Watchtower ONLINE KÜTÜPHANE
Watchtower
ONLINE KÜTÜPHANE
Türkçe
  • KUTSAL KİTAP
  • YAYINLAR
  • İBADETLER
  • w83 1/3 s. 30-32
  • İlginç Sorulara Cevaplar

Bu kısım için bir video yok.

Üzgünüz, video yüklenirken bir hata oluştu.

  • İlginç Sorulara Cevaplar
  • Gözcü Kulesi Yehova’nın Gökteki Krallığını Duyurur—1983 (Dinsel Seri 25-36)
  • Benzer Malzeme
  • Sebt Günü Başak Koparıp Yemek
    İsa Mesih: Yol, Hakikat, Yaşam
  • Sebt Günü Başak Koparmak
    Dünyada Yaşamış En Büyük Adam
  • Okuyucuların Soruları
    Gözcü Kulesi Yehova’nın Gökteki Krallığını Duyurur—2005
  • Hıristiyanlar Sebt (Şabat) Gününü Kutlamalı mı?
    Kutsal Kitapla İlgili Soruların Cevapları
Daha Fazla
Gözcü Kulesi Yehova’nın Gökteki Krallığını Duyurur—1983 (Dinsel Seri 25-36)
w83 1/3 s. 30-32

İlginç Sorulara Cevaplar

• Matta 12:1-8 ayetlerinin düşündürebileceği gibi, hayat kurtarmak için Tanrı’nın kanununu bozmak uygun mudur?

Her ne kadar, yukarıdaki görüşe sahip olan bazı kimseler görüşlerini desteklemek için Matta 12:1-8 ayetlerine başvurdularsa da, Mukaddes Kitabın dikkatli bir incelemesi, böyle bir sonuç çıkarmanın yanlış olduğunu gösterecektir.

İsa’nın şakirtleri bir ekin tarlasından geçerken, kanunun müsaade ettiği üzere (Lev. 19:9, 10; Tesn. 24:19-21) bir miktar başak topladılar. Şakirtler bunu ‘sebt günü’nde yaptıkları için, Ferisiler onları eleştirdiler. Bu dinsel liderler, özellikle sebt günü yapılması yasak olan “işler” konusunda Kanuna birçok yorum eklemişlerdi. Onların bu insan kurallarına tıpatıp riayet gerektiren zihniyetine göre, şakirtler iki işten suçluydular: Hasat işi yapmak, (başakları koparmak) ve harman yapmaktan, (başakları ovalamak.) (Mat. 12:1; Luka 6:1) Bununla beraber İsa şöyle demişti:

“Davudun, acıktığı zaman, kendisile beraber onlarla (olanlarla) ne yaptığını;. . . .yenilmesi ne kendisine ne de beraberinde olanlara değil, ancak kâhinlere caiz olan huzur ekmeklerini yediğini okumadınız mı? Yahut şeriatte okumadınız mı ki, kâhinler mabette Sebti bozarlar, ve suçlu değildirler? Fakat size derim ki mabetten daha büyüğü buradadır. Fakat siz: “Ben kurban değil, merhamet isterim”, sözünün ne demek olduğunu bilmiş olsaydınız, suçsuzları mahkûm etmezdiniz. Çünkü İnsanoğlu Sebt gününün Rabbidir.”—Mat. 12:3-8.

İsa, burada, onu öldürmek isteyen Kral Saul’dan adamlarıyla beraber kaçarken, Nob’ta Başkâhin Ahimelek’e giden Davud’un olayından sözediyordu. Davud, kral tarafından gizli bir görev aldığını söylemişti ve ekmek istemişti; Ahimelek ona “Yanımda bayağı ekmek yok, ancak, uşaklar kendilerini kadından sakındılarsa, mukaddes ekmek var” demişti. Kendisi on iki mayasız pideden oluşan ve çadırın Mukaddes Yerinde bir masa üzerine konan, haftalık huzur ekmeklerinden söz ediyordu. Her sebt günü taze pideler takdim edildiğinde, eskileri kaldırılır ve “mukaddes bir yerde” yemeleri için Harun’un oğullarına verilirdi. Davud, adamlarının törensel yönden temiz olduklarını izah etti ve Yehova’nın meshedilmiş kralı tarafından verilmiş olan bir görevde hizmet ettiklerinden ötürü, bir bakıma mukaddes olduklarını ima etti. Böylece Ahimelek “ona mukaddes ekmek”i, Yehova’nın (YD) önünden. . . .kaldırılan huzur “ekmeği”ni verdi.—I. Sam. 21:1-6; Lev. 24:5-9.

Bu açıklamanın ışığı altında, ‘hayatın tehlikede’ olması durumunda, Tanrı’nın emirleri önemsenmeyebilir şeklindeki görüş için ne denilebilir? Bazıları şöyle düşündüler: “Tanrı, hayatı tehlikede iken, Davud’un ciddi bir emri ihlal etmesini önemsemedi; İsa da sebtin bozulmasına gözyumdu ve sebt gününde iyilik yapılabileceği’ canın kurtarılabileceğini söyledi. (Luka 6:9; Mat. 12:11, 12) Böyle bir yorum, yanıltıcıdır ve Mukaddes Kitaba aykırıdır.

Örneğin, yukarıdaki olaylarda, Davud’un ve İsa’nın şakirtlerinin bir “ölüm kalım” durumuyla karşı karşıya gelmiş oldukları düşünülmektedir. Acaba durum böyle miydi? Mukaddes Kitap, Davud ve adamlarının yiyecek hiçbir şey bulamadıklarından ötürü açlıktan ölmek üzere olduklarını söylemiyor. Gerçekten coğrafya otoritelerine göre, Nob, Zeytinlik Dağı’nın tam kuzeyinde, Yeruşalim’den ve birçok kasabadan sadece birkaç kilometre uzakta bulunuyordu. Kayıt dikkatle okunursa, ondan Davud ve adamlarının o anda aç oldukları ve güvendikleri birinden yiyecek aradıkları anlaşılır. Benzer şekilde de Mukaddes Kitap bize, İsa’nın şakirtlerinin sebt günü ‘acıktıkları’ zaman bir miktar başak koparıp yediklerini söylemektedir. Herhalde, onlar önceki gün yemek yemişlerdi ve sebt gününden sonra da civar köylerden yiyecek satın alabilirlerdi. (Yuh. 4:8; Mat. 14:15) Bir kimse, bu kayıtları, Tanrı’nın kanunlarının ne zaman ihlal edilebileceğini göstermek için kullanmak istiyorsa, buna göre, kişilerin acıktıkları zaman, Yehova’nın kanunlarını çiğnemelerinin de uygun olacağını söyleyebilir. Bu görüşün doğru olmadığı apaçıktır.

Bununla beraber, hâlâ, Matta 12:1-8 ayetlerindeki kaydın manasını anlamak istiyoruz. İsa, burada, Ferisilerin dar görüşünü ve kanuna tıpatıp riayet gerektiren zihniyetini sergiliyordu. Sebtin amacını düşünerek İsa’nın açıklamasını dikkatle incelersek, bu noktayı daha iyi kavrayabiliriz.

İsrailliler niçin sebt günü bir iş yapmamalıydılar? Amaç sadece çalışmayı yasaklamak mıydı? Hayır. Amaç, yiyecek ve giyecek sağlamak için yapılan uğraşıların, yani dünyevi işlerin bir kimsenin tüm zamanını ve dikkatini almasını önlemekti. Sebt düzenlemesi, güncel işlerle oyalanmaksızın, insanların tapınmaya zaman ayırmalarını sağlamış ve hakiki tapınmayı ilerletmiştir. (Çık. 20:8-11; İş. 58:13) İsa, Ferisilerin bu husustaki dar görüşünden ziyade, bu anlayışı teşvik etmişti.

İsa, mabette hizmet eden kâhinlerin de sebti bozmakla ve böylece kanunu ihlal etmekle suçlanabileceklerini söyledi. Nasıl? Kahinler, sebt günü sunulan kurbanları parçalayıp takdim etmek için çok çalışıyorlardı. Böylece acaba kanun bozulmuş oluyor muydu? İsa onların ‘suçlu olmadıklarını’ söyledi. Onların mabetteki bu hizmetleri, tapınmaya bir engel değil, aksine bir katkı idi. “Mabetten daha büyüğü” ve nihai kurbanı bizzat takdim edecek olan İsa, şakirtleriyle beraber dolaşırken, birlikte Tanrı’nın Sözünü öğretiyor ve böylece hakiki tapınmayı ilerletiyordu. Bundan ötürü, yemek için bir miktar başak koparmakla sebti bozmuş olmuyorlardı. İsa’nın açıkladığı gibi, ne de tapınma günü olmasına rağmen sebt gününde çukura düşen bir koyunu çıkarmakla bir “can kurtarmak”, sebt kanununun ruhuna ters düşüyordu.—Mat. 12:5, 11; Luka 6:9.

Keza Davud’un olayında, kanuna göre kâhinlere ait olan huzur ekmeğini Davud’un yemesi de, teknik olarak ‘kanuna uygun değildi.’ Böyle olmakla birlikte, Yehova’nın başkâhini bu ekmekleri Davud’a verdi. Hangi temele dayanarak verdi? Huzur sofrasından kaldırılan ekmekler “mukaddes” idi ve sıradan bir ekmek gibi, herhangi bir kişiye verilmemeli veya bir eğlence sofrasında yenilmemeliydi. Bu ekmekler kâhinler, yani Tanrı’nın hizmetinde çalışanlar için yiyecek olarak kullanılabilirdi. Böylece Davud, görünüşte Tanrı’nın meshedilmiş kralı tarafından özel bir görevle geldiği ve başkâhin, adamların temiz olduğuna kanaat getirdiği zaman, onların huzur ekmeğine iştirak etmeleri yanlış olmamıştı. Bu hareket, Tanrı’nın tayin ettiği kullanma amacına uygundu.

Bu durumu I. Samuel 14:32-35’te değinilen, Saul’un ordusundaki İsrailli askerlerin Tanrı’nın kanla ilgili kanununu ihlal ettikleri olayla karşılaştırın. Onlar, Yehova’nın kavminin düşmanı olan Filistilerle savaşmışlardı. Savaştan yorgun ve aç düşen bazı İsrailliler, hayvanları boğazlayıp “eti kanı ile” yediler. Bu, ister kuvvetli açlığı tatmin için, isterse de acil bir durumla ilgili olsun, kan hakkındaki kanunu ihlal etmek, mazur görülecek bir davranış değildi. Bu davranış “Yehova’ya (YD) karşı suç” idi ve “kanı ile yiyerek Yehova’ya (YD) karşı suç” edenlerin özel olarak kurban takdim etmelerini gerektiriyordu.

Tanrı, kan hakkındaki kanunu verirken, yaşamak için, hayvanların etini yiyebilen insanların kan yememeleri gerektiğini de söylemişti. (Tekv. 9:3, 4) Ayrıca Tanrı, hayatın tehlikede olduğu görünen olaylarda da, bu kanunun bozulmasına dair herhangi bir müsaade vermemişti. Yaratıcı, kanın kutsal olduğunu bildirmişti. Kanla hayat kurtarmak işi asla vücuda kan almakla olmayacaktı; ancak İsa’nın, kendi kanını kurban olarak vermesiyle hayatı kazanmak mümkün olacaktı.—Efes. 1:8.

Romalı otoriteler tarafından denemeye tabi tutulan ilk Hıristiyanlara ait kayıt, yukardaki görüşü doğrular; böylece ‘ölüm kalım’ meselesinde bile Tanrı’nın kanununun ihlal edilebileceğini düşünmemek gerektiği anlaşılır. İlk Hıritiyanların karşılaştıkları denemeler, bazen ya kan sosislerini yemek, ya da arenada ölmek şeklinde idi. Hıristiyanlar Tanrı’nın kan hakkındaki kanununu ihlal edip, O’nun indinde sahip oldukları, tasvip edilmiş durumlarından vazgeçecekler miydi? Ayrıca İmparator’un yüceliğine bir tutam buhur yakmalarıyla ilgili bir denemede baskı gördüklerinde de, Tanrı’nın putperestliğe karşı emrini bozacaklar mıydı? Tarih, sadık Hıristiyanların, hayatları tehlikede olsa bile, Tanrı’nın kanunlarını ihlal etmediklerini gösterir. Onlar her ne kadar Yehova’nın kanununa itaat ederek hayatlarını kaybettilerse de, ebedi hayat için bir teminata sahip idiler.—Mat. 16:25, 26.

Dolayısıyla Mukaddes Kitap, güç durumlarda bile Tanrısal emirlerin bozulabileceği görüşünü desteklemez. Daha ziyade şöyle der: “Ne zaman Allahı sever ve onun emirlerini yaparsak, bununla Allahın çocuklarını sevdiğimizi biliriz.”—I. Yuh. 5:2.

    Türkçe Yayınlar (1974-2026)
    Oturumu Kapat
    Oturum Aç
    • Türkçe
    • Paylaş
    • Tercihler
    • Copyright © 2025 Watch Tower Bible and Tract Society of PA
    • Kullanım Şartları
    • Gizlilik İlkesi
    • Privacy Settings
    • JW.ORG
    • Oturum Aç
    Paylaş