-
Ufukta Dünya Barışı Görünüyor mu?Gözcü Kulesi—1991 | 1 Temmuz
-
-
Ufukta Dünya Barışı Görünüyor mu?
BARIŞ planları ve her çeşit barış ilanı, tarih boyunca hiç eksik olmadı. Ne yazık ki, bu ilanları geçersiz kılan bir o kadar da savaş oldu. İnsanların büyük kısmı barış antlaşmaları ve bildirileri söz konusu edildiğinde, bunlara çok güvenmemek gerektiğini öğrendiler.
Bununla birlikte, son birkaç yıl içinde, birçok gözlemci ve haber yazarı farklı bir şeylerin geliştiğini hissetmeye başladı. Yöresel sorunların varlığına rağmen, dünya barışını görmenin bu kez mümkün olduğu ümidini canlandırdılar. Uluslararası Barış Enstitüsü, bunu şu sözlerle belirtti: “Anlaşmazlıklara barışçı bir çözüm bulma ümidinin temeli, II. Dünya Savaşının bitiminden bu yana, hiçbir dönemde şimdi olduğu kadar iyi atılmadı.” Doğu Avrupa’da hızla gelişen olaylar, ünlü bir haber yazarını şöyle söylemeye sevk etti: “Yeryüzünde barışın gerçekleşmesi, şimdi, II. Dünya Savaşından bu yana herhangi bir zamanda olduğundan daha çok mümkündür.” The Bulletin of the Atomic Scientists dergisi bile bu görüşü yansıttı. 1988 yılında, kıyamet gününü gösteren ünlü saatini gece yarısına üç kaladan, gece yarısına altı kalaya getirdi ve daha sonra Nisan 1990’da daha da geriye giderek, gece yarısına on kalaya getirdi.
Bütün bunlar, Ortadoğu’da savaşın patlak vermesinden önce büyük ölçüde iyimserliğe ve insanların her şeyin çok iyi gittiğini düşünmesine yol açtı. Ancak o zamandan beri, bazı insanlar Soğuk Savaş ve süper güçler arasındaki silahlanma yarışı sanki sona ermiş gibi konuşuyorlar. Bazıları ise, hükümetlerin askeri harcamaları kısarak elde etmeyi umdukları parayla neler yapılacağı konusunda tahminler yürütüyorlar. Acaba sürekli bir barışın vakti gerçekten geldi mi? Milletler “kılıçlarını sapan demirleri ve mızraklarını bağcı bıçakları yap”mayı gerçekten öğreniyorlar mı? (İşaya 2:4) Gerçekler ne gösteriyor?
Unutulan Savaşlar
Londra’nın The Economist dergisi şunları bildirdi: “Soğuk savaşın sona ermesi ve Doğu ile Batı arasındaki gerginliğin kalkması, bazılarının barışın gündemde olduğuna inanmasına yol açtı. Ancak durum hiç de böyle değildir. Dünya, büyük gerginliklerden önemli ölçüde kurtulmuş olsa bile, hâlâ daha küçüklerini yaşamaktadır.” Bu “küçük” gerginlikler veya “küçük” savaşlar hangileridir?
Amerika Birleşik Devletlerinde bağımsız bir araştırma kurumu olan The Lentz Peace Research Laboratory, Eylül 1990’da en az 15 savaşın dünyayı kasıp kavurduğunu bildiriyor. Bu sayı, Irak’ın Kuveyt’i işgalini kapsamıyordu, çünkü bu rapor o tarihe kadar olan ve yılda en az bin kişiyi öldüren savaşları ele aldı. Bu savaşlardan bazıları 20 veya daha çok yıldan bu yana sürüyordu. Bu savaşların tümü, çoğunluğu sivil halk olmak üzere 2.900.000 kişinin hayatına mal oldu. Uganda, Afganistan ve İran-Irak gibi bir önceki yıl sona eren kanlı savaşlarda ölen kişiler bu sayıya dahil değildir.
Barış içinde olduğu söylenen bir dünyada üç milyona yakın insan öldürüldü. Sadece bu durum bile çok acıdır. En acı yanı ise, bu savaşların, dünyanın geri kalan kısmı tarafından fark edilmemesi ve onları hiç etkilememesidir. Onları unutulan savaşlar diye adlandırmak da mümkündür; çünkü, bunların çoğu—hükümet darbesi, iç savaş, ihtilal şeklinde—az gelişmiş ülkelerde yer aldı. Zengin ve sanayide gelişmiş ülkelerin halkı Sudan’da yarım milyon insanın öldürülmesinden, Angola’da 350.000’den çok kişinin katledilmesinden etkilenmiş gibi görünmüyor. Gerçekte bazıları, gelişmiş ülkeler arasında savaş olmadığı ve büyük gerginliğe ve silah stokuna rağmen süper güçler birbiriyle savaşmadığı için, II. Dünya Savaşından bu yana, dünyanın, daha önce hiç görülmemiş bir barış döneminde yaşadığını savunuyorlar.
Barış İçin Ümit Var Mı?
Eğer barış, sadece küresel bir nükleer savaşın olmaması anlamına gelirse, o halde bir kişi, dünya milletlerinin barışı getirme çabalarının kısmen başarıya ulaştığını söyleyebilir. Karşılıklı Kesin Yok Olma politikası, bu ana kadar süper güçleri nükleer savaştan alıkoydu. Ancak bu gerçekten barış mıdır? İnsanlar sürekli olarak, aniden ve tamamıyla yok olma korkusuyla yaşarken nasıl barış olabilir? Tüm dünyada, insanların hayatı mahvolmuş, hayatta kalmak için ihtiyaç duydukları şeyler yok edilmiş, anlamlı ve amaç dolu bir yaşam ümitleri küçük veya büyük savaşlarla ortadan kalkmışken, barıştan nasıl söz edebiliriz?
Nobel barış ödülü kazanan Elie Wiesel şöyle yazdı: “Çok eski zamandan beri, insanlar barış hakkında konuştu, fakat gerçekleştiremedi. Acaba sadece tecrübemiz eksik olduğu için mi başarısız oluyoruz? Barıştan söz etmekle birlikte savaşı sürdürürüz. Hatta bazen barış adına savaşırız . . . . Belki de savaş, asla ortadan kaldıramayacağımız kadar tarihin bir parçasıdır.”
Son olarak Ortadoğudaki savaş, barış hayallerini tekrar yıktı. Acaba insan, barışı tamamen yanlış bir kaynaktan bekliyor olabilir mi?
-
-
Sürekli Barış Gerçekten Ne Zaman Gelecek?Gözcü Kulesi—1991 | 1 Temmuz
-
-
Sürekli Barış Gerçekten Ne Zaman Gelecek?
“SAVAŞ, tarihin değişmeyen olgularından biridir ve ne medeniyet ne de demokrasi onu azalttı.” Bu sözleri Will ve Ariel Durant The Lessons of History (Tarih Dersleri) adlı kitaplarında yazdılar. Şöyle eklediler: “Barış sadece, şimdi var olan güçlerden birinin üstünlüğünün kabul edilmesi veya onların gücünün eşitliğiyle korunan sabit olmayan bir dengedir.”
Aslında, yoğun çabalara rağmen sürekli barış insanlıktan çok uzaktır. Neden? Çünkü savaşlar sadece yüzeysel şekilde gördüğümüz siyasal, toprakla ilgili ve sosyal mücadeleler gibi nedenlerden çok daha köklü nedenlere dayanır. Will ve Ariel Durant şöyle dedi: “Savaşların nedenleri, bireyler arasında çekişmeye yol açan nedenlerin aynıdır: açgözlülük, saldırganlık ve gurur; yiyeceğe, toprağa, hammadde enerji kaynaklarına sahip olma, insanlara hükmetme arzusu.”
Bununla birlikte Mukaddes Kitap, kişiler arasındaki ve daha geniş kapsamlı mücadele ve savaşların temel nedenini açıkça belirtir. Şöyle okuyoruz: “Aranızda cenkler ve kavgalar neredendir? azalarınızda cenkleşen zevklerinizden değil mi? Arzu ediyorsunuz ve elde etmiyorsunuz. Öldürüyorsunuz, ve haset ediyorsunuz ve nail olamıyorsunuz; kavga ediyorsunuz ve cenk ediyorsunuz.”—Yakub 4:1, 2.
Böylece şu sonuca varıyoruz: Gerçek barışın gelmesi için sadece savaş, ayaklanma, hükümet darbesi, ihtilal gibi arazların değil, şüphe, açgözlülük, nefret, düşmanlık gibi bütün insanlarda bulunan temel etkenlerin de yok edilmesi gerekir. Bunların yerini sevgi, iyilik, güven ve cömertlik gibi bencil olmayan niteliklere uyan davranışlar almalıdır. Bunları gerçekleştirmeye gücü olan bir kişi var mı? Bu, nakâmil, ölümlü insanlara bağlı olsaydı, bunun cevabı hayır olurdu. Ancak bunu gerçekleştirmesi hiç de zor olmayan bir kişi var. O kişi, şu sorunun cevabını da bilmektedir: Barış gerçekten ne zaman gelecek?
Barışı Getirebilen Kişi
28 yüzyıl önce, peygamber İşaya ilham altında şu sözleri söylemeye sevk edildi: “Bize bir çocuk doğdu, bize bir oğul verildi; ve reislik onun omuzu üzerinde olacak ve onun adı: Acîp (Harikulade) Öğütçü, Kadir Allah, Ebediyet Babası, Selâmet Reisi (Barış Prensi) çağrılacaktır . . . . Reisliğinin ve selâmetin (barışın) artmasına son olmıyacak.”—İşaya 9:6, 7.
Sonu olmayan barışı getirecek kişinin kimliğinin, “Yüce Allahın Oğlu” İsa Mesih’ten başkası olmadığı daha sonra açıklandı. (Luka 1:30-33; Matta 1:18-23) Ancak bütün diğer prensler ve hükümdarlar başarısızlığa uğrarken, neden yalnızca o başarılı olacak? Her şeyden önce, bazılarının zannettiği gibi, vaat edilen “çocuk”un ebediyen, korunmasız bir çocuk olarak kalmadığına dikkat etmek gerekir. Daha ziyade “Barış Prensi” olarak, “reisliğini” insanlığın ebedi iyiliği için kullanmalıydı.
İsa’nın hükümdarlığı bundan başka yararlar da sağlayacak. “Harikulade Öğütçü” olarak insan tabiatıyla ilgili olağanüstü bir anlayışa ve üstün yeteneğe sahip olan İsa, meselelerin özüne inip, günlerimizde dünya liderlerinin karşılaştığı ve onları başarısızlığa uğratan çok güç sorunları dahi çözecektir. (Matta 7:28, 29; Markos 12:13-17; Luka 11:14-20) “Kadir Allah” olarak diriltilen, Tanrısal şahsiyete sahip İsa Mesih, şimdi göklerde Mesihi Kral olarak tahtta oturmaktadır ve yeryüzündeyken yaptıklarını —tedavisi imkansız hastalıklara tutulanları iyi etmeyi, kalabalıklara yiyecek ve içecek sağlamayı ve hava durumunu bile kontrolünde tutmayı— daha geniş çapta tekrarlayarak barış için çalışacaktır. (Matta 14:14-21; Markos 4:36-39; Luka 17:11-14; Yuhanna 2:1-11) “Ebediyet Babası” olarak da İsa ölüleri yeniden yaşama döndürme ve onlara ebedi hayat verme gücüne sahiptir. İsa’nın ebediyen yaşaması, onun hükümdarlığının ve barışının sonunun gelmeyeceğinin teminatıdır.—Matta 20:28; Yuhanna 11:25, 26; Romalılar 6:9.
Bu özelliklerle donatılmış İsa Mesih’in, savaşın ve mücadelelerin kökleşmiş nedenlerini çözme gücüne sahip tek kişi olduğu görülüyor. O, sadece, başka bir savaş tarafından bozulmadan milletlerin barış içinde birlikte yaşamasını sağlayacak bir barış antlaşması veya planını başarmakla kalmayacak. Daha ziyade, bütün insanlığı tek bir yönetimin, gökteki Mesihi Krallığının yönetimi altında birleştirmekle, her çeşit siyasal, toprakla ilgili, sosyal ve ekonomik eşitsizliği ortadan kaldıracak. Bütün insanları tek hakiki Tanrı, Yehova’ya tapınmaya yönlendirerek, genelde savaşların temelinde yatan nedeni —sahte dini— de ortadan kaldıracaktır. Şüphesiz Barış Prensi İsa Mesih, bütün bunları gerçekleştirecek. Şimdi ortaya şu soru çıkıyor: Ne zaman?
Sürekli Barışa Götüren Olaylar
İsa, M.S. 33 yılında diriltilip göğe çıkmasından sonra harekete geçmeden önce, kendisi için tayin edilen zamana kadar beklemeliydi. Bu Yehova’nın kararına uygundu. O şöyle dedi: “Ben düşmanlarını senin ayaklarına basamak koyuncıya kadar, sağımda otur. RAB (Yehova) Siondan senin kudretin asasını gönderecektir; düşmanlarının ortasında saltanat sür.” (Mezmur 110:1, 2; Luka 22:69; Efesoslular 1:20, 21; İbraniler 10:12, 13) Bu ne zaman oldu? 70 yıldan fazla bir süredir, Yehova’nın Şahitleri, İsa Mesih’in Tanrı’nın Gökteki Krallığında 1914 yılında hüküm sürmeye başladığıyla ilgili iyi haberi dünya çapında ilan ediyorlar.
Ancak belki şöyle diyeceksiniz: “1914 yılından beri barış yok. Aksine, o zamandan bu yana şartlar daha da kötüleşti.” Kesinlikle haklısınız. Bu durum, olayların önceden bildirildiği biçimde gerçekleştiğini kanıtlar. Mukaddes Kitap bize “dünyanın kırallığı[nın] Rabbimizin ve onun Mesihinin olduğu” tam o zamanda “milletlerin gazaplandı”ğını söyler. (Vahiy 11:15, 18) Milletler, Yehova Tanrı ve onun Barış Prensinin yönetimine tabi olmayarak, dünya egemenliği için çılgın bir mücadeleye atıldılar ve özellikle Tanrı’nın gökte kurulan Krallığına şahadet eden İsa’nın takipçilerine karşı öfkelerini gösterdiler.
Ayrıca Vahiy kitabı, İsa Mesih’in Krallık yetkisini alır almaz, Şeytan ve cinlerini gökten atmak üzere harekete geçtiğini açıklar. Şunları okuyoruz: “Allahımızın kurtarışı, ve kuvveti, ve melekûtu (krallığı), ve Mesihinin hâkimiyeti şimdi oldu; çünkü kardeşlerimizin ithamcısı, onları Allahımızın önünde gündüz ve gece itham eden, aşağı atıldı.” Bunun sonucu ne oldu? Kayıt şöyle devam eder: “Bunun için, ey gökler ve onlarda oturanlar, mesrur olun. Vay yere ve denize, çünkü İblis vaktinin az olduğunu (kısa bir süresinin kaldığını) bilerek büyük gazapla size indi.”—Vahiy 12:10, 12.
Son İşaret
Bu bize milletlerin, bütün çabalarına rağmen, barışı neden getiremedikleriyle ilgili bir anlayış verir. İblisin, milletlerin öfkesine yansıyan büyük gazabı, dünyayı, insanlık tarihinde daha önce hiç olmamış biçimde, sürekli bir sıkıntı ve karışıklık içinde bıraktı. Bütün bunlar ne zaman sona erecek? Mukaddes Kitap önemli bir ipucu verir: “Selâmet ve emniyet (barış ve güvenlik) dedikleri zaman, . . . . onlara anî helâk gelecektir.”—I. Selânikliler 5:3.
Bu uyarının ne anlama geldiğini anlıyor musunuz? Bir önceki makalede ayrıntılarını belirttiğimiz gibi, dünya olayları yöneticilerin ve birçok insanın barış hakkında konuşup, daha önce hiç olmamış şekilde barışa ulaşmayı arzuladığını gösterir. Bazıları, Soğuk Savaşın sona ermesiyle, bir nükleer katliam tehdidinin geçmişte kaldığını düşünüyor. Evet, milletler barış ve güvenlikle ilgili çok şey söylüyor. Ancak dünya durumu o yöne doğru gidiyor mu? İsa’nın, 1914 yılıyla başlayan son günler boyunca yaşayanlar için söylediği sözleri hatırlayın: “Doğrusu size derim: Bütün bu şeyler oluncıya kadar, bu nesil geçmiyecektir.” (Matta 24:34) Evet, barış gerçekten bu nesilde gelecektir, ancak milletlerin çabaları sayesinde değil. Yehova Tanrı’nın vaat ettiği kalıcı, doğru ve adil barış, sadece onun Barış Prensi İsa Mesih’in yaklaşan gökteki yönetimiyle gelebilir.—İşaya 9:7.
Eğer barışın gerçekten geleceği günü görmeyi ve sevdiklerinizle birlikte ondan zevk almayı arzu ediyorsanız, o halde Barış Prensine bakın ve onun teminat veren şu sözlerini iyice zihninizde tutun: “Fakat vaki olacak bütün bu şeylerden kaçabilesiniz, ve İnsanoğlunun önünde durabilesiniz diye her an dua ederek uyanık durun.”—Luka 21:36.
-