Watchtower ONLINE KÜTÜPHANE
Watchtower
ONLINE KÜTÜPHANE
Türkçe
  • KUTSAL KİTAP
  • YAYINLAR
  • İBADETLER
  • hd s. 37-38
  • Fosiller Kaç Yıllıktır?

Bu kısım için bir video yok.

Üzgünüz, video yüklenirken bir hata oluştu.

  • Fosiller Kaç Yıllıktır?
  • Yerde Yaşam—Evrimle mi, Yaratılışla mı Başladı?
Yerde Yaşam—Evrimle mi, Yaratılışla mı Başladı?
hd s. 37-38

Fosiller Kaç Yıllıktır?

“Çinliler 500.000 yıllık Pekin Adamı’nın Fosillerini Buldular.”

BUNA benzer başlıklara zaman zaman rastlıyor musunuz? Belki bir fosilin yarım milyon yıllık olduğunu nasıl bildiklerini merak edebilirsiniz.

Bilim adamlarının, fosillerin yaşını tahmin etmelerini sağlayan birkaç yol vardır. En güvendikleri de radyoaktif yöntemdir. Bu yöntem nasıl uygulanır? Bu gerçekten hatasız bir yöntem midir?

Genellikle fosilin değil, ancak kaya tabakasında bulunan radyoaktif madenin tarihi saptanır.

URANYUM-KURŞUN TARİH SAPTAMASI. Uranyum çok uzun zaman içinde kurşuna dönüşen radyoaktif bir elementtir. Uranyum’un en çok rastlanan şekli olan U-238, 4.5 milyar yılda yarı oranında kurşuna dönüşerek dağılır. Böylece içinde uranyum olan bir maddenin yaşı, madende oluşmuş olan kurşunun oranından hesaplanabilir.

Böylece, madenin içindeki uranyum ve kurşun oranını saptayan bir kimyasal analiz ile yapılan basit bir hesap, madenin yaşını ortaya çıkarır. Fakat kurşunun değişik izotoplarının olması analizi zorlaştırabilir, çünkü kurşunun atom ağırlığı 206, uranyumunki ise 238’dir. Dolayısıyla kimyacının bu belirli izotopun kurşunda ne oranda bulunduğunu saptayabilmesi için kütle spektometresi ile bir fizikçinin yardımına ihtiyacı olacaktır.

Ancak cevabın doğru olması için, iki çok önemli varsayımın birbirini tutması gerekir:

Birincisi, uranyum madeni erimiş kayanın soğuyan magması içinde kristalleşirken içine kurşunun karışmamış olmasıdır. Eğer o ortamda da kurşun bulunuyorduysa, o zaman yeni oluşmuş kaya sanki milyonlarca yıllık bir yaşa sahipmiş gibi görünür.

İkincisi, madenden herhangi bir miktarda kurşun kaçmamış olmasıdır. Eski bir madenden, yaş tahmininde kullanılan kurşun süzülmüş ise, analizde bu maden olduğundan çok daha yeni görünecektir.

Gördüğümüz gibi bu yöntem hatasız değildir. Böyle olmakla birlikte bu tuzaklara gerektiği şekilde dikkat edilerek birçok eski kaya oluşumlarında kabul edilebilecek derecede güvenilir yaş saptaması yapılmıştır. Bu yöntemle, dünya kabuğunun en eski kısımlarının yaşının dört milyar yılın üstünde olduğu saptanmıştır.

Ancak uranyum madenleri fosillerle aynı kayalarda bulunmaz. Bu, volkanik, hatta ısı ile başkalaşım geçirmiş kayalarda, fosillerin yok olmasından ötürüdür. Böylece fosillerin tarih saptaması için başka radyoaktif saatlerin kullanılması gerekmektedir.

POTASYUM-ARGON TARİH SAPTAMASI. Madenler dünyasında potasyum elementi çok bulunur. Potasyumun çok nadir bulunan bir izotopu olan K-40, 1.3 milyar yılda yarı yaşamını yitirir. Çoğunluğu kalsiyuma dönüşür, fakat yüzde 11’i başka bir şekilde argon gazına dönüşerek bozulur. Argon ise, reaksiyona karışmayan bir gazdır. Başka elementlerle karışmaz ve genellikle sadece atmosferde bulunur. Fakat feldispat gibi içindeki potasyumu uzun zaman tutan madenlerde radyoaktif süreç yüzünden hapsedilmiş argon bulunur.

Fosillerin volkanik kül tabakaları ile beraber gömüldükleri durumlarda, potasyumun bu özelliği yararlı olur. Potasyum-argon yöntemi ile tarih saptaması kuramı basittir. Bir volkan patladığı zaman, dışarı püskürtülen erimiş kaya, daha önce kendisindeki potasyumdan oluşmuş olan argonu kaybeden volkanik akıntının soğuması ile tekrar sertleşir ve argonu kaybetmiş olan kayadaki potasyum tekrar argon üretmeye başlar. Böylece, potasyum-argon saati bu anda sıfırlanarak volkanın patlaması sonunda gömülmüş olan herhangi bir şeyin yaşı, etrafındaki külün analizi ile saptanabilir.

Bu kuram makul görünüyor, fakat uygulamada gene asıl varsayımlarda sorunlar ortaya çıkıyor. Bir yandan, madenden argon gazının sızmış olabilme ihtimali düşük ölçüm yapılmasına neden olabilir. Öte yandan, eğer volkanik ısıda erimiş olan kayadaki argonun hepsi çıkmadı ise, saat başlangıç noktasında yanlış ayarlanmış demektir.

Özellikle potasyum-argon yöntemi nispeten yeni, örneğin birkaç milyon yıldan daha yeni tabakalarda kullanıldığı zaman, ciddi sorunlar yaratabilir. Küldeki en küçük argon izi dahi büyük bir hataya neden olur. Örneğin, gömülü olan bir potasyum madeni bir volkan tarafından püskürtülmeden önce bir milyar yıl boyunca argon ürettiyse, o zaman külde kalmış olan argonun yüzde birinin sekizde biri, küle gömülmüş olan yeni bir kemiğin bir milyon yıllık olduğunun tahmin edilmesine neden olacaktır.

Bu hata, yüz milyon yıllık bir tortuda önemli bir hata olmayabilir. Ancak bunun, Tanzanya’daki Olduvar vadisinde bulunan ve insanın atası olduğu zannedilen bir fosil ile ilgili iddiaları ne derece yanıltabileceğini anlayabilirsiniz. Bu fosilin bir veya iki milyon yıllık olduğu iddia ediliyor. Fakat kadranında sadece akrep bulunan bir saatte saniyeleri görmek zordur.

Bilimsel tarih saptamasının güvenilmezliğini destekleyen şu noktaya da dikkat edelim. İki bilim adamı, yeni bir bulgu ile daha önceden bulunan ve yaşı 65 milyon yıl olarak tahmin edilmiş olan bir bulgu arasında ilişki kurmaya çalışıyorlardı. Potasyum-argon yöntemine göre yeni bulguları sadece 44 milyon yaşında idi, yani 21 milyon yıl daha az. Bu bir sorun değil, çünkü istek olunca çözüm bulunur. 18 Temmuz 1981 tarihli Science News dergisine göre, iki bilim adamı ‛bunu argon kaybına veya mevcut kirliliklere bağladılar.’ Onlar işlerine gelince ciddiyetten yoksun, gelmeyince dogmatiktirler.

RADYOKARBON TARİH SAPTAMASI. Karbon 14’ün 5.500 yıllık yarı yaşamına dayanan radyokarbon saati insanın yer üzerindeki tarihini kapsayan çağların ölçümünde çok daha yararlıdır. Bu durumda, yaratılıştan beri var olmuş olan radyoaktif bir elementi kullanmıyoruz. Bu kadar kısa bir ömre sahip olan radyokarbonun hepsi, uzun zaman önce tamamen kaybolmuş olacaktı. Bu izotop, dünyanın atmosferindeki kozmik ışın yağmuru ile devamlı olarak oluşmaktadır.

Yaşayan her şeyin her kısmında karbon bulunur; yaşadıkları sürece vücutlarında, atmosferde bulunan karbondioksidin içindekine eşit oranda karbon 14 vardır. Yaşamları sona erip gömülünce ve atmosferle ilişkileri kesilince, karbon 14 yavaş yavaş bozulur ve kaybolur. Böylece, örneğin eski bir tahta veya kömür parçası gömülü yerinden çıkarıldığı zaman, içindeki karbon 14 kalıntısının oranı ölçülerek o parçanın ne kadar süre önce yaşamış olan bir ağaca ait olduğu saptanabilir.

Tekrar edelim, bu bir kuramdır. Uygulamada, yanlış ölçümlere neden olabilecek birçok etken vardır. Örnek olarak kullanılan parçaya, içinde daha eski veya yeni karbon bulunan maddeler bulaşmış ise, deneyin sonucu kolayca hatalı çıkabilir.

Özellikle çok eski bulgular ile ilgili en önemli soru, eski çağlarda atmosferde bulunan radyokarbon oranının, günümüzdeki ile aynı oranda olup olmadığıdır. Bunu bilmiyoruz, çünkü bu, dikkate değer derecede değişken ve dağınık olan kozmik ışınlar yağmuruna bağlıdır. Örneğin, insanlığın eski tarihi sırasında herhangi bir nedenle, eğer kozmik ışınların yoğunluğunun ortalaması bugünkünün sadece yarısı kadar idi ise, şimdi alınan herhangi bir örnek gerçekte olduğundan 5.500 yıl daha eski görünecektir.

Eski çağlarda atmosferde bulunan kozmik ışınların yoğunluk derecesini bilemeyeceğimize göre, karbon 14 yöntemi ile saptanan tarihlerden sadece bu saatin tarihsel bulgular ile ayarlanmış olduğu 3.500 yıllık bir devre içindekilerin geçerli olduğunu kabul etmek akla yatkın olur. Daha eski devirler için, tarihler giderek daha hatalı olabilir.

BU TARİHLER NE DERECE GÜVENİLİRDİR? Pekin adamının fosili gerçekten de 500.000 yıllık mıdır? Encyclopedia Britannica’nın bu konuda ne dediğine bir bakalım. Bu ansiklopedi, dünyanın değişik yerlerindeki tabakalarında bulunan benzer hayvan fosillerinin eşleştirilmesinden bahsederken şöyle diyor:

“Ortaya çıkan bu tip deliller şimdilik Homo erectus türlerinin aslında ilk orta Pleyistosen döneminden kalmış olduklarına dair bir sonuca varılmasına neden olmuştur . . . . Çin’deki Pekin grubu, Java’daki Trinil, Cezayir’deki Ternifine ve Tanzanya’daki Olduvai hominid 9’un kafatasının fosil bulguları H. erectus’un kabul edilen en yakın sabit temsilcileri gibi görünürler. Trinil yataklarının potasyum-argon yöntemi ile defalarca tekrarlanan tarih saptaması ZÖ (zamanımızdan önce) 550.000 yıllık bir yaş tahmini verdi . . . . Homo erectus’un ortaya çıkma zamanı için ZÖ 1.500.000’den 500.000’e kadarlık bir devreyi öne sürmek mantıklı görünür.”

Mümkün olduğu kadar bir şeyin kesinlikle ileri sürülmesinden kaçınıldığına dikkat edelim. “Şimdilik”, “görünür”, “tahmin”, “öne sürmek mantıklı görünür” gibi ifadeler bunu gösteriyor. Pekin fosilinin tarihinin saptandığı söylenmiyor. İleri sürülen delillerden birtakım anlamlar çıkarıldıktan sonra varılan sonuç öyle bir analize dayanıyor ki, potasyumlu madende daha önceden birikmiş olan argonun binde bir kadar küçük bir parçacığı tam olarak 500.000 yıl hesabını verebilir. Çıkan başlıkların arkasına bakarsak, Pekin fosillerinin eskiliğiyle ilgili yaygın çaptaki iddialar için sağlam deliller bulmuyoruz.

Eğer bir kimse, insanın yaratılışıyla ilgili olan Mukaddes Kitaptaki kayıtta hata bulmak isterse, görüşünü haklı göstermek için bilimsel tarih saptama yöntemlerinin çelişkili iddialarını kullanabilir. Ama dürüst ise, uygulanan bu yöntemlerin, Mukaddes Kitabı Tanrı’nın hakikat sözü olarak benimseyen kişilerin imanına başarıyla meydan okuyabilecek derecede yanılmaz ve güvenilir olmadığını kabul etmelidir.

    Türkçe Yayınlar (1974-2026)
    Oturumu Kapat
    Oturum Aç
    • Türkçe
    • Paylaş
    • Tercihler
    • Copyright © 2025 Watch Tower Bible and Tract Society of PA
    • Kullanım Şartları
    • Gizlilik İlkesi
    • Privacy Settings
    • JW.ORG
    • Oturum Aç
    Paylaş