-
Sayfa İkiUyanış!—1994 | Nisan
-
-
Sayfa İki
Olumsuz Duyguları Yenebilirsiniz 3-9
Olumsuz duygular nasıl ortaya çıkıyor? Hayatımıza hâkim olmaması veya zarar vermemesi için onları yenmek mümkün mü? Bazıları bu sorunla nasıl başa çıktılar?
Amansız Bir Düşmanla Savaş 10-28
Sarah sanki beynini ‘koyu bir bulut’ kaplamış gibi, her şeye karşı ilgisini yitirmişti: “İçimdeki her şeyin öldüğünü hissetmiştim” dedi. “Şimdi kendimi yeniden canlanmış gibi hissediyorum.”
O, dünyada—genç yaşlı, zengin fakir, bekâr evli, kadın erkek—her tür insana saldıran amansız bir düşmanla savaşan milyonlarca kişiden biriyidi. Bu düşman bir katildir, çünkü intihar olaylarının yüzde 70 kadarı depresyon yüzünden olmaktadır. Bu düşman meslek hayatını da mahveder, aileleri de parçalar.
Sarah ve diğerlerinin bu savaşı nasıl kazandıklarını bu dergide okuyun.
-
-
Olumsuz Duygular—Onları Yenebilir Misiniz?Uyanış!—1994 | Nisan
-
-
Olumsuz Duygular—Onları Yenebilir Misiniz?
“TABİİ Kİ HAYIR! Olumsuz duygular fazla güçlü oluyor. Onlar geçinceye kadar katlanmaktan başka bir seçeneğim yok.”
Çoğu kişi kaygı, korku, öfke, düş kırıklığı, suçluluk, kendine acıma ve depresyon gibi duygulara böyle tepki gösterir. Fakat bu duygular yenilebilir. Her ortaya çıkışlarında onlara boyun eğmektense, yoğunluklarını azaltmayı ve belki de onları tamamen ortadan kaldırmayı öğrenebilirsiniz.
Tabii, herkesin normal olarak yaşadığı olumsuz duygular ile ciddi depresyon arasında büyük fark vardır. İkincisi, bir uzman tarafından tedavi edilmeyi gerektirebilir. İlkinde ise, buna gerek yoktur; bunlar başa çıkmayı öğrenebileceğimiz duygulardır.
Aslında bütün olumsuz duygular zararlı değildir. Örneğin, ciddi bir hata yaptıktan sonra hatanın büyüklüğüne bağlı bir pişmanlık duyabilirsiniz. Eğer sizi hatayı düzeltmeye ve tekrarlamaktan kaçınmaya yöneltirse, bu duygunun uzun vadeli olumlu bir etkisi olmuş demektir. Veya bir soruna karşı duyduğunuz normal ilgi de sizi onu gayretle ele alıp makul bir çözüm aramaya yöneltebilir. Bu da sağlıklı bir tepkidir.
Bununla birlikte, bir hatayı düzeltmek için makul sınırlar içerisinde yapabileceğiniz her şeyi yaptığınız halde, aradan uzun süre geçse bile, suçluluk veya değersizlik duyguları yakanızı bırakmazsa, ne olacak? Veya bir sorunu mümkün olduğu ölçüde hallettikten sonra, endişeniz sürer ve hatta daha da artarsa ne olacak? O zaman duygusal tepkileriniz moralinizi altüst edebilir. Öyleyse tepkilerinizi nasıl yenebilirsiniz? Bunun anahtarı düşünüşümüzü denetim altında tutmakta bulunabilir.
Düşünüşümüzü Denetim Altında Tutabiliriz
Ruh sağlığı alanında çalışan birçok kişi duygularımızın düşüncelerimizden kaynaklandığını ileri sürüyor. Örneğin, Dr. Wayne W. Dyer şöyle diyor: “Önce düşünce olmaksızın duygu olmaz.” Ayrıca Dr. David D. Burns şöyle diyor: “Sahip olduğunuz her kötü duygu çarpık ve olumsuz düşünüşünüzün bir sonucudur.”
İlginç olarak, aynı şekilde Mukaddes Kitap da hissettiklerimizin büyük bir kısmını düşünce seçimimize bağlayarak düşünüşümüzü denetim altında tutma gereğini vurguluyor. Şu ayetlere bir göz atın:
“Düşkünün bütün günleri kötüdür; fakat iyi yürek devamlı ziyafettir.”—Süleymanın Meselleri 15:15.
“Bu âleme uymayın; fakat Allahın iyi ve makbul ve kâmil iradesi ne olduğunu farketmeniz için fikrinizin yenilenmesi ile değişilmiş olun.”—Romalılar 12:2.
“Her fikri Mesih itaatine esir ediyoruz.”—II. Korintoslular 10:5.
“Önceki hareket tarzınıza uyan eski kişiliği atın, fakat zihninizi harekete geçiren kuvveti yenileyin hakiki adalet ve vefada Tanrı’nın iradesine göre yaratılmış olan yeni kişiliği giyin.”—Efesoslular 4:22-24.
“Hak olan ne varsa, muteber olan ne varsa, âdil olan ne varsa, saf olan ne varsa, sevimli olan ne varsa, hakkında iyi söylenen ne varsa, eğer bir fazilet ve eğer bir sitayiş varsa, onları düşünün.”—Filipililer 4:8.
“Yeryüzünde olan şeyleri değil, yukarıda olan şeyleri düşünün.”—Koloseliler 3:2.
Duygularınız en başta düşünüşünüzün ürünü olduğundan, olumsuz duygularınızı yenmenin anahtarı, o duyguları destekleyen düşünceleri denetim altında tutmanızdır. Yeterli gayreti göstererek, zamanla düşüncelerinizi daha çok denetim altına almayı öğrenebilirsiniz. Buna göre, duygularınızla ilgili de aynını yapabilirsiniz.
Olumsuz duygularımızı yenebileceğimizi söylemenin kolay olduğu doğrudur. Fakat bunu gerçekten yapmak başka bir şeydir. O halde, bizim için belki çok zorluk yaratan bu duygularla nasıl başa çıkabiliriz?
[Sayfa 4’teki pasaj]
Bütün olumsuz duygular zararlı değildir
-
-
Olumsuz Duygular—Nasıl Yenilebilir?Uyanış!—1994 | Nisan
-
-
Olumsuz Duygular—Nasıl Yenilebilir?
OLUMSUZ duyguları denetim altına almanın ilk adımı olumsuz düşünceleri saptamaktır.
İkincisi: Olumsuz düşünceleri düzeltmeye çalışın. Örneğin, eğer ‘hiçbir şeyi doğru yapmıyorum’ diye düşünüyorsanız, bunun yerine ‘ben de herkes gibiyim; birçok şeyi doğru yapıyorum, fakat yanlışlarım da var’ şeklinde düşünün.
Bu düzeltmeyi yapar yapmaz kendinizi daha iyi hissetmeyi beklemeyin (tabii bu da olabilir) ve konuyu kendi kendinize hep tartışmayın. Sadece bu düşüncenizi onaylayıp sonraki adıma geçin.
Üçüncü adım ise, sıkıntı veren düşünceyi zihninizden çıkarmaya çalışmaktır. Bunu, ciddi bir suç işleme düşüncesi için yapacağınız gibi, güçlü ve kendinizden emin şekilde zihninizden atmaya çalışın. Bunu güçlü bir zihinsel çabayla yapabilirseniz de, dördüncü adım size bunu yapmakta muazzam bir yardım sağlar: Kendinizi başka bir şeye, yapıcı bir şeye bütünüyle verin.
Bu hayatidir, çünkü olumsuz düşünceleriniz tekrar tekrar zihninize girmeye çalışacaklar. Fakat şu avantajınız var: Dikkatinizi aynı anda sadece tek bir şey üzerinde tam olarak toplayabilirsiniz. Bunu, aynı anda iki değişik konu üzerinde tam yoğunlaşmaya çalışarak kendiniz deneyebilirsiniz. Zihniniz başka bir şeyle tamamen meşgulse, olumsuz düşüncelerinizin geri dönmesi zordur.
Dr. Maxwell Maltz, olumsuz düşüncelerin yerine olumluları koymanın yolunu bir örnekle açıklayarak şöyle diyor: “Pikabınızda beğenmediğiniz bir müzik çaldığı zaman onu daha güzelini çalması için zorlamaya çalışmazsınız. . . . . Sadece plağı değiştirirsiniz ve sonuçta müzik farklı olur. Aynı yöntemi içinizdeki aygıttan gelen ‘müzik’ konusunda uygulayın.”
Evet, olumsuz düşünceler çoğu zaman kolaylıkla bırakılamayacak kadar güçlüdürler. Yerine yenileri konularak zorla çıkarılmalıdırlar. Değişik, olumlu bir “plağı” koyun. Değişik, yapıcı bir “kanal,” değişik bir “radyo istasyonu” seçerek onunla tamamıyla meşgul olun.
Zor Olacaktır
Yukarıda gösterilen dört adımı açıklamak oldukça kolaydır; onları uygulamak ise, ne denli zor olabilir! Bu yüzden, olumsuz düşünce ve duyguları yenmenin size ilk başta zor gelmesine şaşmayın. Zorluğuna karşı hazırlıklı olun, fakat zamanla kolaylaşacağını da bilin.
Alkolik bir anne tarafından yetiştirilmiş bir öğretmen olan Cindy’nin örneğine bir göz atalım. Cindy yıllarca suçluluk ve güvensizlik duygularıyla acı çekti. Sonra bu problemle mücadele etmeye karar verdi. Ne yaptı?
Cindy şöyle açıklıyor: “İlk olarak olumsuz duygularıma neden olan belirli düşünceleri saptamaya çalıştım. Her ortaya çıktıklarında bu düşünceleri mantıksal ve nesnel olarak tekrar düşünürdüm. Sonra olumlu düşünceleri çoğaltmaya çalışırdım. Zihnimi, öğrencilerimle ve onlara nasıl yardım edebileceğimle meşgul olmaya zorlardım. Zamanla bu kolaylaştı ve duygularıma daha çok hâkim olduğumu hissettim.”
Hâlâ şunu merak edebilirsiniz . . .
Neden Bu Kadar Zor?
Oburluk veya sigara içmek gibi kötü alışkanlıkları bırakmak kolay mıdır? Asla! Onlar ancak zamanla, bilinçli ve kararlı bir çabayla yenilebilir. Birçok kişi için olumsuz düşünmek bir alışkanlıktır ve başka kötü alışkanlıklar gibi, bırakılması zordur.
Olumsuz düşünmek sizde bir alışkanlık ise, onu yenmek büyük olasılıkla, diyet uygulamak isteyen veya sigarayı bırakmaya karar veren bir kişinin göstermesi gereken azmin aynını gerektirecektir.
Önemli olan, çabalamayı bırakmamak ve daha kolay olduğundan depresyonla yaşamayı sürdürmeye karar vermemektir. Aylarca süren bir deneme-yanılma ve hatta gerileme anlamına bile gelse, olumsuz düşünüşe karşı mücadelenize devam edin. Bir spor karşılaşmasına hazırlanıyormuşsunuz gibi sebat gösterin. Hemen doyurucu sonuçlara uluşmayı beklemektense, uzun vadeli sonuçlar arayın.
Tamamen Yok Edilebilirler Mi?
Olumsuz duygular tamamen yok edilebilir mi? Eğer şu anda mükemmel bir mutluluk elde etmeyi umuyorsanız, düş kırıklığı ve hüsrana uğrayacaksınız. Bu zamanda mutluluk nispidir ve tam değildir. Fakat bu yine de sürekli ve gücü tüketen olumsuz duygularla dolu bir yaşam tarzı içinde sıkışıp kalmaktan çok daha iyidir.
Bu, olumsuz duyguların hiçbir zaman yenilemeyeceği anlamına mı gelir? Asla. Mukaddes Kitap gerçekçi bir tarzda bu nakâmil durumumuzun bir süre daha devam edeceğini, fakat tayin edilen vakit geldiğinde sonsuza dek ortadan kaldırılacağını açıklıyor. Bu, İsa Mesih’in yönetimindeki semavi bir hükümet olan Tanrı’nın Gökteki Krallığı, yeryüzünde bütün meseleleri tamamen ele alacağı ve insanlığı kâmilliğe yükselteceği zaman gerçekleşecek. İsa bu durumu “yenilenme” olarak adlandırdı.—Matta 19:28; Mezmur 37:29’a da bakın; Matta 6:9, 10; Vahiy 21:3-5.
Şimdi ise, insanın nakâmilliğinin getirdiği sınırlamaları kabul etmek sizi daha mutlu edecektir. Mükemmel bir zihinsel sağlık arayışında aşırıya gitmektense, yaşamın diğer meselelerine vakit ayırabilirsiniz. Olumsuz duyguların kesin çözümünün Kadirimutlak Tanrı’nın elinde olduğunu bilmek size daha çok zihinsel huzur ve mutluluk verecektir.
Buradaki öneriler sadece varsayım niteliğinde midir? Gerçekten uygulanabilir mi? Uygulanabilir. Sonraki makalenin gösterdiği gerçek hayat tecrübelerinden dolayı bunu söyleyebiliriz.
[Sayfa 6’daki pasaj]
Olumsuz düşüncelerin yerine olumluları koyabilirsiniz
[Sayfa 6’daki pasaj]
Çaba göstermekten vazgeçmeyin ve daha kolay olduğundan depresyonla yaşamayı sürdürmeye karar vermeyin
[Sayfa 7’deki resim]
Duygularımızı denetim altında tutmayı öğrenmek kilo vermek gibi zaman ve sebat ister
-
-
Olumsuz Duygular—Bazıları Bu Duyguları Yenmeyi Nasıl ÖğrendiUyanış!—1994 | Nisan
-
-
Olumsuz Duygular—Bazıları Bu Duyguları Yenmeyi Nasıl Öğrendi
ZAMAN ZAMAN herkes olumsuz duygulara kapılıyor. Bazılarının ağır hastalık, yaşlılık veya sevilen kişilerin ölümü gibi ciddi problemlerin neden olduğu derin kökleşmiş olumsuz duyguları var ve bu duygular yaşamlarını kötü şekilde etkiliyor.
Fakat bu kişiler arasında bile, günlük faaliyetlerine devam etmeyi başarabilmek üzere olumsuz duyguları denetim altına almayı öğrenenler var. İşte böyle kişilerle ilgili bazı örnekler:
Janis, duygularını etkileyen bir hastalık yüzünden tıbbi tedavi görüyor. Bununla birlikte, kendisi şöyle diyor: “Şunu öğrendim: problemle başa çıkmanın en etkili yolu, düşüncelerimi denetim altına almaktır. Bunu, başkaları için kek pişirmek ve dikiş dikmek gibi bazı işlerle yaparım. Ayrıca, hoş anıları ve sevinçle beklediğim olayları düşünmek için özel bir çaba gösteririm. Hastalığımdan dolayı bu kolay olmuyor. Mücadeleyi bırakıp kendimi kötü hissetmeyi daha kolay bulduğum zamanlar oluyor. Fakat iyi sonuçlar bu çabaya değer.”
45 yıllık bir evlilikten sonra Ethel’in kocası öldü. Yas içinde olduğu dönemi atlatamadığı halde, Ethel duygularını denetim altında tutabiliyor. Kendisi şöyle açıklıyor: “Başkaları için birşeyler yapmakla meşgul olurum. Örneğin, Mukaddes Kitapta açıklanan Tanrı’nın amaçlarını başkalarına öğretmekten zevk duyarım. Genç bir bayan öğrendiği güzel şeyler yüzünden o kadar mutlu oldu ki, duyduğu takdir benim de daha sevinçli olmama yardım etti. Başkalarına öğretmek üzere dikkatimi Mukaddes Kitaptaki olumlu şeyler üzerinde toplamak, zihnimdeki olumsuz düşünceleri atmama yardım ediyor. Ayrıca, bazı genç kadınlar bana gelip çeşitli sorunlarıyla ilgili yardım istiyorlar ve onların yaşamlarında yapabilecekleri olumlu şeyler hakkında konuşmak da olumsuz duygularımı yenmeme yardım ediyor.”
Arthur yıllarca hareketli, faal bir yaşam sürdürmüştü. Daha sonra, ciddi bir hastalık yüzünden çalıştığı işten ayrılıp, evinin dışındaki bütün faaliyetlerini kısıtlamak zorunda kaldı. Aylar boyunca Arthur kendini yararsız ve depresyon içinde hissetti. Bu duygularla nasıl başa çıktı? “Artık yapamadıklarım üzerinde düşünmeyi bıraktım. Bunun yerine, başka kişilerin daha iyi duruma gelmelerine yardım etmeyi ve depresyon içinde olduklarında onları teşvik etmeyi düşüncelerimin odak noktası haline getirdim. Evimden çıkamadığım için telefonu çok kullanırım. Başkalarına yardım etmek ve onları teşvik etmekle meşgul olduğumdan, kendime acıyacak zamanım pek kalmadı.”
Kocasının ölümü de dahil birtakım felaketler yaşadıktan sonra, Nita’nın duyduğu derin üzüntü ve yaşadığı depresyon doğal kabul edilebilir. Zamanla Nita bu duyguları denetim altında tutmayı öğrendi: “Üzüntü veren duygular hücuma geçtiğinde yapıcı bir çıkış yolu ararım. Kendimi yürüyüş yapmaya, samimi bir arkadaşımı aramaya, müzik dinlemeye veya kişisel deneyimimden depresyonu hafifleteceğini bildiğim herhangi bir şey yapmaya zorlarım. Kendime karşı, iyi bir arkadaşıma göstereceğim gibi şefkat göstermeye çalışırım.”
Mary’nin 32 yıldan beri ciddi tıbbi sorunları var. Tekerlekli sandalyeye bağlı olduğundan, doktora gittiği zamanlar dışında evden ayrılmıyor. Mary, cesaretsizlik duygularıyla boğulmaktan nasıl korunuyor? Kendisi şöyle açıklıyor: “Kocam çok destek oluyor. Ayrıca, sık sık yapıcı yayınlar okurum. Arkadaşlarımı devamlı olarak ararım ve onları evime davet etmek üzere sık sık inisiyatif gösteririm. Ziyaretlerinden zevk duyarım ve bu fırsatları yakınmak veya kendime acımak için kullanmam. Lehime işleyen birçok olumlu şey olduğundan, hayatımdaki olumsuz şeyler üzerinde düşünmeye zaman harcamam.”
Margaret, doğası gereği gerçekçi düşünen biridir. Kendisi şöyle diyor: “Olumsuz duygular ortaya çıkınca olumlu düşünen birinin, bir idealistin değil, beni iyi tanıyan ve bana başarılarımı hatırlatıp beni teşvik eden birinin beraberliğini ararım.”
Rose Marie, geçen yıllar içinde beş büyük ameliyat geçirdi; ayrıca kendisinin ve kocasının ailelerinde son bir buçuk yılda yedi cenaze oldu. Bunun getirdiği yük şüphesiz olumsuz duygular yaratmıştır. Oysa onlar bu şeyler üzerinde durmuyorlar. Yehova’nın Şahitleri olarak, Mukaddes Kitabın yakın gelecekle ilgili “[Tanrı] gözlerinden bütün gözyaşlarını silecek; ve artık ölüm olmıyacak; ve artık matem ve ağlayış ve acı da olmıyacak” sözleriyle verdiği olumlu ve teselli edici adil yeni dünya ümidi onları ayakta tutuyor. O zaman ölüler bile diriltilecek, çünkü İsa’nın dediği gibi, “saat geliyor, o saatte kabirlerde olanların hepsi [Tanrı’nın Oğlunun] sesini işit[ip] . . . . çıkacaklardır.”—Vahiy 21:4; Yuhanna 5:28, 29.
[Sayfa 9’daki resim]
Janis başkaları için bir şeyler yaparak hoş anları ve gelecekte beklediği olayları düşünerek duygularını denetim altında tutuyor
-
-
Amansız Bir Düşmanla SavaşUyanış!—1994 | Nisan
-
-
Amansız Bir Düşmanla Savaş
ELİZABETH, “Yaşamımın en büyük sınavıydı” dedi. “Yeniden ayaklarımın üzerinde durabilmek harika bir şey. Kendimi yeniden doğmuş gibi hissediyorum. Artık güllerin kokusunu alabiliyorum.” Kırk iki yaşındaki bu kadın, her türlü zihinsel bozukluktan çok daha fazla zarara neden olduğu söylenen bir düşmanı, depresyonu yenmişti.
Alexander ise, bu imkânı bulamadı. Otuz üç yaşındaki bu adam büyük bir bunalıma düştü, iştahı kapandı ve yalnız başına kalmak istedi. Eşi Esther kocası hakkında şunları söyledi: “Bütün dünya üzerine yıkılmış gibi hissediyordu ve ona göre artık uğrunda yaşamaya değer bir şey kalmamıştı. Kendini çok değersiz görüyordu.” İyileşemeyeceğine inanan Alexander bir yerden atlayarak intihar etti.
Elizabeth ve Alexander gibi, her yıl 100.000.000 kişide depresyonun klinik belirtilerinin saptandığı bildiriliyor. Her dört Amerikalıdan ve her beş Kanadalıdan biri, yaşamında ağır bir depresyon dönemi geçiriyor. Depresyonun, Afrika’da da yaygın bir rahatsızlık olduğu ve Federal Almanya’da da giderek arttığı rapor ediliyor. Anlaşılacağı gibi bir yakınınızın ya da dostunuzun depresyon geçirmiş veya geçiriyor olması olasıdır.
Kocasına yardım edebilmek için elinden geleni yapmış olan Alexander’ın eşi şu uyarıda bulunuyor: “Biri bunalımda olduğundan ve kendini değersiz hissettiğinden bahsediyorsa, onu ciddiye alın.” Şu halde, ağır depresyon, gelip geçici bir neşesizlik ya da iç sıkıntısı değildir. O, insanı felç eden can alıcı, amansız bir düşman olabilir. Onu fark etmeyi başarabilmek, ölüm kalım meselesi olabilir.
‘Beynimdeki Bela’
Hepimiz acı kayıplar ve düş kırıklıklarıyla karşılaşıyoruz. Bunlardan üzüntü duymak doğal bir tepkidir. Duygusal açıdan içinize kapanıp, yaralarınızı sararsınız ve sonunda değişen durumu kabullenerek ona göğüs germeye başlarsınız. Yarının daha güzel bir gün olacağını umar ve kısa sürede yeniden yaşamdan zevk almaya başlarsınız. Fakat ağır depresyon vakalarında durum farklıdır.
Elizabeth, “Sekiz ay boyunca hiç alışverişe çıkmadım, hiçbir şey kendimi daha iyi hissetmemi sağlayamadı” dedi. Başka bir hasta, Carol, şunları ekledi: “Beynimde sanki bir bela vardı, adeta korkunç bir bulut tepemde asılı kalmıştı. Bana bir milyon dolar verseniz bile bu berbat duygulardan beni kurtaramazdı.” Bir adam da şunları dedi: “Sanki gözüne buğulanmış bir gözlük takmışsın gibi gelir; hiçbir şey çekici görünmez. Camları da her sorunu aşılamaz gösteren birer büyüteç gibi olur.”
Depresyon, hüzünden başlayıp umutsuzluk ve intihar düşüncesine kadar giden duygular yelpazesidir. (11. sayfadaki çerçeveye bakın.) Belirtilerin sayısı, şiddeti ve devam süresi, iç sıkıntısının depresyona dönüşüp dönüşmediğini belirleyen etkenlerdir.
Teşhisi Her Zaman Kolay Değil
Hastada fiziksel belirtiler de olabileceğinden, depresyonun teşhisi çoğu kez zordur, Elizabeth: “Bacaklarımda batmalar vardı ve bazen her tarafım ağrıyordu. Bir sürü doktora gittim” dedi ve şunu ekledi: “Onların bedenimdeki bir hastalığı fark edemediklerine ve bu yüzden öleceğime inanmıştım.” Elizabeth’te de olduğu gibi, tıbbi yardım arayan depresif hastaların yüzde 50’si, duygusal değil, fiziksel belirtilerden yakınır.
St. Louis’deki Washington Üniversitesi Psikiyatri Bölümü Başkanı Dr. Samuel Guze şunları yazıyor: “Genelde başağrısı, uykusuzluk, iştahsızlık, kabızlık ya da kronik yorgunluktan yakınırlar, fakat hüzünden, umutsuzluktan, cesaret kırıklığından tek bir söz bile etmezler. . . . . Bunalımlı hastaların bazılarının depresyon geçirdiğinin farkında olmadığı görülür.” Kronik ağrılar, zayıflama, şişmanlama, cinsel isteğin azalması gibi şeyler klasik belirtilerdir.
Güney Afrika’daki Transkei Umzimkulu Hastahanesinden Dr. E. B. L. Ovuga, depresyona giren Afrikalıların, suçluluk veya değersizlik duygusundan nadiren söz ederlerken, aşırı hareketten, içine kapanmaktan ve bedensel ağrılardan yakındıklarını bildiriyor. 1983 yılında Dünya Sağlık Teşkilatı’nın bir raporuna göre, İsviçre, İran, Kanada ve Japonya’da depresyon içindeki kişiler üzerinde yapılan araştırmalar, onların büyük çoğunluğunun neşesizlik, endişe, halsizlik ve kendini yetersiz görme gibi ortak belirtiler gösterdiğini ortaya koydu.
Bazıları, bunalımlarını alkol, uyuşturucular ya da rasgele cinsel ilişkilerle örtmeye çalışırlar. Evet, “gülerken bile yürek dertli” olabilir. (Süleymanın Meselleri 14:13) Bu özellikle gençler için geçerlidir. NIMH’dan (National Institute of Mental Health—Ulusal Zihin Sağlığı Ensitüsü) Dr. Donald McKnew, kendisiyle yapılan bir röportajda şu açıklamada bulundu: “Yetişkinlerin depresyon geçirdiği dışarıdan görülür, ama depresif bir çocuk odaya girdiğinde hiçbir şey fark etmezsiniz. Çocuklukta geçirilen depresyonun bunca zaman sezilmemiş olmasının nedeni budur. Fakat onlarla konuşur konuşmaz, bunalımlarını dışa vurduklarını görürsünüz.”
Bununla beraber, 1980’li yıllarda depresyonun teşhis ve tedavisinde önemli ilerlemeler kaydedildi. Beyin kimyasının gizemleri çözülüyor. Belirli depresyon türlerinin tanınabilmesi için testler geliştirildi. Depresyona karşı savaş, antidepresan ilaçların ve belirli amino-asitler gibi besinlerin kullanımıyla daha da genişletildi. Ayrıca, kısa dönemli konuşma tedavileri de başarıyla uygulandı. NIMH bilginlerine göre, hastaların yüzde 80 ila 90’ına uygun bir tedaviyle yardım edilebilir.
Fakat insanı işe yaramaz hale sokan bu duygusal rahatsızlığa yol açan acaba nedir?
[Sayfa 11’deki şema]
Depresyon Çizelgesi
Basit Bunalımlar Ağır Depresyon
Ruh Hali
Hüzün, normal üzüntü Umutsuzluk içinde boğulma
Kendine acıma, cesaret Kendini değersiz bulma
kırıklığı duygusu
Kendini suçlama ve Yıkıcı derecede suçluluk ve
suçluluk duygusu kendini suçlama
Fazla zevk alamama Hiçbir şeyden zevk alamama,
ilgisizlik
Düşünüş
Vicdan azabı, pişmanlık İntihar düşünceleri
Konsantre olmakta zorluk çekmek
Devam Süresi
Kısa (birkaç gün) Uzun (iki hafta ya da daha uzun)
Bedensel Belirtiler
Normal işlevler Sürekli yorgunluk; nedeni
açıklanamayan ağrılar
Hafif bedensel sorunlar Beslenme ve uyku alışkanlıklarında
(geçici) değişiklikler
Sakin oturamama, gezinme, el ovuşturma
Bedensel hareketlerde ve konuşmada yavaşlama
-
-
Depresyon: Her Şey Kafanın İçinde Mi?Uyanış!—1994 | Nisan
-
-
Depresyon: Her Şey Kafanın İçinde Mi?
BİR adam, 200 yıllık evinin restorasyonuna başlar başlamaz bunalıma girdi. Uyku düzeni bozulmuştu ve zihnini sürekli çalıştırmak ona çok zor geliyordu. Ailesi, bu ev perili mi diye düşünmeye başladı. Adam, her keresinde karın ağrısı da dahil en kötü belirtilerin, binanın ahşap kısımlarındaki yağlıboyaları kazıdıktan sonra ortaya çıktığına dikkat etti. Bir doktor, bu adamın geçirdiği depresyona, kazıdığı eski yağlı boyalarda bulunan kurşundan zehirlenmesinin neden olduğunu buldu.
Evet, bazen zehirli maddeler bile depresyona neden oluyor. Aslında, birtakım fiziksel nedenlerin depresyona yol açabileceğini duyunca belki de şaşıracaksınız.
Birkaç yıl önce, araştırmacılar depresyon da dahil çeşitli psikiyatrik sorunlar yüzünden hastaneye yatırılmış 100 kişiyi dikkatle incelediler. Bunların 46’sında, duygusal belirtilerin fiziksel hastalıklarla doğrudan bağlantısı olduğu saptandı. American Journal of Psychiatry dergisinde çıkan habere göre, fiziksel hastalıklar tedavi edilirken, bunların 28’inde “psikiyatrik belirtilerin gözle görülür ve hızlı biçimde iyileştiği,” 18’inde de “önemli bir düzelme” olduğu belirtildi.
Bununla beraber, depresyonda fiziksel hastalıkların rolü karmaşıktır. Birçok doktorun deneyimine göre, depresif hastanın depresyon nedeni olmayan bedensel bir rahatsızlığı olabilir, ama bu hastalık onun bütün zihnini meşgul edebilir. Bu durumda da, çoğu kez rahatsızlığın ardındaki depresyonla ilgilenilerek tedavi uygulanması gerekir.
Gerçi bazı fiziksel hastalıklar duygusal bozukluklara neden olabilir ya da onların şiddetini artırabilirse de, psikiyatrik belirtiler, zaten var olan bir hastalığa tepki olarak da gelişebilir. Örneğin, ağır bir ameliyat sonrası, özellikle kalp ameliyatlarından sonra iyileşme sürecindeki hastaların hemen hepsi depresyona girerler. İyileştiklerinde, genellikle depresyon da geçer. Ciddi bir rahatsızlığın bedene verdiği yük de bu bozukluğa neden olabilir. Ayrıca, belirli yiyeceklere veya başka maddelere karşı alerjik tepkiler de bazı kimselerde ciddi depresyona neden olabilir.
Birinde belirli bir depresyon türünün ortaya çıkıp çıkmamasında kalıtım da etken olabilir. 1987’nin başlarında araştırmacılar, bazı kimseleri manik-depresif olmaya yatkın hale getirdiğine inandıkları genetik bir bozukluk bulduklarını bildirdiler.
Buna ek olarak, bazı doktorlar, yeni anne olanların yüzde 10 ila 20’sinin tam bir klinik depresyon geçirdiğini söylüyor. Bununla birlikte, araştırmacılar, doğumdan ileri gelen hormonal değişikliklerin mi, yoksa anneliğin getirdiği duygusal gerginliğin mi, bu rahatsızlığa neden olduğu konusunda fikir birliğine varamadılar. Son bulgular ise, âdet öncesi gerilim sendromunun ve doğum kontrol haplarının da bazı kadınlarda depresyona yol açtığını gösteriyor.
Bugünkü araştırmalar, bazı kimselerde de Mevsimlik Duygulanım Bozukluğu denen, mevsime göre değişen bir ruh hali görüldüğünü gösterdi. Böyle kimseler sonbahar ve kış dönemlerinde depresyon içinde olduklarını hissederler. Hareketleri yavaşlar, genelde çok uyurlar, arkadaş ve ailelerinden uzaklaşırlar, iştahları ve damak zevklerinde değişiklikler olur. Fakat ilkbahar, yaz geldiğinde neşeleri yerine gelir, faal ve enerjik olurlar ve genelde görevlerini iyi yaparlar. Böyle kişilerden bazıları, ayarlı şekilde kullanılan yapay bir ışık yöntemi sayesinde başarıyla tedavi edildiler.
Şu halde, depresyon her zaman kafanın içinde değildir. Bu nedenle, depresif bir ruh hali devam ederse, tam bir tıbbi inceleme yaptırmak yaşamsaldır. Fakat fiziksel bir neden bulunamazsa ne olur?
[Sayfa 12’deki çerçeve]
Depresyonun Bazı Fiziksel Nedenleri
Tıbbi araştırmalar bazı kişilerde depresyonun gelişmesiyle aşağıda sayılanlar arasında bir bağlantı saptamışlardır:
Zehirli metaller ve kimyasal maddeler: kurşun, cıva, alüminyum, karbonmonoksit ve bazı böcek ilaçları
Beslenme yetersizliği: belirli vitaminler ve gerekli bazı mineraller
Bulaşıcı hastalıklar: tüberküloz, mononükleoz, virütik zatürree, hepatit ve grip
Endokrin sistemi Hastalıkları: Tiroit hastalığı, Cushing hastalığı, hipoglisemi ve şekerli diyabet
Merkezi sinir sistemi hastalıkları: mültipl skleroz ve Parkinson hastalığı
Uyuşturucular: PCP, mariuhana, amfetamin, kokain, eroin ve metadon
İlaçlar: barbituratlar, antikonvülsan (kasılmayı önleyen) ilaçlar, kortikosteroitler ve hormonlar. Yüksek tansiyon, artrit, kardiyo-vasküler sorunlar ve bazı zihinsel bozuklukların tedavisinde kullanılan kimi ilaçlar.
(Bu türden ilaçların tümünün depresyona yol açacağı söylenemez; genellikle böyle ilaçları doktor kontrolü altında kullanan kimselerin ancak küçük bir yüzdesinde tehlikeli bir durum söz konusu olmaktadır.)
-
-
Psikolojik NedenlerUyanış!—1994 | Nisan
-
-
Psikolojik Nedenler
DOKTOR Elizabeth’e nezaketle şöyle dedi: “Bütün testleri yaptım, fakat hiçbir şey bulamadım. Ağır bir depresyon geçirdiğiniz kanısındayım ve bunun geçerli bir nedeni olmalı.”
Bedensel bir rahatsızlığı olduğunu düşünen Elizabeth, doktorun haklı olup olmadığını merak etmeye başladı. Sonradan dikkat eksikliği olduğu tespit edilen, çoğunlukla haşarı bir çocuk olan altı yaşındaki oğluyla geçirdiği birkaç yıl boyunca her gün yaptığı mücadeleyi düşündü. Şunları itiraf etti: “Sabah akşam bitmeyen stres ve endişe sinirlerimi harap etmişti. Sonunda umutsuzluğa kapılıp kendimi öldürmeyi düşünme noktasına gelmiştim.”
Depresyon geçiren birçokları, Elizabeth’te olduğu gibi, duygusal yönden büyük bir gerilim altında kalmıştır. Gerçekten de, İngiliz araştırmacılar George Brown ve Tirril Harris tarafından yapılan, dönüm noktası niteliğindeki bir araştırma, kötü bir konutta oturma ya da aile ilişkilerinde gerginlik gibi “önemli zorlukların” depresyon geçiren kadınlarda geçirmeyenlere oranla, üç kat daha fazla olduğunu ortaya koydu. Bu zorluklar, bu kimselerde, en azından iki yıl boyunca “bitmek bilmeyen, hatırı sayılır derecede sıkıntıya” yol açmıştı. Ayrıca, yakın bir akraba veya dostun ölümü, ciddi bir hastalık ya da kaza, şok geçirten kötü haberler veya işini kaybetme gibi ağır deneyimler depresyon geçiren kadınlarda geçirmeyenlere oranla dört kat daha fazlaydı!
Araştırmacı Brown ve Harris, depresyona yol açan şeyin sadece terslikler olmadığını saptadı. Çoğu şey, kişinin gösterdiği zihinsel tepkiye ve duygusal açıdan kolay incinebilir oluşuna bağlıydı.
“Her Şey Umutsuz Görünüyordu”
Örneğin, çok çalışkan bir eş ve üç küçük çocuklu bir anne olan Sarah bir iş kazasında sırtından sakatlandı. Doktor, bel fıtığı olduğundan fiziksel etkinliğini büyük ölçüde azaltması gerektiğini söyledi. Sarah, “benim için dünyanın sonunun geldiğini hissettim. Çocuklarımla her zaman spor yapan, aktif, atletik biriydim. Aklımı neler yitirdiğime takıp bir daha hiçbir şeyin düzelmeyeceğini düşünmeye başladım. Çok geçmeden, hayattan aldığım sevinci tamamen kaybettim. Her şey umutsuz görünüyordu” diye itirafta bulundu.
Bu kazaya karşı gösterdiği tepki, tüm hayatıyla ilgili umutsuzluğa kapılıp depresyon geçirmesine neden oldu. Brown ve Harris’in Social Origins of Depression adlı kitapta belirttiği gibi, “Bu [Sarah’nın geçirdiği kaza gibi başlatıcı nitelikteki olay] genel olarak kişinin yaşamında umutsuzluğa yol açabilir. Umutsuzluğun böyle genelleşmesinin, depresif bir rahatsızlığın çekirdeğini oluşturduğu kanısındayız.”
Fakat acı veren bir kaybın yol açtığı zararın onarılamayacağı duygusunu uyandırıp birçok insanı ağır bir depresyona iten nedir? Örneğin, Sarah böylesine olumsuz düşüncelere neden kendini kaptırdı?
‘Değersizim’
Sarah şunları açıkladı: “Kendime güvenim her zaman eksikti. Kendime olan saygım çok azdı ve herhangi bir şekilde başkalarının ilgisini hak etmediğimi hissediyordum.” Özsaygı eksikliğiyle birleşen acı duygular genelde en tehlikeli etkendir. Süleymanın Meselleri 15:13: “Yüreğin elemile ruh kırılır” diyor. Mukaddes Kitap, depresif bir ruhun yalnızca dış baskılardan değil, iç endişelerden de kaynaklanabildiğini kabul ediyor. İnsanın özsaygısının azalmasına yol açan ne olabilir?
Düşünce kalıplarımızdan bazıları yetişme tarzımızla şekillenmiştir. Sarah şu itirafta bulundu: “Çocukluğumda ana-babam tarafından hiç övülmedim. Evlenene kadar bana bir kez bile iltifat edildiğini hatırlayamıyorum. Bu nedenle hep başkalarının onayını aradım. İnsanlar tarafından kabul edilmemekten feci şekilde korkuyorum.”
Sarah’nın kabul edilme konusunda duyduğu şiddetli ihtiyaç, ağır depresyon geçiren birçoklarının ortak yanıdır. Araştırmalar, böyle kimselerin, özsaygılarını, kendi başarıları yerine başkalarından gördükleri sevgi ve onay üzerine kurmaya eğilimli olduklarını ortaya koydu. Kendi değerlerini, başkalarının gözünde ne derece beğenildikleri veya önemli olduklarıyla ölçerler. Bir araştırma ekibinin raporuna göre, “böyle bir desteğin kaybı, özsaygının azalmasına yol açar ve bu da depresyonun başlamasına önemli ölçüde katkıda bulunur.”
Mükemmeliyetçilik
Başkalarının onayını kazanmaya duyulan abartılı ilgi, çoğu kez olağandışı bir şekilde dışa vurur. Sarah şu açıklamada bulunuyor: “Çocukken elde edemediğim onayı kazanabilmek için her şeyi en doğru şekliyle yapmaya uğraştım. Dünyevi işimde de aynını yaptım. Ailem ‘mükemmel’ olmalıydı. Bu imaja uygun yaşamalıydım.” Ne var ki, kaza geçirdiği zaman her şey umutsuz göründü. Şunları ekliyor: “Ailemin gidişatının benim elimde olduğunu düşünüyor ve eğer iş yapamaz hale gelirsem, onların başarısızlığa uğrayacağından ve herkesin hakkımda, ‘o kötü bir anne ve eş’ diyeceğinden korkuyordum.”
Sarah’nın düşünüşü onu ağır bir depresyona sürükledi. Depresif kimselerin kişilikleri üzerinde yapılan araştırmalar, bu durumun bir istisna olmadığını ortaya koyar. Ağır depresyon geçirmiş olan Margaret de şu itirafta bulunuyor: “Başkalarının benim hakkımdaki düşüncelerinden çok endişe duyuyordum. Gözü saatte, her şeyi düzen içinde yapan, kuruntulu bir mükemmeliyetçiydim.” Gerçekçi olmayan büyük hedefler koymak ya da vicdanen aşırı hassas davranmak, sonra da bu beklentilere uygun yaşayamamak birçok depresyonun kökeninde yatan nedendir. Vaiz 7:16 şu uyarıda bulunur: “Pek çok salih olma, ve kendini çok hikmetli etme; niçin kendini helâk edesin?” İnsanın kendini başkalarına neredeyse “mükemmel” göstermeye çalışması, duygusal ve bedensel açıdan harap olmaya yol açabilir. Düş kırıklıkları da insanın kendini yıkıcı derecede suçlamasına neden olabilir.
“Hiçbir Şeyi Doğru Yapamıyorum”
İnsanın kendini suçlaması olumlu bir tepki olabilir. Örneğin, birinin tehlikeli bir çevrede yalnız başına dolaştığı için soyulduğunu varsayalım. O, bu duruma düştüğü için kendini suçlayabilir ve ileride aynı problemin başına gelmemesi için davranışını değiştirebilir. Fakat daha ileri gidip, “ben başını beladan kurtaramayan sersemin biriyim” diyerek, suçu kendi kişilik yapısında bulabilir. Kişinin kendini bu şekilde suçlaması, karakterini eleştirerek özsaygısını zedelemesiyle sonuçlanır.
Otuz iki yaşındaki Maria, kendini böyle yıkıcı şekilde suçlayan bir örnektir. Bir anlaşmazlık yüzünden altı ay boyunca, içinde ablasına karşı kızgınlık besledi. Bir akşam telefonda ona ağır ve suçlayıcı sözler söyledi. Bu yaptığını duyunca annesi telefon edip Maria’yı iyice payladı.
Maria, “anneme çok öfkelenmiştim, ama ablamı ne denli incitmiş olduğumu öğrendiğimde, kendime daha da fazla kızdım” dedi. Hemen sonra, yaramazlık yapan dokuz yaşındaki oğluna avazı çıktığı kadar bağırdı. Çok sarsılan çocuk daha sonra ona, “Anne, beni öldürmek istermiş gibi bağırdın” dedi.
Maria yıkılmıştı. Şunları söyledi: “Korkunç biri olduğumu hissettim. ‘Hiçbir şeyi doğru yapamıyorum’ diye düşündüm. Bütün düşünebildiğim bundan ibaretti. Sonra bende ağır bir depresyon başladı.” Kendini suçlamasının etkisi yıkıcı olmuştu.
Bütün bunlar, ağır depresyon geçiren birinin kendine saygısının mutlaka az olduğu anlamına mı gelir? Tabii ki, hayır. Nedenler karmaşık ve değişkendir. Hatta, sonuç Mukaddes Kitabın dediği gibi “yüreğin elemi” şeklinde bile olsa, bunun, nedeni çözülemeyen öfke, içerleme, gerçek ya da abartılı suçluluk duygusu ve çözümsüz kalan çekişmeler gibi birçok duygusal nedeni vardır. (Süleymanın Meselleri 15:13) Bütün bunlar kırgın bir ruha ya da depresyona yol açabilir.
Sarah, depresyonunun büyük ölçüdeki nedeninin düşünme tarzı olduğunu fark edince önce yıkıldı. “Fakat sonra biraz rahatladım” diye itiraf etti, “çünkü, depresyona düşünme tarzımın neden olduğunu fark ettiğim gibi, onu sona erdirebileceğimi de kavradım.” Sarah bu düşüncenin kendisini çok heyecanlandırdığını söyleyip şunları anlattı: “Belirli şeyler üzerindeki düşüncelerimi değiştirirsem, bunun o andan itibaren yaşamımı olumlu yönde etkileyebileceğini anladım.”
Sarah gerekli değişiklikleri yaptı ve depresyonu yendi. Aynı yolla Maria, Margaret ve Elizabeth de savaşı kazandılar. Acaba ne gibi değişiklikler yaptılar?
[Sayfa 15’teki pasaj]
‘Depresyona düşünme tarzımın neden olduğunu fark ettiğim zaman biraz rahatladım ve teselli buldum, çünkü onu sona erdirebileceğime de inandım’
[Sayfa 16, 17’deki çerçeve]
Çocuklukta Geçirilen Depresyon: “Keşke Yaşamasaydım”
Bu konuyu 20 yıldır araştırmakta olan, National Institute of Mental Health’ten (Ulusal Zihin Sağlığı Enstitüsü) Dr. Donald McKnew ile yapılan bir söyleşi.
Soru: Bu sorunu ne derece yaygın görüyorsunuz?
McKnew: Yeni Zelanda’da 1000 çocuk üzerinde yapılan son araştırma, bu çocukların yüzde 10’unun 9 yaşına kadar zaten bir depresyon dönemi geçirdiğini ortaya koydu. Okul çağındaki çocukların yüzde 10 ila 15’inin ruh halinde bozukluklar olduğu kanısındayız. Bunların küçük bir kısmı da ağır depresyon geçiriyor.
Soru: Çocuğun ağır bir depresyon geçirip geçirmediğini nasıl saptıyorsunuz?
McKnew: Ana belirtilerden biri hiçbir şeyden zevk almamasıdır. Dışarı çıkıp oynamak, arkadaşlarıyla beraber olmak istemez. Ailesi onu ilgilendirmez. Konsantrasyon kaybı görülür; ev ödevleri bir yana, televizyonda izlediği programlara bile dikkatini veremez. Değersizlik ve kişisel bir suçluluk duygusu fark edersiniz. Bir işe yaramadığını veya kimsenin kendisinden hoşlanmadığını söyleyerek dolaşır. Ya hiç uyumaz ya da çok uyur; ya iştahını kaybeder ya da tıka basa yer. Üstelik ondan, ‘Keşke yaşamasaydım’ gibi intihar fikri kokan sözler duyarsınız. Eğer bu belirtilerin üst üste yığıldığını sezerseniz ve bunlar bir iki hafta sürerse, çocukta ciddi bir depresyon söz konusu demektir.
Soru: Çocuğu depresyona iten ana nedenler nelerdir?
McKnew: Çocuğun hayatındaki özgün etkenlere eğilirseniz, en önemli etkenin, büyük olasılıkla birini kaybetmesi olduğunu görürsünüz. Bu genelde ana ya da babanın kaybedilmesi demekse de, bir arkadaşın, yakın akrabanın, hatta evdeki hayvanın kaybedilmesi de olabilir. Kayıptan sonra ikinci sıraya küçük düşürülme ve reddedilmeyi koyacağım. Aileleri tarafından kötülenen, küçük ve değersiz oldukları hissettirilen bir sürü çocuk görürüz. Bazen bir çocuk şamar oğlanı haline getirilir. İster suçlu ister suçsuz olsun, ailenin içinde ters giden her şeyden sorumlu tutulur. Böylece kendini değersiz hisseder. Diğer bir etken de, ana ya da babanın ruh halindeki bir bozukluktur.
Soru: Sizin de yazarlarından biri olduğunuz Why Isn’t Johnny Crying? (Johnny Neden Ağlamıyor?) adlı kitapta, depresyon geçirmekte olan bazı çocukların uyuşturucu ve alkol aldığını ve hatta ciddi suçlar işlediğini belirtiyorsunuz. Bu neden oluyor?
McKnew: Biz onların depresyonlarını kendilerinden bile gizlemeye çalıştıklarına inanıyoruz. Depresyona karşı koymak için çoğu kez araba çalmak, uyuşturucu almak, içki içmek gibi şeylerle meşgul oluyorlar. Bu şekilde, kendilerini ne kadar kötü hissettiklerini örtmeye çalışıyorlar. İşte bu depresyonu gizleme çabası, çocuklarla yetişkinler arasındaki en belirgin farklardan biridir.
Soru: Çocuğun yaptığının yalnızca yaramazlık olmadığını, onun depresyon geçirdiğini nasıl saptayabiliyorsunuz?
McKnew: Çocukla konuşarak, içini dökmesini sağlayarak çoğu kez depresyonu ortaya çıkarabilirsiniz. Ve eğer depresyon gerektiği şekilde tedavi edilirse, onun davranışı düzelir. Bazen yüzeyde başka bir durum görülürse de, depresyon her zaman onun altında gizlidir.
Soru: Depresyon geçiren bir çocuğun içini dökmesini nasıl sağlayabilirsiniz?
McKnew: Öncelikle sakin bir zaman ve yer seçilmeli. Sonra şuna benzer kesin sorular sorulmalı: ‘Seni rahatsız eden bir şey mi var?’ ‘Kendini üzgün ve bunalmış mı hissediyorsun?’ ‘Kızgın mısın?’ Eğer yitirilen biri söz konusuysa duruma göre şöyle sorulabilir: ‘Sen de benim gibi büyükanneni özledin değil mi?’ Çocuğa hislerini dışa vurması için fırsat verilmeli.
Soru: Ağır depresyon geçiren çocuklara ne yapılmasını salık veriyorsunuz?
McKnew: Ana-babası durumdan haberdar edilmeli. Bunu ortaya çıkarmak çok ciddi bir iştir, çünkü genelde bunalım geçirdiğini sadece çocuk bilir. Ana-babası ve öğretmenleri çoğu kez durumu görmez. Ana-babasına gidip “Ben bunalım geçiriyorum, yardıma ihtiyacım var” diyen ve aradığı yardımı alan gençler gördüm.
Soru: Ana-baba depresyon geçiren çocuğa nasıl yardım edebilir?
McKnew: Eğer depresyon kuvvetten düşürücü görünüyorsa, tıpkı zatürree gibi, evde tedavi edilecek bir rahatsızlık değildir. Kuvvetten düşüren bir depresyonda ilaca gerek görülebileceğinden, hasta doktor tarafından tedavi altına alınmalıdır. Biz karşılaştığımız vakaların yarısından fazlasında—beş yaşına kadar küçük çocuklarda bile—ilaca başvuruyoruz. Aynı zamanda çocuğun düşünme tarzını da düzeltmeye çalışıyoruz. Bu yöntemlerle depresyon gözle görülür şekilde tedavi edilebiliyor.
Soru: Eğer kuvvetten düşürücü bir hastalık değilse, ana-baba ne yapabilir?
McKnew: Kendilerine ve çocuklarına dürüst bir gözle bakmalıdırlar. Üzerinde konuşulması ve hazmedilmesi gereken acı bir kayıp oldu mu? Böyle bir kayıp olmuşsa, çocuklarının üzüntüsünü küçümsememelidirler. Hüznünden sıyrılabilmesi için ona gereken özgürlüğü vermelidirler. Depresyon içindeki çocuğa özel olarak dikkat etmeli, onu övmeli, duygusal destek sağlamalıdırlar. Onunla yalnız kalabilmek için fazladan zaman ayırmalıdırlar. Ona gösterecekleri sıcak ilgi en etkili tedavidir.
-
-
Depresyonla Mücadeleyi KazanmakUyanış!—1994 | Nisan
-
-
Depresyonla Mücadeleyi Kazanmak
SÜLEYMANIN MESELLERİ 24:6 şöyle diyor: “Sağlam öğütle cengini yaparsın.” Bir savaşı kazanmak için iyi niyet değil, ustalık gerekir. Kuşkusuz, depresyon içindeyken kendinizi farkına varmadan daha kötü hissedeceğiniz bir duruma sokmak istemezsiniz. Örneğin, depresyon geçirenler üzerinde 1984’te yapılan bir inceleme, bazılarının, ‘hırslarını başkalarından alarak, gerilimlerini azaltmak için daha çok içki içerek, daha fazla yemek yiyerek ve daha çok miktarda yatıştırıcı ilaç alarak’ depresyonlarını geçiştirmeye çalıştıklarını gösterdi. Sonuç: “daha çok depresyon ve bedensel araz.”
Depresyon içindeki bazı kimseler, bu durumlarının zihinsel zayıflık olarak görülmesinden korkarak sağlam öğüt aramaktan kaçınırlar. Oysa ağır depresyon, ne zihinsel zayıflığın, ne de ruhsal bir yetersizliğin işaretidir. Araştırmalar, bu ciddi rahatsızlığın, beyinde belirli bir kimyasal işlev bozukluğu olduğunda meydana gelebileceğini gösteriyor. Bedensel bir rahatsızlık da buna neden olabileceğinden, eğer bunalım iki haftadan uzun sürerse, tıbbi kontrolden geçmek salık verilebilir. Eğer soruna bedensel bir hastalık katkıda bulunmadıysa, genelde uygun ilaç ya da besin almanın yanı sıra, düşünce kalıplarının değiştirilmesiyle de bu rahatsızlık giderilebilir. Depresyonu yenmeniz, hayatta bir daha hiçbir zaman bunalıma girmeyeceksiniz anlamına gelmez. Üzüntü hayatın bir kısmıdır. Fakat hamlelerinizi ustalıkla yapmanız, depresyonla daha kolay başa çıkmanıza yardım edecektir.
Doktorlar sık sık antidepresan ilaçlar yazarlar. Bunlar genelde kimyasal dengesizliği gidermek üzere hazırlanmıştır. Önceki makalelerde adı geçen Elizabeth bunları kullandı ve birkaç hafta içinde neşesi yerine gelmeye başladı. “Yine de, ilaçların yanı sıra olumlu bir zihni tutum geliştirmem gerekti. İlaçlardan aldığım ‘itici güçle’ iyileşmeye karar verdim. Aynı zamanda günlük bir egzersiz programına da bağlı kaldım” dedi.
Buna rağmen, antidepresan ilaçların kullanımı her zaman yarar sağlamaz. Bazı kimselere zarar veren yan etkileri de vardır. Zaten kimyasal işlev bozuklukları düzeltilse bile, kişinin düşünce tarzı değişmezse, depresyon yeniden başlayabilir. Size büyük rahatlık sağlayabilecek şeyi yapmaya istekli olun. . .
Duygularınızı Açın
Sarah, gerek işindeki baskılar, gerekse de ailede sorumluluk taşıyan tek taraf olması nedeniyle çok sıkılmıştı. (14. sayfaya bakın.) “Fakat duygularımı içime attım” diyor. “Sonra kendimi çok umutsuz hissettiğim bir gece kızkardeşime telefon ettim ve hayatımda ilk kez içimi dökmeye başladım. Bu telefon konuşması, içime büyük rahatlık verdiğinden benim için bir dönüm noktası oldu.”
Bu yüzden bunalmış durumda iseniz, içinizi dökebileceğiniz duygudaş birini arayın. Bu kimse eşiniz, yakın bir dostunuz, akrabanız, size Tanrısal öğütler verebilecek biri, doktorunuz ya da eğitilmiş bir danışman olabilir. Journal of Marriage and the Family’de yayımlanan bir incelemeye göre, insanın “yaşamın zorluklarını paylaşabileceği bir desteğe sahip olması,” depresyonunu yenmesinde en önemli etkenlerden biridir.
Duygularınızı söze dökmeniz, zihninizin sorunu ya da uğradığınız kaybın gerçekliğini inkâr etmeye çalışarak onu sürüncemede bırakmasını engelleyen bir iyileşme sürecidir. Asıl duygularınızı açın. Yıkılmaz bir kişi olarak görünme isteğiyle, yersiz gururun sizi engellemesine asla izin vermeyin. Süleymanın Meselleri 12:25: “Yüreğindeki kaygı insanı çöktürür; fakat iyi söz yüreğini sevindirir” der. Başkaları çektiğiniz ‘kaygıyı’ ancak içinizi açarsanız anlayabilir ve cesaretlenmeniz için size “iyi söz” söyleyebilir.
Sarah şunları anımsadı: “Kızkardeşime telefon ettiğimde, onun bana sadece biraz yakınlık göstermesini istiyordum, fakat çok daha fazlasını elde ettim. O, nerede yanlış düşündüğümü fark etmeme yardım etti. Üstüme çok fazla sorumluluk aldığımı söyledi. Başlangıçta buna kulak asmak istemedimse de, öğüdünü uygulamaya başladığımda, üstümden dev gibi bir yükün kalktığını hissedebildim.” Süleymanın Meselleri 27:9’daki sözler ne kadar doğru: “Yağ ve buhur yüreği sevindirir; dostun tatlılığı da candan gelen öğüttendir.”
Olaylara uygun açıdan bakmanıza yardım edecek açıksözlü bir dosta veya eşe sahip olmak ‘tatlı’ bir şeydir. Bu, problemleri tek tek ele almanıza yardım edebilir. Öyle ise, hemen savunmaya geçmektense, böyle ‘sağlam öğütlere’ değer verin. Sizinle birçok kez sohbet ederek duygusal gerilimin kaynağını azaltabilmeniz veya tümden kaldırabilmeniz için, durumunuzu değiştirmek ya da birtakım küçük değişiklikler yapmak üzere atabileceğiniz adımları gösterecek, kısa süreli bazı hedefler koyacak birine ihtiyacınız olabilir.a
Depresyonla mücadele çoğu kez özsaygının azalmasıyla başa çıkmayı gerektirir. Bu duygulara nasıl başarıyla karşı koyulabilir?
Özsaygının Azalmasıyla Mücadele
Örneğin, geçen makalede gördüğümüz gibi, Maria ailesindeki çatışmalar yüzünden depresyon geçirdi. En sonunda ‘Ben korkunç biriyim, hiçbir şeyi doğru yapamıyorum’ şeklinde bir kanıya vardı. Bu yanlıştı. Eğer vardığı sonucu çözümlemiş olsaydı, şöyle bir mantık yürüterek bunun üstesinden gelebilirdi: ‘Diğer insanlar gibi ben de bazı şeyleri doğru, bazı şeyleri yanlış yapıyorum. Bazı hatalar yaptım, daha düşünceli olmaya çalışmalıyım, fakat bunları haddinden fazla da büyütmemeliyim.’ Böyle düşünseydi, kendine duyduğu saygıyı korumuş olacaktı.
Bizi suçlayan, içimizden gelen aşırı eleştirici ses çoğu kez yanlıştır! Depresyon yaratan tipik çarpık düşüncelerden bazıları ekteki çerçeve içinde sıralanmıştır. Böyle hatalı düşünceleri teşhis etmeyi ve onların geçerliliğinden kuşkulanmayı öğrenin.
Tek başına çocuk yetiştiren 37 yaşındaki Jean de özsaygının azalması duygusunun kurbanlarından biriydi. “İki oğul yetiştirmeye çalışmanın gerilimi içindeydim. Fakat benim gibi tek başına çocuk yetiştirenlerin evlendiklerini gördükçe, ‘galiba bende bir terslik var’ diye düşünmeye başladım. Sadece olumsuz düşünceler üzerinde durup bunları çığ gibi büyüttüm ve girdiğim depresyon sonucunda hastaneye yatırıldım” diyerek başından geçenleri anlattı.
Jean sözlerine şöyle devam etti: “Hastaneden çıktıktan sonra, 8 Eylül 1981 tarihli Awake! dergisindeki, ‘İnsanı Depresyona Eğilimli Yapabilen Düşünceler’ listesini okudum. Bu listeyi her gece okudum. Sıralanan yanlış düşüncelerden bazıları şunlardı, ‘Kişisel değerim, başkalarının hakkımdaki fikirlerine dayanır,’ ‘Hiç kırgınlık hissetmemeliyim; hep mutlu ve sakin olmalıyım,’ ‘Kusursuz bir ana ya da baba olmalıyım.’ Mükemmeliyetçi olmaya eğilimliydim ve böyle düşünmeye başladığım anda beni durdurması için Yehova’ya dua etmeye başladım. Olumsuz düşüncelerin, insanın Yehova’nın verdiği iyi şeyleri değil, yalnızca hayatındaki sıkıntıları görmesine neden olduğundan özsaygının azalmasına yol açtığını öğrendim. Kendimi belirli yanlış düşüncelerden kaçınmaya zorlayarak depresyonu yendim.” Sizin de bazı düşüncelerinizi yenmeniz veya atmanız gerekiyor mu?
Benim Suçum Mu?
Alexander çok depresif durumda olmasına rağmen bir sınıfa ders vermeyi başarabilmişti. (Sayfa 10’a bakın.) Öğrencilerinden bazıları önemli bir okuma sınavını başaramayınca kendini öldürme noktasına geldi. Karısı Esther şunları anlattı: “Kendisinin başaramamış olduğunu düşündü. Ona, bunda bir suçunun olmadığını anlattım. Yüzde yüz başarı elde edemezsin dedim.” Ama altında ezildiği suçluluk duygusu onu düşünemez hale getirip intihara sürükledi. Çoğu kere, gerçekçi olmayan tarzda, başkalarının davranışlarından kendisinin sorumlu olduğunu sanması, insanın abartılı bir suçluluk duymasına neden olur.
Bir çocuğun durumunda bile, ana-babası onun hayatını önemli ölçüde etkileyebilirse de mutlak anlamda denetimi altında tutamaz. Eğer tasarladığınız kadar iyi gitmeyen bir durum varsa kendinize şunları sorun: Denetimim dışında beklenmedik bir olayla mı karşılaştım? (Vaiz 9:11) Bedensel, zihinsel ve duygusal olanaklarım içinde akla uygun şekilde yapabileceğim her şeyi yaptım mı? Beklentilerim çok mu büyüktü? Daha akla uygun ve mütevazı olmayı öğrenmem gerekiyor mu?—Filipililer 4:5.
Fakat ya ciddi bir hata yapmışsanız ve bu sizin suçunuzsa ne olacak? Zihinsel açıdan kendinize sürekli darbeler indirmeniz hatayı düzeltecek mi? Eğer içtenlikle tövbe ettiyseniz, Tanrı sizi “bol bol” bile bağışlamaya hazır değil mi? (İşaya 55:7) Eğer Tanrı bizi ‘daima azarlamıyorsa,’ yaptığınız bir yanlışlıktan dolayı kendinizi ömür boyu zihnen azaba mahkûm etmeniz doğru olur mu? (Mezmur 103:8-14) Sürekli üzüntü çekmeniz değil, hatanızı düzeltmek üzere attığınız olumlu adımlar Yehova’yı memnun edecek ve depresyonunuzu yatıştıracaktır.—II. Korintoslular 7:8-11.
‘Arkada Olan Şeyleri Unutun’
Duygusal problemlerimizin bazılarının kökeni geçmişe, özellikle adaletsizliğin kurbanı olduğumuz zamanlara dayanabilir. Bağışlamaya ve unutmaya hazır olun. Belki, ‘unutmak kolay değil’ diye düşünebilirsiniz. Doğru; ama bu, artık değiştirilmesi mümkün olmayan şeyler üzerinde durarak yaşamınızın geri kalan kısmını mahvetmenizden iyidir.
Resul Pavlus: “Arkada olan şeyleri unutarak ve ileride olan şeylere uzanarak . . . . yüksek davetinin mükâfatı için, hedefe doğru koşuyorum” diye yazdı. (Filipililer 3:13, 14) Pavlus, adam öldürmeyi onaylamak da dahil, o güne dek Yahudilikte izlediği yanlış hareket tarzı üzerinde daha fazla durmadı. (Resullerin İşleri 8:1) Hayır, tüm gücünü gelecekte ebedi hayat ödülü alabilecek duruma gelmek üzerinde yoğunlaştırdı. Maria da geçmişin üzerinde durmamayı öğrendi. Bir zaman kendisini böyle yetiştirdiği için annesini suçladı. Annesi mükemmelliğe ve fiziksel güzelliğe çok önem vermişti; bu nedenle mükemmeliyetçi olan Maria çekici bir kız olan kardeşini kıskanma eğilimi göstermişti.
“Temelde yatan bu kıskançlık sürtüşmelerin kökeniydi, fakat davranış tarzımdan dolayı ailemi suçladım. Sonunda, ‘suç kimde olursa olsun, ne fark eder’ diyecek noktaya geldim. Annemin beni yetiştirme tarzından dolayı belki bazı kötü huylarım var, fakat önemli olan bu konuda bir şeyler yapmaktır! Bu şekilde davranmaya devam etme.” Bu anlayış, Maria’nın, depresyona karşı mücadeleyi kazanması için zihninde gerekli düzeltmeleri yapmasına yardım etti.—Süleymanın Meselleri 14:30.
Asıl Değeriniz
Sözün kısası, depresyonla başarıyla savaşabilmeniz için kişisel değeriniz hakkında dengeli bir görüşe sahip olmanız gerekir. Resul Pavlus, Romalılar 12:3’te, “Aranızda olan herkese, kendisini gerçek değerinin üstünde görmemesini, fakat kendisine ölçülü bir değer koymasını söylüyorum” dedi. (Charles B. Williams tercümesi) Yersiz gurur, sınırlarımızı gözardı etmemize ve mükemmeliyetçilik kendimizi hep olduğundan fazla görmemize neden olur. Bu eğilimlere karşı konulmalıdır. Fakat diğer uçta aşırılığa kaçmaktan da sakınılmalıdır.
İsa Mesih, şakirtlerinin her birinin kişisel değerini vurgulamak üzere şunları demişti: “Beş serçe kuşu iki paraya satılmaz mı? ve Allahın gözünde onlardan hiç biri unutulmuş değildir. Fakat başınızın saçları da hep sayılıdır. Korkmayın, bir çok serçelerden daha değerlisiniz.” (Luka 12:6, 7) Tanrı’nın gözünde öylesine değerliyiz ki, O, bizimle ilgili en küçük ayrıntıya bile dikkat ediyor. Her birimizle çok yakından ilgilendiğinden, hakkımızda bizden çok daha fazla şey bilir.—I. Petrus 5:7.
Tanrı’nın kendisine duyduğu kişisel ilgiyi fark etmesi, Sarah’nın kendine daha fazla değer vermesine yardım etti. “Yaratıcı’ya karşı her zaman hayranlık duygularıyla doluydum, fakat ancak o zaman bana kişisel dikkat ettiğini kavradım. Çocuklarım ne yaparlarsa yapsınlar, kocam ne yaparsa yapsın, annem ve babam beni nasıl yetiştirmiş olursa olsun, Yehova ile kişisel bir dostluğum olduğunu anladım. O zaman özsaygım gerçekten artmaya başladı.”
Tanrı, hizmetçilerini değerli saydığına göre, bizim değerimiz bir başkasının onayına bağlı değildir. Tabii ki, reddedilmek hoş bir şey değil. Fakat değerimizi ölçmek için başkalarının onayını ya da bize karşı duydukları hoşnutsuzluğu ölçü alırsak, kendimizi depresyona açık duruma getiririz. Tanrı’nın yüreğine göre bir adam olan Kral Davud bir keresinde “alçak adam,” yani gerçek anlamda “değersiz bir insan” olarak nitelenmişti. Fakat Davud kendisini böyle adlandıranın bir sorunu olduğunu anladı ve onun sözünü kendi değeri hakkında varılan son yargıymış gibi görmedi. Gerçekten de, insanların sık sık yaptığı gibi, Şimei de sonradan özür diledi. Biri sizi haklı olarak eleştirse bile, bu eleştiriyi kişisel değerinize değil, yapmış olduğunuz belirli bir şeye yönelik olarak görün.—II. Samuel 16:7; 19:18, 19.
Sarah’nın Mukaddes Kitabı ve ona dayanan yayınları incelemesi, Yehova’nın Şahitlerinin ibadetlerine katılması, Tanrı ile kurduğu ilişkiye temel oluşturdu. Şunları söylüyor: “Fakat benim için en büyük yardım, duaya karşı tutumumu değiştirmem oldu. Eskiden, Tanrı’ya yalnızca önemli konular için dua etmemiz ve önemsiz sorunlar için O’nu rahatsız etmememiz gerektiğini düşünürdüm. Oysa şimdi O’nunla her konuyu konuşabileceğimi düşünüyorum. Bir konuda karar vermekten tedirgin olursam, sakin ve mantıklı olmama yardım etmesi için O’na dua ediyorum. Bana her gün ve her denemede yardım ederek dualarıma cevap verdiğini gördükçe, O’na daha da yaklaşıyorum.”—I. Yuhanna 5:14; Filipililer 4:7.
Gerçekten de, Tanrı’nın sizinle kişisel olarak ilgilendiğine, sınırlarınızı bildiğine ve her günün üstesinden gelecek gücü vereceğine dair güvenceye sahip olmak depresyonla mücadelede kilit etkendir. Fakat bazen ne yaparsanız yapın depresyon kolay kolay geçmez.
‘Her Bir Saat’ Tahammül
Yıllardır ağır depresyonla mücadele eden Eileen adlı 47 yaşında bir anne “ek besinler ve antidepresan ilaçlar da dahil her şeyi denedim” diyor. “Yanlış düşünceleri düzeltmeyi öğrendim, bu benim daha makul biri olmama yardım etti. Ama depresyon geçmedi.”
Depresyonun devam etmesi, onunla ustalıkla mücadele etmediğiniz anlamına gelmez. Doktorlar bu rahatsızlığın tedavisi konusunda her şeyi bilmiyorlar. Bazı durumlarda, depresyon, ciddi bir hastalığın tedavisi için alınan ilaçların yan etkisi olarak da ortaya çıkabilir. Bu nedenle, diğer bir rahatsızlığın tedavisine yararlı olduğundan, bu tür ilaçları kullanmanın bedeli olarak depresyona katlanmak gerekebilir.
Anlayışlı birine içinizi dökmeniz tabii ki yararlı olur. Öte yandan, çektiğiniz acıyı aslında hiçbir insan bilemez. Oysa Tanrı bunu bilir ve size yardım edebilir. Eileen, “Yehova devamlı çaba göstermem için gerekli kuvveti verdi” diyor. “Vazgeçmeme izin vermedi ve bana ümit verdi.”
Tanrı’nın yardımı, başkalarının duygusal desteği ve kendi gayretleriniz sayesinde çöküp pes etmeyeceksiniz. Zamanla, herhangi bir kronik hastalıkta olduğu gibi, depresyona da uyum sağlayarak yaşamaya alışacaksınız. Tahammül göstermek kolay değilse de mümkündür! Ağır depresyonu devam eden Jean şöyle dedi: “Her bir gün değil, her bir saat onunla mücadele ettik.” Mukaddes Kitapta vaat edilen ümit hem Eileen’i hem de Jean’i ayakta tuttu. Bu ümit nedir?
Değerli Bir Ümit
Mukaddes Kitap, çok yakında Tanrı’nın insanlar için şunları yapacağını söylüyor: “Gözlerinden bütün gözyaşlarını silecek; ve artık ölüm olmıyacak; ve artık matem ve ağlayış ve acı da olmıyacak; çünkü evelki şeyler geçtiler.” (Vahiy 21:3, 4) Tanrı’nın Gökteki Krallığı o zaman yeryüzünde yaşayan tüm tebaalarına bedensel ve ruhsal bakımdan tam bir sağlık verecek.—Mezmur 37:10, 11, 29.
Yalnız fiziksel acılar yok olmakla kalmayacak, acı veren dertler ve yürek sıkıntıları da tamamen ortadan kalkacak. Yehova’nın vaadi şöyledir: “Önceki şeyler anılmıyacak, ve fikre gelmiyecek. Ancak yaratmakta olduğumla mesrur olacaksınız, ve ebediyen sevinçle coşacaksınız.” (İşaya 65:17, 18) Geçmişin yüklerinden kurtularak her gün billur gibi berrak bir zihinle uyanıp güne istekle başlamak ne büyük bir rahatlık olacak! O zaman insanlar için depresif bir ruh hali gibi engeller söz konusu olmayacak.
‘Artık ölüm, matem ve ağlayış olmayacağından,’ şimdiki depresyona yol açan trajik kayıplar, her günkü duygusal gerginlikler de olmayacak. Sevgi dolu inayet, hakikat ve barış insanların birbirleriyle ilişkilerine hâkim olacağından acı çekişmeler de son bulacak. (Mezmur 85:10, 11) Günahın etkilerinin ortadan kaldırılmasıyla, en sonunda Tanrı’nın adil standartlarına kusursuzca uyabilecek ve tam bir iç huzuruna sahip olabilecek duruma gelmek ne büyük bir sevinç olacak!
Depresyon ne denli şiddetli olursa olsun, bu heyecan verici beklenti mücadeleyi sürdürme isteğini artıran büyük bir güçtür. Çünkü Tanrı’nın yeni dünyasında kâmil hale getirilen insanlar depresyon üzerinde mutlak bir zafer kazanmış olacaklar. Bu ne şahane bir haber!
[Dipnotlar]
a Depresyon geçirenin dert ortağı olan kişi onun kendini suçlu ve değersiz görmesine katkıda bulunacak yargılayıcı sözlerden kaçınmanın yanında, gerçeği göremeyecek kadar da iyimser olmamalıdır. Gelecek makalemiz, depresyon geçirenlere başkalarının nasıl yardım edebileceği konusunda bilgi verecek.
[Sayfa 20’deki çerçeve]
Çarpık Düşünce Kalıpları
Ya hep ya hiç düşüncesi: İnsanın her şeyi ya siyah ya da beyaz diye sınıflaması. Bir şeyi mükemmel yapamayınca, kendini tamamen başarısız görmesi.
Aşırı genelleştirme: Tek bir olumsuz olguyu, asla sonu gelmeyen başarısızlıklarının örneği olarak görmesi. Örneğin, bir dostuyla tartıştıktan sonra, ‘Bütün dostlarımı kaybediyorum. Hayatımda hiçbir şey iyi gitmiyor’ sonucuna varması.
Olumluyu dışlamak: Olumlu deneyimleri, “bunlar önemli değil” ya da “bunlara layık değilim” diyerek reddetmesi. Tek bir olumsuz ayrıntının üzerinde durup tüm zihnini onunla karartması.
Aceleyle sonuç çıkarmak: Keyfi olarak birinin kendisinden hoşlanmadığına inanması ve doğru mu yanlış mı diye bunu kontrol etme zahmetine girmemesi. Ya da olayların iyi gitmeyeceğine kesin olarak inanması.
Büyütmek ya da küçültmek: Bir şeyin (örneğin, yaptığı hatanın ya da başkasının başarısının) önemini abartması. Ya da her şeyi (kendisinin iyi niteliklerini veya başkasının zayıflıklarını) önemsiz hale getirene kadar küçültmesi. Sıradan olumsuz olaylardan kâbuslar yaratması.
Kişileştirmek: Aslında esas sorumlusu olmadığı bazı olumsuz olayların nedeni olarak kendini görmesi.
David D. Burns, M.D. tarafından hazırlanan Feeling Good—The New Mood Therapy (İyi Hissetmek—Yeni Ruh Hali Tedavisi) kitabına dayanıyor.
[Sayfa 19’daki resim]
Duygudaşlık gösteren bir sırdaşa duygularınızı açmanız bir tür iyileşme süreci olabilir ve bu büyük bir rahatlama sağlayabilir
[Sayfa 22’deki resim]
Tanrı küçük serçelere bile değer verdiğine göre bizi çok daha değerli görüyor
-
-
İyi ki Hayattayım!Uyanış!—1994 | Nisan
-
-
İyi ki Hayattayım!
“Hayatta olduğum için öylesine sevinçliyim ki!” Almanya’nın güneyinde sağlıklı bir yaşam süren dokuz yaşındaki Bernice adlı kız çocuğunun sevinmek için özel bir nedeni var.
Bernice, henüz annesinin karnındayken bir gün ablası hastalandı. Kızamıkçığa yakalanmıştı! Bu bulaşıcı hastalık gebelik sırasında bebeğe geçebildiği ve çocukta ciddi sakatlıklara yol açabildiği için, annesi dehşete kapıldı.
Doktor, kan örneklerini incelendikten sonra, fazla düşünmeden hamileliğe son verilmesini ısrarla tavsiye etti. Yapılan kan tahliline dayanarak, hem annenin, hem de doğmamış çocuğun kızamıkçık kaptığından emindi. Testler aynı zamanda, bebeğin ciddi bir sakatlıkla doğma olasılığının yüksek olduğunu gösteriyordu.
Oysa ana-baba, çocuk aldırmanın Tanrı’nın kanunlarına aykırı olduğuna inanıyorlardı. Yehova’nın Şahitleri olarak böyle bir yöntemi reddettiler. Buna rağmen doktor ısrar edip, bu kararlarının neden olabileceği sonuçlarla ilgili korkutucu bir tablo çizdi. Ciddi sakatlığı olan bir çocuğu büyütmenin zorluklarını belirtti. Fakat ana-baba kararlıydı ve çocuk aldırmayla ilgili Mukaddes Kitaba dayanan fikirlerini açıkladılar. Başgösterebilecek herhangi bir durumu göğüslemeye ve ne olursa olsun, çocuğu sevmeye hazırdılar.
Doktor çok etkilendi. Kendisi de çocuk aldırmanın ahlaksal açıdan yanlış olduğuna inandığını ve kürtajdan yana olmadığını söyledi. Ancak gerçekleri ve sonuçları çok açık bir şekilde söylemeye mecburdu.
Dokuz yıl sonra, normal ve sağlıklı bir çocuk olan Bernice bir doktora gitmek zorunda kaldı. Yapılan kan tahlili, onun hiçbir zaman kızamıkçık geçirmediğini ortaya çıkardı. Doğumdan önce yapılan teşhisin yanlış olduğu açıkça anlaşılıyordu. Ana-babasının inançlarında sabit kalması ne iyi! Bernice’in “hayatta olduğum için öylesine sevinçliyim ki!” demesine hiç şaşmamak gerek.
-
-
Depresyonu Yenmek—Başkaları Nasıl Yardım Edebilir?Uyanış!—1994 | Nisan
-
-
Depresyonu Yenmek—Başkaları Nasıl Yardım Edebilir?
BU, ANN’İN, görünürde bir neden yokken birkaç gün içinde, uzak bir mesafeden annesine üçüncü kez telefon edişiydi. Annesi Kay, onun sesinin çok cansız geldiğine dikkat etti. Kay, “sesi depresyon geçiren birininki gibiydi” dedi. “O yakınmadığı halde, sesinin tonu ‘yardıma ihtiyacım var’ diye bağırıyordu.” Kötü bir şey olduğunu sezen Kay’in kalbi çarpmaya başladı.
Kay olayı şöyle anlatıyor: “Kızıma ertesi gün orada olacağımı söyledim. Ann ağlamaya başladı ve ‘tamam’ diye mırıldanıp telefonu kapattı.” Kay oraya vardığında, Ann’in, dostlarına kendisini tamamen umutsuz ve değersiz gördüğünü açıkladığını öğrenince sarsıldı. Hatta intihar etme isteğinden bile ciddi olarak söz etmişti. Ne var ki, Kay’in beş günlük ziyareti boyunca kızına verdiği destek onun tekrar toparlanmasına yardım etti. Bu bir dönüm noktası oldu. Annesi, “bu bana dinlemek konusunda bir ders verdi” dedi. “O kendini öldürebilirdi, ihtiyacı olduğu zaman ona yardım etmemiş olsaydık, kendimizi ne kadar kötü hissedecektik.”
Başkalarından gelen yardım, şiddetli depresyon geçiren biri için ölüm kalım meselesi olabilir. Siz de Kay kadar uyanık davranır mıydınız? Dünyada her yıl yüz milyon kadar insan ağır depresyon geçirdiğine göre, bir dostunuzun ya da akrabanızın bundan etkilenmiş olma olasılığı büyüktür. Fakat ağır depresyon içinde olan birine yardım etmek insanı çileden çıkarabilir.
Dr. Leonard Cammer, Up From Depression adlı kitabında depresyon geçirmekte olan oğlu yüzünden ne yapacağını şaşırmış bir anneden söz eder. O ve oğlu doktorla görüştüğünde kadın, “kendini bizden uzaklaştırıyor ve sanki biz yokmuşuz gibi davranıyor. Kendisini sevdiğimizi biliyor. Neden bizi böyle incitiyor? Neler çektiğimi bilemezsiniz, doktor” diye sızlanır. Doktor Cammer şu yorumda bulunuyor: “Keşke o oğlunun neler çektiğini bilebilseydi! . . . . Depresyon geçiren kişi, ailesine yük olduğunu hisseder. Fakat o kendisi için de bir yüktür, çünkü durumunu düzeltmekten acizdir ve bu yüzden utanıp kendini aşağı görmektedir. Tek çaresi kendini çevreden uzaklaştırmaktır.” Annesinin duyarlı olmaması durumu daha da kötüleştirdi. Öyleyse, birine yardım edebilmek için en önemli ilk şey. . .
Duygudaşlık
Duygudaşlık ya da “derttaş” olmak, bir başkasıyla duygusal açıdan özdeş olmak üzere gösterilen gayrettir. (I. Petrus 3:8) Depresyon içindeki kişinin gerçekten acı çektiğinin bilincinde olun. Onun sıkıntısı gerçektir, yapmacık değildir. Resul Pavlus “ağlıyanlarla ağlayın” öğüdünü verdi. (Romalılar 12:15) Diğer bir deyişle, depresyon içindeki kişinin duyduğu acıyı anlamaya çalışın.
Onun neler hissettiğini tam olarak bilemeseniz de, bunu istediğinizi içtenlikle gösterebilirsiniz. Onu konuşmaya isteklendirin ve duygularını açarsa kendinizi onun yerine koyarak, olayları onun gözüyle görmeye çalışın. ‘Böyle düşünmemelisin’ ya da ‘bu yanlış bir tutum’ gibi yargılayıcı sözlerden kaçının. Depresyon geçiren kimse duygusal açıdan özellikle çok kolay kırılabilecek durumdadır ve böyle eleştirici yorumlar sadece onun kendini daha kötü hissetmesine neden olur. Genellikle özsaygısı yok olup gitmiştir.
Yeniden Özsaygı Geliştirmek
Özsaygısını yeniden kazanması için onun mantığına hitap etmelisiniz. Kendini aşağı görmesinin yanlışlığını kavraması için sabırla ve nezaketle yardım edin. Fakat sadece ‘mükemmel biri’ olduğunu anlatarak heyecanlı bir söylev vermek ona yardım etmek anlamına gelmez. Süleymanın Meselleri 25:20: “Soğuk günde kaftan çıkaran adam, ve soda üzerinde sirke nasılsa, dertli yüreğe nağmeler terennüm eden de öyledir” gözleminde bulunur. Kişinin kendini değersiz görmesinin nedenlerine nadiren hitap ettiğinden, bu tarzdaki yüzeysel çabalar depresyon içindeki kimseyi duygusal bakımdan soğutup sinirlendirir.
Örneğin, depresyon geçiren biri, ‘işe yaramayan biri olduğumu ve asla hiçbir şeye değmeyeceğimi hissediyorum’ diyebilir. Meydan okuyan bir tavır takınmadan ona, ‘Bana neden böyle hissettiğini anlatabilir misin?’ diye sorabilirsiniz. Anlatmaya başladığında onu dikkatle dinleyin. Böyle yakın bir ilgi, ona, söylediklerinin değerli sayıldığına dair güvence verir. O içini döktükçe depresyonuna neden olan düşünce tarzını saptayıp onu düzeltmesine yardım edecek daha başka sorular da sorabilirsiniz.a
Onu azarlamadan, fakat muhakeme etmesine yardım etmek amacıyla basit ve doğrudan sorular sorun. (25. sayfadaki çerçeveye bakın.) Eğer problemine katkıda bulunan şeyler yaptığını görürseniz suçlamadan, nazikçe ona, ‘Şu ana kadar yaptığın şeyler sana yardımcı oldu mu? Daha değişik şeyler yapman gerekiyor mu?’ diye sorabilirsiniz. Onun bazı önerilerde bulunmasını sağlamak, kendine biraz güven duymasına yol açabilir.
Depresyon geçiren kişi, kendinin her iyi niteliğini gözardı etme eğilimindedir. O halde, onun dikkatini kişisel meziyet ve yetenekleri üzerinde toplayın. Bitkilerden iyi anlayan ya da iyi aşçı olan bir kadın olabilir. Mutlu ve dengeli çocuklar yetiştirmiş bir erkek olabilir. Başarılı olduğu alanları arayıp dikkatini onların üzerine çekin. Hatta sonradan gözden geçirmesi için, bunlardan bazılarını yazmasını bile sağlayabilirsiniz. Size yardımcı olmak üzere yeteneklerini kullanabilirse bu da ayrıca yararlı olur.
Örneğin, çok iyi terzi olan Maria ağır bir depresyon içindeydi. Dostlarından biri ona: “Bir elbise dikmek istiyorum. Kumaş almama ve bir model seçmeme yardımcı olmak ister misin?” diye sordu. Maria elbisesini dikmeyi önerdi. Arkadaşı: “Bunu gerçekten yapar mısın?” diye karşılık verdi. Daha sonra, diktiği elbise için Maria’ya hararetle teşekkür etti ve yazdığı mektupta, elbisesi için aldığı nazik iltifatları anlattı. Maria: “Bu benim kendime olan güvenimi artırdı ve hayatıma canlılık getirdi” dedi. “Sonradan, bir zamanlar onun da depresyon geçirdiğini ve yapmamı istediği bu işin bana büyük bir yardım sağlayacağını bildiğini öğrendim. Gerçekten de sağladı. Onun için yaptığımdan çok daha fazlasını o benim için yaptı.”
Böylece depresyon geçirenin, yeteneği ve koşulları dahilinde kısa süreli birkaç kesin hedef edinmesini sağlayın. Bunlar basit ev işleri, el becerisi gerektiren bir uğraşı, hatta sağlıklı birkaç söz bile olabilir. Tıpkı, ağır depresyon geçiren bir kadının “Her gün ya aileme ya da bir dostuma yapıcı bir söz söylemeye çalışacağım” dediği gibi. Kişinin böyle küçük hedeflere ulaşması kendine karşı saygı geliştirmesini sağlar.
Eğer Depresyon Geçiren Eşinizse
Eşleri ağır depresyona giren birçoklarının ilk tepkisi, eşlerinin içine düştüğü ruh halinden şu veya bu şekilde kendilerini sorumlu tutmaktır. Bu tepki suçluluk duygusu uyandırır, o da sürtüşmeler yaratır. Oysa depresyon mutlaka birinin evliliğinin kötü gittiğinin işareti değildir.
Depresyon geçiren 40 kadının yaşamını inceledikten sonra, Myrna Weissman ve Eugene Paykel The Depressed Woman adlı kitaplarında şu sonuca varıyorlar: “Depresif kadınların hepsinin hastalanmadan önce kötü giden bir evliliği yoktu. Bazı evliliklerde, depresyon öncesinde eşlerin birbirleriyle serbest ve kolayca iletişim kurmuş, birbirlerinin ihtiyaçlarına karşılıklı duyarlık göstermiş . . . . olduğunu saptadık. Hastalık, ilişkileri büyük bir gerilime soktu.”—İtalik tarafımızdan.
Bununla birlikte, her zaman depresyona yol açmasa da, bazen birinin eşiyle gerilim içinde veya kopuk durumda olan ilişkisi depresyonun ortaya çıkmasını kolaylaştıran bir ortam yaratabilir. Depresyona neden olan etkenler 27. sayfadaki çerçeve içinde sıralanmıştır. Depresyona girip intihar etmeyi düşünen bir kadının kocası şunları itiraf ediyor: “Onun duygusal ve ruhsal ihtiyaçlarını karşılamayı ciddiye almadım. Benim için o, bir eş değil de oda arkadaşıydı. Başkalarına yardım etme işiyle, ona, aradığı, ihtiyaç duyduğu güven ve sıcaklığı veremeyecek kadar meşguldüm. Onunla yalnız iletişim kurmam için değil, kendimi ve yaşamımı paylaşmam için de çalışmam gerekti.” Sizin ailenizde de geliştirilmesini gerekli gördüğünüz alanlar var mı? Bir eşe yardım etmek için başka ne yapılabilir?
◻ Sabır, Sabır, Sabır! Duygusal acılar içinde olduğundan, depresyon içindeki biri eşine çatabilir. Ağır bir depresyon geçirmiş olan Victoria şunları itiraf ediyor: “Kendimden nefret ettim, kendimi berbat hissettim. Eminim ki, ellerinden gelseydi, kocam ve çocuklarım beni dolaba kitleyip anahtarı pencereden atarlardı. Buna rağmen yüzlerce kez, ‘seni seviyoruz; bunu demek istemediğini biliyoruz’ ya da ‘sadece yorgunsun’ dediklerini duydum.” Evet, insanın demek istemediği birçok şeyi söyleyeceğinin farkında olun. Hatta imanlı bir adam olan Eyub bile çektikleri yüzünden ‘sözlerinin abuk sabuk olduğunu’ itiraf etmişti. (Eyub 6:3) Aslında kendinizin hedef alınmadığını kavramakla genelde durumu zararsız hale getiren yumuşak, nazik cevaplar verebilirsiniz. (Süleymanın Meselleri 15:1; 19:11) Eşinizin bir gecede iyileşmesini beklemeyin.
◻ Ruhsal ve Duygusal Bakımdan Destek Olun. Depresyon geçiren birçok kimse, Yehova’nın Şahitlerinin ibadetlerinin, tahammül göstermek üzere insana ruhi açıdan teşvik sağladığını fark etti. (İbraniler 10:25) Fakat depresif durumu 18 aydır devam eden İrene şu itirafta bulundu: “Bir akşam ibadetten önce ağladım, çünkü herkesle yüz yüze gelmek düşüncesine dayanamıyordum. Fakat kocam bana cesaret verdi ve ailece dua ettikten sonra yola çıktık. Gerçi ibadet sırasında yeniden gözyaşlarıyla mücadele etmem gerektiyse de, Yehova’ya, bana orada olabilme kuvvetini verdiğinden dolayı çok müteşekkirim.”
Ruhsal yardımın yanı sıra, depresyon geçiren kişi eşinin duygusal desteğine sahip olduğuna dair güvence de ister. İrene, kocasının bunu nasıl yaptığını şöyle anlatıyor: “Evde çocuklar uyuduktan sonra kocamla konuşurduk, ben bazen bir saate yakın ağlardım. Onun desteği ve anlayışı bana çok yardımcı oldu. Benimle dua etti, beni dinledi, ne zaman ihtiyacım olsa omuzunda ağlayabilirdim.” İsa’nın bir takipçisi eşini hoşnut etmekle ilgilendiğine göre, depresyon geçiren eşine böyle olduğuna dair sık sık güvence vermeli.—I. Korintoslular 7:33, 34.
◻ Fiziksel Açıdan Yardım Edin. Ev işi ve çocukların bakımı depresyon geçiren bir kadına, birdenbire taşınamayacak kadar ağır gelebilir. Koca (ve çocuklar da) temizlik ve yemek pişirme işinde ona yardım edebilir. Daha fazla baskıya neden olabileceğinden, ona ne iş yapabileceğinizi sormaktan kaçının. Ağır depresyon geçiren bir anne olan Elizabeth: “Kocam Bob bu zamanlarda kimsenin üstüme iş yığmasına izin vermedi. O sanki bir tür tampon gibiydi” dedi. “Düşünmem gereken tek şey iyileşmekti.” Sözlerine şöyle devam etti: “Doktor bana yalnız ilaçlar yazmadı, her gün egzersiz yapmam gerektiğini de söyledi. Bob, doktorun talimatlarını tutmam için beni teşvik etti. Her gün birlikte yürüdük.” Depresyon geçiren kimseyle iyi planlanmış gezilere çıkmak da yararlı olabilir. Bütün bunlar kocanın oldukça fazla inisiyatif göstermesini gerektirir.
Başkalarının Yardımı
Süleymanın Meselleri 17:17: “Dost her vakit sever; ve sıkıntı için kardeş doğmuştur” der. Bir dostluğun gerçekliği sıkıntı zamanında, örneğin bir depresyon sırasında belli olur. Bir dost nasıl yardım edebilir?
Maria, “Depresyon geçirdiğim sıralar, bir dostum bana birçok kez, içinde daima cesaret verici ayetler bulunan mektuplar yazdı” diyor. “O mektupları tekrar tekrar okuyup ağladım. Bu mektuplar benim için altın kadar değerliydi.” Teşvik edici mektuplar, kartlar, telefonlar yürekten takdir edilir. Sıcak ziyaretler de aynı şekilde yararlıdır. Elizabeth sözlerine şunları ekledi: “Eğer hiç kimse gelmezse, bu tamamen yalnız olduğunuz fikrini kuvvetlendirir. O kişiyle beraber dua edin, ona yapıcı bazı tecrübeler anlatın, hatta bir yemek pişirip ailece ona götürün. Bir arkadaşım bana içinde ufak tefek şeyler olan bir kutu getirdi. İçindekileri tek tek açmak benim için çok hoş bir sürpriz oldu.”
Tabii, depresyon geçiren biri için alışverişler ve ev işleri yapmak gerekiyorsa, ayırt etme yeteneğinizi kullanın. Onu dinleyin. Eğer yapılmasını istemiyorsa, bir şeyi yapmak için diretmeyin. Bazen kendi yapması gereken bir işi başkasının yaptığını bilmek suçluluk duygusunu artırabilir. Depresyon geçiren kişi o işin yapılmadan kalmasını yeğleyebilir.
Yehova’nın Şahitlerinin cemaatindeki ihtiyar veya ruhi çobanlar da değerli bir yardımda bulunabilirler. İrene şunları anlatıyor: “Problemimi birkaç ihtiyarla konuştum. (Bana destek olmak için kocam da yanımdaydı.) Bu büyük bir adımdı ve bana çok yardım etti. Bu insanların bana gerçekten özen gösterdiklerini fark ettim.” Bu erkekler dikkatle dinleyerek ve iyice hazırlanmış olarak ‘yüreksizleri teselli edebilirler.’—I. Selânikliler 5:14; Süleymanın Meselleri 12:18.
Ne zaman bir doktordan yardım aramak gerektiğini bilmek hayatidir; gerçekten de birini ölümden kurtarabilir! Bazı zamanlarda durum, depresyon geçirenin tıbbi bakım görmesi için düzenlemeler yapmayı gerektirecek kadar ağırlaşabilir. Hastanın karar vermesini beklemeyin. Çoğu kez onun için gerekli olan randevuları sizin almanız gerekebilir. Ona şöyle diyerek güvence verebilirsiniz: ‘Hastalığının ciddi olmadığından eminim, fakat herkesi endişeden kurtarmak için kontrole gitmeliyiz. Seni çok seviyorsam da, ben doktorun yerine geçemem.’ Nazik fakat kararlı olun!
Bir dostunuzun ya da eşinizin depresyonu yenmesine yardım etmek kolay bir iş değildir, fakat azminiz hayat kurtarabilir. Çoğunlukla onun durumundaki değişim, gösterdiğiniz özenden ileri gelir. Örneğin, Margaret dayanma gücünün son sınırına geldiğinde, kocasına her şeyden vazgeçip ölmek istediğini söyledi. O sıcak bir şekilde şu cevabı verdi: “Ben senin vazgeçmemene yardım edeceğim.” Kocasının gösterdiği ilgiden çok duygulanan Margaret: “O zaman devam edebileceğimi anladım” dedi. Bunu yaptı ve sonunda depresyonu yendi.
-