının kuzeyinde bulunan Beer-şeba adlı bir şehrin dolaylarına göç etti. İbrahim’in olayında bazı milletlerin ümidi, karısı Sara’dan doğacak bir erkek çocuğa bağlı idi. İbrahim’in ömrünün 99 yılı ve karısının 89 yılı geçti. Çok yaşlı olduklarından dolayı normal olarak bir oğula sahip olma ümitleri sıfıra inmeliydi. Fakat bu vaat, İbrahim’e vaadini asla tutmaktan vazgeçmeyen bir şahıs tarafından, yani Tanrısı Yehova tarafından verilmişti. Bu durumda İbrahim ne yaptı? O, Tanrı’nın verdiği ümidi sımsıkı tuttu. Mukaddes Kitaptaki tarihsel kayıt şöyle diyor: “[Tanrı tarafından] ‘Senin zürriyetin böyle olacaktır’, denilmiş olduğu üzere, o, çok milletlerin babası olmağı ümit hilâfında ümitle iman etti.” (Rom. 4:18) İbrahim’in ümidi kendisini hayal kırıklığına uğratmadı, zira bir mucize sayesinde karısı Sara’dan oğlu İshak doğdu. Bu doğumdan bazı milletler geldiler!

4. (a) Bütün insanlığın sadece şimdi yaşayanların değil, geriye giderek, ta hangi zamanda yaşayanların ümidi Kime bağlıdır? (b) Yerdeki meskeninde dolaşan ilk adamla ilgili hangi sorular doğuyor?

4 Bugün, tüm insanlığın hayatı, Tanrı’nın verdiği bir ümide bağlıdır! Bu, sadece şimdi yaşayan insanlar için değil, fakat yeryüzündeki ilk insan Âdem’in direkt zürriyeti olan bütün insan soyunu içine alıyor. Yaratıcı’nın şerefine bu ilk insan, bedenen ve zihnen mutlak olarak kâmil şekilde yaratıldı ve kâmil insan hayatını mutlulukla beslemek için tüm gerekeni sağlayan yeryüzündeki kâmil bir meskene, yani Aden bahçesine konuldu. Semavi Babası olan Yaratıcı, onunla görünmez ülkeden muntazaman konuşarak arkadaşlık etti. Bunun yanı sıra Aden bahçesinde, bütün karada yaşayan hayvanlar, kuşlar ve balıklar gibi, Âdem’in yalnızlık hissetmemesi için çok canlılar da vardı. Fakat Âdem’in semavi Babası onu neden bu şirin Cennete koymuştu. Tek başına yaşayan bir orman koruyucusu veya bir bahçıvan olması için mi? Onun ne kadar yaşaması ve Hayat-Vericisinden gelen bütün bu iyi şeylerden ne oranda zevk duyması düşünülmüştü?

5. Bu soruların cevapları hangi kişiye bağlıydı? Kâmil Âdem hangi kesin öğüdü zihninde tutabilirdi?

5 Âdem’e, bu durumun tamamıyla kendisine bağlı olduğunu idrak etmesi sağlandı! Âdem’in kâmil bir hafızası olduğundan, o semavi Babasının kendisine verdiği öğüdü asla unutamazdı! “Bahçenin her ağacından istediğin gibi ye; fakat iyilik ve kötülüğü bilme ağacından yemiyeceksin; çünkü ondan yediğin günde mutlaka ölürsün.”—Tekv. 2:16, 17.

6. Tanrı’nın verdiği bu emir insanlık için hangi yolu açtı? Âdem’in soyu nasıl meydana gelecekti?

6 Bu Tanrısal emir, Âdem için Tanrı’nın iradesini yaptığı takdirde, ebediyen yaşama yolunu açmıştı. Kaydın daha sonra gösterdiği gibi, Âdem 930 yıl yaşadı; fakat daha çok, hatta sonsuz yaşayabilirdi. O, bugün bizim ölmemize neden oldu. Hepimizin idrak etmesi gerektiği gibi, yeryüzündeki bu ilk insanın zürriyeti olduk; aksi halde biz burada olamazdık. Fakat bu, bazı bitkilerde olduğu gibi, günlerimizde bilimsel denemeler yapanlar tarafından cinsiyetsiz aşılanma diye adlandırılan insan dışı üreme yoluyla olmamıştır. Aynen kuşlarda ve karada yaşayan hayvanların durumunda olduğu gibi, Tanrı, Âdem’in kaburga kemiklerinden birini aldı ve onun için kendisini tamamlayan bir dişi, bir zevce yarattı. Tanrı, yerdeki ilk insanı ilk kadınla evlendirmekle, cennet yeryüzünde sonu olmayan hayat ümidini tüm insanların önüne koydu. Tanrı, bu ilk insan çiftini cennetin yayılacağı bütün yeryüzünü doldurmak için cinslerini meydana getirerek çoğalmaları için mübarekledi.—Tekv. 2:18-24; 1:26-28.

7. Âdem ile Havva, soylarıyla ilgili hangi durumun ortaya çıkmasını hiç beklemediler? Bu durumdan yılan neden sorumlu tutulmamalı?

7 O vakit bütün insanlığın geleceği ümitle dolu idi. Âdem ve Havva, zürriyetlerinin, yani bizlerin bugün içinde bulunduğumuz bedensel, ahlaksal ve sosyal ortam yüzünden “birden ah edip ağrı çek”eceğini asla beklemediler. İtaatsizlik ederek iyilik ve kötülüğü bilme ağacının meyvesinden yemek aslında ufak bir şeymiş gibi görünebilirdi; fakat şimdi hüküm süren duruma sebep olan buydu. Önce Havva ve sonra Âdem yasaklanan meyveden yemek suretiyle günah işlediler ve henüz çocukları yokken Tanrı’nın verdiği ümidi kaybettiler. Tanrı eğer herhangi bir şekilde bu konu ile ilgilenmeseydi, bugün tamamıyla ümitsizlik içinde bulunurduk. Aden’deki bir yılanın bu işlere karıştırıldığı gerçi doğrudur, fakat bütün suçu bu sürüngenin üzerine atamayız. Mukaddes Kitap dikkatimizi yılanın arkasında olan ve dolaplar çeviren görünmez ruha çeker. Bu kimdir? Bu, Âdem ve Havva’nın ümitlerini Yehova Tanrı’dan uzaklaştırmağa kararlı olan semavi bir yaratık, yani bir melekti.

8. Havva neyi yapmak üzere kandırıldı? Biz bugün neden gerçek Aden bahçesinde bulunmamaktayız?

8 Yılan vasıtasıyla konuşan bu isyankâr tertipçi Havva’yı, Tanrı gibi olmak için teşebbüs etmek üzere aldattı. Bu durumda Havva bizzat seçtiği ümidini geliştirecekti. O ana kadar kocası Âdem, kendisi için Tanrı’nın peygamberi idi. Âdem, ona, yasak edilen meyveden yememekle ilgili Tanrı’nın emri hakkında bilgi vererek Tanrı’nın sözcüsü olarak hareket etmişti. Fakat Havva, yasak edilen meyveden yiyerek, kendini bir tanrıça haline getirmeğe niyet etti ve sonra da güzel sesini, Âdem’i kanunsuzluğa teşvik etmek üzere kullanarak, yılanın bir peygamberi olarak hareket etti. Âdem, sonunda Tanrı’ya şerefsizlik getiren nedenlere dayanarak sahte bir peygamber olan ‘karısının sesini dinledi.’ (Tekv. 3:17) Bu nedenle Yehova sadakatsiz peygamberi Âdem’e ölüm olan adil hükmünü beyan etti. Karısı Havva da bu hükmün altına girdi. Onlar artık ölüler gibi sayılarak günlerinin geri kalan süresini bakımsız bir yerde yaşamak üzere Aden bahçesinden kovuldular. Hepimiz Âdem ile Havva’nın üreme organlarından henüz husule gelmemiş durumdayken onlarla birlikte Aden’den kovulduk.

9. (a) Kasten günah işleyen iki insana Tanrı’nın Âdem’e verdiği emirde belirtilen ümitten farklı bir şey sunuldu mu? (b) Soyları olan bizlere gelince, durum ümitsiz midir?

9 Kasten kanunu bozan bu kişilerin, yani Âdem ve Havva’nın önüne, Tanrı’nın Âdem’e verdiği emirde belirtilen cezadan farklı bir bekleyiş konulmadı. Yerinde olarak önlerine hiçbir ümit konulmadı, zira başlangıçta, Tanrı’nın verdiği ümidi bizzat kendilerinden attılar. Fakat acaba, bundan sorumlu olmayan zürriyetleri, yani bizler için durum ümitsizlik içinde bırakıldı mı? Çok şükür ki Hayır!

TANRI’NIN VERDİĞİ BİR ÜMİT

10. (a) Aden’de hüküm giyen ilk yaratık kimdi? O nasıl adlandırılmaya başladı ve neden? (b) Önceden bildirilen mücadelede onun sonu ne olacaktı?

10 Fakat yeni ümitle ilgili sözler, Âdem ve Havva’nın şahsına hitaben söylenmedi; onlar bu sözleri sadece duydular. Ümidimizi oluşturmak için bir esas teşkil eden Tanrı’nın sözleri, Havva’yı kendisine başarılı bir peygamber olması için ayartmak üzere hilekâr şekilde yılanı kullanan isyankâr ruha yöneltildi. O, İblis Şeytan ismiyle damgalandı. Aden’de aldatmak amacıyla kurnazlık ve hilekârlık yolunu başlattığından dolayı o aynı zamanda, “eski yılan” diye adlandırıldı. (Vah. 12:9; 20:2) Tanrı’ya karşı kalkarak ve kadına ilk yalanı söyleyerek kendini tanrılaştıran bu semavi yaratık Aden’de, Tanrı’ınn adil hükmünü giyenlerden ilki oldu. Tanrı, onu lanetledikten sonra, “eski yılan”ın ve bu mücadelede onun tarafını tutanların da mağlup olacaklarını önceden bildirdi.

11. “Eski yılana” giydirilen hükmün sözleri, Âdem ile Havva’nın soyunun ümit beslemesini nasıl mümkün kıldı?

11 Tanrı “eski yılan”a şöyle dedi: “Ve seninle kadın arasına ve senin zürriyetinle onun zürriyeti arasına düşmanlık koyacağım. O senin başını ezecek ve sen onun topuğunu ezeceksin.” (Tekv. 3:14, 15, YD) Bu, “eski yılan” ve onun zürriyeti için helak anlamına geldi. Fakat Tanrı’nın verdiği bu adil karar, acaba Âdem ve Havva’nın gelecekteki zürriyetine ümit için herhangi bir esas sağladı mı? Hayır, direkt olarak sağlamadı, fakat ancak dolaylı veya ima yoluyla.

12. Tanrı’nın Şeytan’a söylediği sözler, davaya hangi türden bir “kadın”ı dahil etti? İsa Mesih’in annesi Meryem neden bu “kadın” olamazdı?

12 Şuna dikkat edelim. Davaya bir kadın dahil ediliyor. Bu kadın kim olacaktı? O, “eski yılan”a ve onun zürriyetine karşı düşmanlık gösterecek bir kadın olmalıydı. Bu kadın, kendisini “eski yılan” için sahte bir peygamber haline getirmiş olan, Havva olamazdı. O, Yehova Tanrı’nın bir yalancı olduğuna inanmağa sevk edilmişti. İsa Mesih’in annesi Meryem de olamazdı. Yahudi olan bu kız, İbrahim’in sülalesinden gelecekti ve Yahudi Kanunnamesi altında doğuncaya kadar dört bin yıl geçecekti. Onun ilk doğan Oğlu İsa yerde sadece 33 1/2 yıl yaşadı. İsa’nın yerdeki annesi, mucizevi şekilde kendisine verilen oğluna “eski yılan”ın Golgota’da neler yaptığını gördüğü anda Şeytan’a karşı ancak birkaç on yıllık ömrü boyunca düşmanlık gösterebilirdi.

13. (a) Kim veya ne, söz konusu “kadın” olduğunu ispat edebildi? (b) O, sembolik yılan ve zürriyeti karşısında hangi durumu kabul etti?

13 Mantıken, Tanrı’nın verdiği peygamberlikte sözü geçen kadın, Tanrı’nın Aden’de “eski yılan”la konuştuğu sırada hayatta olan ve bu sözleri dinleyen bir kadın olmalıydı. Bu sembolik “kadın”, Havva’nın ölümünden sonra uzun bir zamana, hatta “kadın”ın vaat edilen “zürriyet”ini meydana getirmek üzere Tanrı’nın tayin ettiği zamana kadar, yani Havva’nın ölümünden üç bin yıldan fazla bir zaman sonraya kadar yaşamağa devam edecekti. O halde bu sembolik “kadın”, bizzat Tanrı’nın “kadını”, yani “eski yılan”ın isyanına katılmağı reddeden mukaddes olan ruh yaratıklarından meydana gelen Tanrı’nın semavi teşkilâtından başka ne olabilirdi? Onlar, Tanrı’nın sadık evrensel teşkilâtıyla olan evliliğine saygı gösterdiler ve “eski yılan”la evlenen teşkilâta katılmak üzere O’ndan boşanmadılar. Onlar, Tanrı’nın kendileriyle “eski yılan”ın teşkilâtlandırılmış “zürriyet”i arasına düşmanlık koyduğundan dolayı çok memnun idiler.

14. (a) Daha sonra yaşayan kadınların tecrübesi olduğu gibi, Tanrı’nın “kadın”ına hangi ümit verildi? (b) Biz Tanrı’nın çocukları olarak doğduk mu? Buna rağmen insanlığa hangi ümit verildi?

14 Böylece Aden’de Tanrı, zevceye benzer semavi teşkilâtının önüne bir anne olma ümidini koydu. o zamandan itibaren bu teşkilat, Kocası Yehova Tanrı’nın Baba olacağı “zürriyet”e anne olmayı ümit edebildi. “Kadın” için, bu ümidin gerçekleşmesini dört bin yıl beklemek, değerdi. Hıristiyan resul Yuhanna’nın Vahiy 12:1-5’te tarif ettiği rüyette gördüğü sembolik kadının çektiği gibi, çok şiddetli ağrılar çekmek gerekse bile, O bunları çekmeğe razı idi. Anne olmak bütün yetişkin kadınların normal arzusudur. O halde, Tanrı’nın semavi teşkilatının “kadın”ının önüne neden anne olma ümidi konulmasın? Uygun olarak, Tanrı’nın “kadın”ına anne olma ümidi, günahkâr olan Âdem’in karısı Havva’nın, Tanrı’nın merhameti sayesinde, Aden’in dışında anne olmayı tatmasından önce verildi. Tanrı, gühahkâr Havva’ya “zahmetini ve gebeliğini ziyadesiyle çoğaltacağım; ağrı. . . . ile doğuracaksın” dediği zaman, bunları bir bereket olarak söylemedi. (Tekvin 3:16; 1:28’in tersi) Âdem, Tanrı’nın “kadın”ının “zürriyet”iyle ilgili verdiği peygamberlik hakkındaki bilgiyi kendi zürriyetine iletirken, Tanrı’nın bir peygemberi olarak görev yapmadı; ne de karısı Havva, Tanrı’nın bir peygamberi olarak görev yaptı. Âdem’in ve Havva’nın, Tekvin 3:15’te kayıtlı olan vaade inanmış olmalarına veya olmamalarına bakmaksızın Tanrı, bu vaade onların zürriyetinin ümit bağlamasını istedi. Her ne kadar Âdem bir “Tanrı oğlu” (YD) olarak yaratıldıysa da, biz onun nakâmil, günaha bulaştırılmış zürriyeti olduk ve Yehova Tanrı’nın oğulları olarak doğmadık. (Luka 3:38) Bu nedenle doğal olarak, Tanrı’nın çocukları olduğumuza dair bizim insan ruhumuzla beraber kanıtlar verecek olan Tanrı’nın mukaddes ruhunun şahadetine sahip değiliz. Bununla beraber, acaba Tanrı’nın oğlullarından oluşan ailesine geri dönmek için herhangi bir ümidiniz var mı? Elbette var!

15. Bugün dört buçuk milyardan fazla insanın yaşaması insanlığın durumuyla ilgili ne gösteriyor?

15 Eğer durum bizim için ümitsiz ise, Tanrı, neden Âdem’e ve Havva’ya bizden bu kadar kişinin –yani şimdiye kadar zürriyetlerinden gelen yüzden fazla neslin doğmasına müsaade etsin? Hastalık ve doğal ölümün yanısıra, bütün savaşlar ve diğer felâketlerden sonra bile bugün, dört buçuk milyardan fazla kişi hayattadır ve M. S. 2000 yılı civarında yerde altı milyar insanın yaşayacağı tahmin ediliyor. Acaba bütün bu insanlar boşuna mı doğdular? Boşuna olmadığı bellidir.

16. (a) İnsanlık çaresizlik içinde bulunduğundan dolayı, yaratılışın ümidinin gerçekleşmesi, kimin başarıcı gücüne bağlıdır? (b) Kimin yeryüzünde doğup yaşaması, insanlık tarihinde bir dönüm noktası oluşturdu?

16 Gayet tabii, insanlık durumunu yardım görmeden kendi gayretiyle düzeltemez. Böylece insanlığın durumu pek parlak görünmüyor, fakat ümitsiz de değildir. Bu ümit insanın yapabileceği herhangi bir şeye değil, fakat Tanrı’nın zaten yapmış olduğu ve bozulmaz vaadine göre, yapacağı şeylerin sağlam esasına dayanır. Tanrı’nın Âdem ve Havva’dan sonra takriben 70 neslin doğmasına müsaade etmesi, gökten gelen Oğlunun insan İsa Mesih olarak doğmasına imkân sağladı. Tanrı’nın bu Oğlu yerde iken bütün insanlığın yararına Tanrı’nın iradesini yerine getirdi. Onun bu davranışı, biz insanlık için tarihte bir dönüm noktası teşkil etti.

İNSAN HİLKATİ VEYA YARATILIŞI HÜRRİYET İÇİN ÜMİTLE ‘BATILA TABİ KILINDI’

17. Romalılar 8:19-24’te resul Pavlus, insanlığı boş çaba harcamaya tabi ettirmek hususunda ve yaratılışın ah çekerek neyi beklemesiyle ilgili ne yazıyor?

17 İsa Mesih, yerdeki hayatını bitirip göğe döndükten takriben yirmi üç yıl sonra Hıristiyan resul Pavlus, İtalya’nın Roma’daki cemaatine yazarak şunları söyledi: “Çünkü [insanlık] hilkatin hararetli arzusu [bekleyişi YD] Allahın oğullarının zuhurunu bekliyor. Çünkü hilkat kendi iradesile değil, fakat tâbi ettirenin sebebinden batıla tâbi kılındı, bu ümitle ki, hilkat kendisi de fesat kulluğundan Allahın evlâdının izzetli hürriyetine azat edilecektir. Çünkü bütün hilkatin şimdiye kadar birden ah edip ağrı çektiğini biliriz. Ve yalnız bu değil, fakat biz kendimiz, Ruhun turfandasına malik olan bizler bile, oğulluğu, bedenimizin fidye ile, (YD) kurtuluşunu, bekliyerek içimizden ah ederiz. Çünkü ümitle kurtulduk.”—Rom. 8:19-24.

18. (a) Tüm insanlığı batıla tabi ettiren kimdi? Nasıl? (b) İnsan kuruluşları bugün bizi nereye götürdü? Şu anda beklenilen şey, ah çeken yaratılışın “hararetli arzusu”nun aynısı mıdır?

18 İnsan hilkatini veya yaratılışını batıla tabi kılan Tanrı idi. Biz, kendi irademizle dünyaya gelmediğimize göre, buna kendi irademizle tabi kılınmadık. Tanrı, Âdem ve Havva’yı ölüme mahkûm ettiği halde dünyaya getirilmemizi istedi. (Tekv. 3:16-24; 5:1-4) Bununla beraber, Âdem ve Havva’nın başlangıçta “Tanrı’nın çocukları” (YD) olarak Aden bahçesinde sahip oldukları “izzetli hürriyet”le doğmadık. Âdem’in tüm zürriyetinin ölüm mahkûmiyeti altında yani “fesat kulluğunda” doğduk. (Rom. 5:12) Bu nedenle bu durumdan kendi kendimizi kurtaramazdık. Kendimizi kurtarmak üzere sarf ettiğimiz bütün çabalar batıl olmağa, boş bir uğraş olmağa mahkûmdu. İnsan yapısı hükümetlerin bütün çabaları bizi nereye götürdü? Sosyal, ekonomik, parasal, tıbbi ve bilimsel açıdan insanlığın yükselme çabaları bizi ta bugüne kadar nereye götürdü? Hepimiz halen zihnen, bedenen ve ahlaken bozuk durumdayız. Aynı zamanda şimdi denizlerden çıkacak ve göklerden aşağı inecek olan kıtalararası balistik roketlerle yapılacak nükleer bir savaşın aniden hepimizin başına bir son getireceği beklenilmektedir. Acaba bu, ah çeken yaratılışın “hararetli arzusu” [bekleyişi, YD] olarak tarif edilebilir mi?

19. (a) Tanrı neden kâmillikten düşmüş insanı batıla tabi ettirdi? (b) Fakat bunu hangi ümide dayanarak yaptı?

19 Fakat insanın Yaratıcısı, batıla tabi değildir veya boşuna uğraşmaz. Bozuk olan insanlık, Yaratıcısının maksadını da bozamaz. Bu nedenle O, bizim için ümit kaynağıdır. Böylece O güvenimizi kendimize değil, Kendisine bağlamamızı istiyor. Ümidin yegâne Kaynağı olarak O, bütün insanlığı batıla tabi kıldı, fakat bir ümitsizlik esasına göre değil. Daha ziyade Romalılar 8:20, 21’in söylediği gibi “ümitle ki, hilkat kendisi de fesat kulluğundan Allahın evlâdının izzetli hürriyetine azat edilecektir.”

20. (a) “Hür dünya” diye adlandırılan milletler “Allahın çocuklarının izzetli hürriyeti”ne sahip midirler? (b) “Hilkatin hararetli arzusu” kimlerin zuhuru bekliyor?

20 Bugün belirli siyasal bir ideolojinin yöneticileri, kendi ülkelerini, muhalif oldukları yönetimler altında yaşayan insanlara karşıt olarak “hür dünya” sayarlar. Fakat birbirine muhalif olan siyasal grupların iddiaları ne olursa olsun, onların hiçbiri “Tanrı’nın oğullarının izzetli hürriyet”ine sahip değildir. Sadece Rab İsa Mesih’in Tanrısı ve Babası, insan ailesine, Âdem ve Havva’nın Kendisiyle başta sahip oldukları ilişkiye iade edilebileceklerine dair bir ümit sunuyor. Onlar bu iadeyi, Tanrı’nın gelecekte yapacağı bir hareket olarak beklemelidirler. Bunun ne olduğunu resülün sözlerinden öğreniyoruz: “Hilkatin hararetli arzusu Allahın Oğullarının zuhurunu bekliyor.” (Rom. 8:19) Bu sözleri kaleme almış olan resul Pavlus, kendini Romalılar 8:15-17’de sözü edilen bu “Allah oğulları”ndan biri saydı.

21. Söz konusu “Allahın çocukları”nın başlıcası kimdir? Onun “topuk” yarası nasıl iyileşti? İbraniler 2:14, 15’e göre bunun maksadı nedir?

21 Bu özel “Tanrı’nın oğulları”, Tekvin 3:15’te Aden’de verilen peygamberlikte sözü edilen “kadın”ın zürriyetidir. Tanrı’nın semavi teşkilâtının başlıca “zürriyet”i, M. S. 33 yılında işkence direğindeki ölümüyle topuğunu “eski yılan”ın ezmesine Tanrı’nın müsaade ettiği, İsa Mesih’tir. Fakat Tanrı, topuktaki bu yarayı sadık Oğlunu ölümünün üçüncü gününde diriltmekle iyi etti. O, beşeri bir Oğul olarak değil, semavi ruh olan bir oğul olarak diriltildi ve Tanrı’nın semavi “kadını” tarafından geri alınabildi. İbraniler 2:14, 15’in dediği gibi, bu oğludur ki “ölüm kuvvetine malik olanı, yani, İblisi, ölüm vasıtası ile iptal etsin; ve yaşadıkları bütün müddetçe, ölüm korkusu ile köleliğe tâbi olanların hepsini azat etsin.”

22. Tanrı’nın ‘kadınının zürriyetinin’ ikinci derecedeki üyeleri kimlerdir?

22 Tanrı’nın bileşik “kadın”ının “zürriyet”inin ikinci derecedeki kişileri, yani “Tanrı’nın” ruhi “oğulları” ve aynı zamanda gökte büyük kardeşleri olan İsa Mesih ile hemvarisler olmaları için, Tanrı’nın ruhuyla tevlit edilen İsa Mesih’in şakirtleridirler.

23. (a) Birinci Petrus 1:3, 4’e göre, Tanrı söz konusu “zürriyet”in ikinci derecedeki üyelerini ne ümitle tevlit etti? (b) Bu ümit zamanımızda hâla geçerli midir?

23 Resul Petrus, şunları yazarken onlara semavi ümitlerinin “diri” bir ümit olduğunu söylüyor: “Rabbimiz İsa Mesihin Allahı ve Babası mubarek olsun ki, kendi büyük inayetine göre İsa Mesihin ölülerden kıyamı ile bizi diri bir ümide, çürümez ve lekesiz ve solmaz ve sizin için göklerde saklanılmış olan bir mirasa, yeniden tevlit etti.” (I. Pet. 1:3, 4) Onların bu ümitleri bugün hâlâ “diri”dir. Halen yeryüzünde bulunan mütebakinin ümidi, bu ümidin gerçekleşmesinin görünüşteki gecikmesi yüzünden kaybolmadı. Onlar, bu ümidin yakında Tanrıları ve Babaları Yehova’nın tayin ettiği bir zamanda gerçekleşmesini bekliyorlar. Resul Pavlus, Roma’daki ruhla tevlit edilen cemaate yazıp şunları söylediği zaman bize Tekvin 3:15’i hatırlatıyor: “Selâmet Allahı [Sulh veren Tanrı, YD] yakında Şeytan’ı ayaklarınızın altında ezecektir.”—Rom. 16:20.

24. Böyle “Allah çocukları”nın zuhurunu kimler hasretle beklemektedirler? Bu zuhur hangi olaydan sonra meydana gelecektir?

24 “Tanrı’nın oğulları”nın, Tanrı’nın başlıca Oğlu İsa Mesih ile birlikte yakındaki “zuhur”ları, [insan] “hilkatin”in hasretle beklediği şeydir. Fakat biz yakında, o olaydan önce, semavi Babba Yehova Tanrı’nın ruhi oğullarını ve onların vefakâr arkadaşlarını sıkıntıya sokan ve onlara zulmedenlerin başına Tanrı’nın getireceği “büyük sıkıntı”yı bekliyoruz.—II. Sel. 1:6-10; Vah. 7:14, 15.

    Türkçe Yayınlar (1974-2026)
    Oturumu Kapat
    Oturum Aç
    • Türkçe
    • Paylaş
    • Tercihler
    • Copyright © 2025 Watch Tower Bible and Tract Society of PA
    • Kullanım Şartları
    • Gizlilik İlkesi
    • Privacy Settings
    • JW.ORG
    • Oturum Aç
    Paylaş