Watchtower ONLINE KÜTÜPHANE
Watchtower
ONLINE KÜTÜPHANE
Türkçe
  • KUTSAL KİTAP
  • YAYINLAR
  • İBADETLER
  • Hastalık ve Ölümle Mücadele Kazanılmakta mıdır?
    Gözcü Kulesi—1994 | 1 Ocak
    • Hastalık ve Ölümle Mücadele Kazanılmakta mıdır?

      ARTIK hastalık yok, ölüm yok! Bu, birçok kişiye iyimser bir düşünce gibi gelebilir. Çünkü aslında durum, tıp doktoru ve bakteriyoloji profesörü olan Wade W. Oliver’ın yazdığı gibidir: “Kaydedilmiş en eski tarihten bu yana hastalıklar insanlığın mukadderatını tahmin edilemeyecek ölçüde biçimlendirmiştir . . . . Büyük salgın hastalıklar korkunç bir hızla insanın üzerine çullandı . . . . Hastalık insanın peşini hiç bırakmadı.”

      Acaba yakında kesin bir değişikliğin olacağına inanmak için herhangi bir neden var mı? Tıp bilimi tüm hastalıkları, hatta ölümü bile ortadan kaldırma noktasına yaklaştı mı?

      Şüphesiz, doktor ve araştırmacılar hastalığa karşı olan bu savaşta dikkate değer işler yaptılar. Bu konuda bilgi sahibi olan bir kimse, koleranın ancak 19. yüzyılın sonuna doğru elde edilen başarılı tedavisi karşısında veya korku saçan çiçek hastalığının aşısının geliştirilmesi yüzünden nasıl minnettarlık duymaz? Bu aşı 1796 yılında Edward Jenner tarafından, daha az ölümcül olan inek çiçeğinin deri döküntüsünden geliştirildi. 1806 yılında Amerika Birleşik Devletlerinin başkanı Thomas Jefferson, Jenner’a şunları yazdığında başkalarının duygularını da dile getirdi: “Yaşadıklarınızı insanlığın hiçbir zaman unutamayacağını düşünerek rahatlamalısınız; gelecekteki milletler iğrenç çiçek hastalığının var olduğunu sadece tarihten bilecekler.”

      Bundan başka, difteri ve çocuk felci gibi hastalıklarla ilgili tıbbi araştırmaların başarılarından da beğeni ve takdirle söz edilmelidir. Bugün insanların çoğu kalp hastalığı ve kanser tedavisindeki son ilerlemeleri büyük övgüyle karşılar. Bunun yanında insanlar hâlâ kalp hastalığı ve kanserden ölmektedir. Tüm hastalıkları ortadan kaldırma hedefini gerçekleştirmenin hiç de kolay olmadığı artık anlaşılmıştır.

      “Yeni” Hastalıklar

      CAT taramalarını ve plastik cerrahiyi gören günümüz, buna zıt olarak Lejyoner hastalığı, toksik şok sendromu ve üzerinde çok konuşulan katil AIDS gibi “yeni” hastalıkların ortaya çıkışını da gördü.

      Doğal olarak birçokları bu hastalıkların tam olarak ne kadar yeni olduklarını soruyor. U.S. News & World Report’taki bir makale, bazı durumlarda uzun zamandan beri var olan hastalıkların sadece daha doğru şekilde teşhis edilip yeniden isimlendirildiği şeklinde yorum yapar. Örneğin, Lejyoner hastalığı ilk kez 1976 yılında tespit edildi; fakat daha önce bu hastalığa belki zatürree olarak yanlış teşhis konmuştu. Benzer şekilde toksik şok sendromu da daha önce belki yanlışlıkla kızıl hastalığı zannedildi.

      Bununla beraber birkaç hastalığın şüpheye yer bırakmaz şekilde yeni olduğu görülür. Bunlardan en iyi bilineni kuşkusuz AIDS’dir. Bu onulmaz ve ölümcül hastalık ilk kez 1981 yılında tespit edilip isimlendirildi. Daha az bilinen başka bir “yeni” hastalık ise, Brezilya’daki purpura denilen hastalıktır. 1984 yılında Brezilya’da teşhis edildi ve ölüm oranı tahminen yüzde 50’dir.

      Tedavi Ümidi Yok

      İnsanların, ellerinden geleni yapmasına rağmen, insan hastalıklarına tam ve kalıcı tedavinin bulunacağı konusunda görünürde en küçük bir ihtimal bile yoktur. İnsanların ortalama yaşam süresinin 1900 yılından itibaren yaklaşık 25 yıl kadar uzatıldığı doğrudur. Fakat bu değişiklik temelde bebeklik veya çocukluk dönemindeki ölüm riskini azaltan tıbbi yöntemlerden kaynaklandı. Aslında insanın yaşam süresi Mukaddes Kitapta bildirildiği gibi “yetmiş yıl” dolayında kalmaktadır.—Mezmur 90:10.

      Bu nedenle 1987 yılının aralık ayında Anna Williams’ın 114 yaşında ölmesi haber konusu olmuştu. Bayan Williams’ın ölümüyle ilgili bir köşe yazarı şu yorumda bulundu: “Bilim adamları, insanın ömür uzunluğuyla ilgili üst sınırın muhtemelen 115 veya 120 yıl olduğunu düşünür. Fakat neden bu kadar olsun? İnsan bedeni 70, 80 hatta 115 yıl sonra bile neden tükensin?”

      Tıp bilimcileri 1960’lı yıllarda, insan bedenindeki hücrelerin görünen kapasitesinin sadece 50 kez bölünmeye elverdiğini keşfetti. Bir kere bu sınıra ulaşıldığında hücrelerin canlı tutulması için hiçbir şey yapılamayacağı görülür. Bu bulgunun, insan bedenindeki hücrelerin uygun şartlar altında süresiz yaşayabilecekleri şeklindeki önceki bilimsel kurama ters düştüğü izlenimi uyanmaktadır.

      Buna insanın acılarının çoğunun yine insandan kaynaklandığı gerçeğini ekleyin. Bir araştırmacı anlayışla şu sonuca vardı: “Hastalıklar sadece biyo-medikal çözümler yoluyla yenilmedi. Hastalıkların tarihi, sosyal ve ahlaksal etkenlerle de yakından bağlantılıdır.”

      Dünya Sağlık Teşkilatı şunları söyledi: “İlk başta hastalıkların gerçek nedenlerini önlemek yerine, bilimin, doktor ve hastanelerin iyi bir tedavi sağlayacaklarına inanarak kendi kendimize zarar verdik. Gayet tabii, gerçekten hayat kurtaran tıbbi hizmetler olmaksızın yapamayız; dürüst olmak gerekirse, onlar ölmemizi önlerler fakat ‘sağlığımıza’ katkıda bulunmazlar. . . . . Sigara ve içki içen birinin kendi kendini mahvetmeye yönelik güdüsü, işsizliğin zihin ve beden üzerindeki etkileri—bunlar, ‘yeni hastalıklardan’ birkaçıdır. Hayatlar alıp götüren ve parasal kaynaklarımızı tüketen ‘trafik kazaları salgınını’ durdurmak için neden bir şey yapmıyoruz?”

      Görüldüğü gibi hastalık, acı ve ölüm hâlâ etrafımızı kuşatıyor. Böyle olmakla birlikte, artık hastalık ve ölümün olmayacağı bir zamana güvenle bakmak üzere nedenlere sahibiz. Hepsinden güzeli, bu vaktin yakın olduğuna inanmak için her nedene sahibiz.

  • Yakında Artık Hastalık veya Ölüm Olmayacak!
    Gözcü Kulesi—1994 | 1 Ocak
    • Yakında Artık Hastalık veya Ölüm Olmayacak!

      İNSAN ne hasta olmaktan hoşlanır, ne de ölmek ister. Bir medikososyal bilimler profesörü şunları söyledi: “Uzun ömür arayışının tüm tarih boyunca ve birçok toplumda hemen hemen genel bir eğilim olduğu görülür. Bu arayış, kendi kendini koruma dürtüsüyle bağlantılıdır . . . . Ponce de Leon, yaşamlarını daha uzun bir ömür arayışına adayan adamların uzun listesinde sadece biri ve en ünlüsüdür. Tıp bilimi büyük ölçüde, hastalık ve ölümle savaşarak ömrü uzatmaya adandı.”

      Ölüm, dostlarımızı ve aile üyelerimizi yendiği zaman iç dünyamızda öylesine inciniriz ki, onun etkisini hafifletmeye çalışırız. Funeral Customs The World Over (Dünya Çapındaki Cenaze Âdetleri) adlı kitap şöyle der: “İlkelliğin ya da uygarlığın uç noktasında kendi başına bırakılmış bile olsa, kendi üyelerinin cesetlerini olanakları dahilinde törensel şekilde gömmeyen hiçbir grup yoktur. . . . . Bu alışkanlık, köklü evrensel dürtüleri tatmin eder. Bunu yerine getirmek ‘doğru’ görülür ve özellikle duygular, paylaşılan yaşam, ortak deneyimler veya başka bağlarla ailesine yakından bağlı olan kişiler için bunu yerine getirmemek doğal olmayan bir ihmal, bir özür dileme veya utanma nedeni olarak ‘yanlış’ görülür. . . . . [İnsan] ölülerini törenle gömen bir varlıktır.”

      Hastalık ve Ölümün Başlangıcı

      Hastalığın ve ölümün bir gün yok edileceği fikri çok çekici gelmektedir, fakat böyle bir inanç için acaba bir temel var mı? Gerçekten vardır; bu temel hem makul hem de güvenilirdir, ayrıca yanılmazdır da. Bu temel Yaratıcımızın ilham edilmiş Sözü—Mukaddes Kitaptır.

      Bu kitap, insanın içinde bulunduğu acınacak durumun başlangıcını açıkça anlatır. O, bize ilk insan Âdem’in Tanrı tarafından yaratıldığını ve Ortadoğu’da bir yerde bulunan bir cennet bahçesine yerleştirildiğini söyler. Âdem kâmil olarak yaratıldı; hastalık ve ölüm onun için bilinmeyen şeylerdi. Çok geçmeden aynı şekilde kâmil bir kadınla birleştirildi ve birlikte yeryüzünde ebedi hayat ümidine sahiptiler.—Tekvin 2:15-17, 21-24.

      Bu şahane durum uzun sürmedi. Neden? Çünkü Âdem bencil davranarak Tanrı’dan bağımsız bir yaşam yolunu seçti. Sonuç, ağır işlerde çalışma, acı, hastalık ve sonunda ölüm oldu. (Tekvin 3:17-19) Onun zürriyeti, Âdem’in seçmiş olduğu mutsuz yaşamı miras aldı. Romalılar 5:12 şöyle açıklar: “Nasıl günah bir adam vasıtası ile, ve ölüm günah vasıtası ile dünyaya girdiyse, böylece ölüm de bütün insanlara geçti; çünkü hepsi günah işlediler.” Romalılar 8:22 de şunları ekler: “Çünkü bütün hilkatin şimdiye kadar birden ah edip ağrı çektiğini biliriz.”

      Yerde mi Yoksa Gökte mi?

      Böyle olmakla birlikte Mukaddes Kitap, bize Tanrı’nın yakında itaatli insanlığa Âdem ve Havva’nın kaybettiği mutlu durumu tekrar kazandıracağına dair güvence verir. Vahiy 21:3, 4 şöyle der: “Allah kendisi onlarla olacaktır; ve gözlerinden bütün gözyaşlarını silecek; ve artık ölüm olmıyacak; ve artık matem ve ağlayış ve acı da olmıyacak; çünkü evelki şeyler geçtiler, dedi.” Benzer şekilde daha önce yaşamış bir peygamber ‘orada oturanın: Hastayım, demeyeceği’ bir zamanı önceden bildirdi.—İşaya 33:24.

      Hastane, morg ve mezarların bulunmayacağı bir dünyayı gözünüzde canlandırabilir misiniz? Onda sonsuza dek yaşamayı ve ölüm ve acının gölgesinden bile uzak olmayı hayal edebilir misiniz? Evet, Tanrı’nın vaadi hepimizi derinden etkiliyor. Yine de, bu şahane ümidin—gök için değil—yerküremiz için olduğundan nasıl emin olabiliriz? Biraz önce değinilen Mukaddes Kitap ayetlerinin bağlamına dikkat edelim. Vahiy kitabının 21. babının ilk ayetleri “yeni bir gökle yeni bir yer”den söz eder. Tanrı’nın insanlıkla beraber olacağı ve onların O’nun kavmi olacağı açıkça ifade edildi. İşaya kitabındaki hiç kimsenin hasta olmayacağı vaadini “orada oturan kavmın fesadı bağışlanacak” sözleri takip eder.

      Bütün bu teşvik edici vaatler yeryüzündeki bir yaşama atfeder! Bunlar ayrıca İsa’nın, Babasına sunduğu şu duayla uyum içindedir: “Gökte olduğu gibi yerde de senin iraden olsun.”—Matta 6:10.

      Neden Yakında?

      Yehova’nın Şahitleri, bu vaatlerin yakında gerçekleşeceği konusunda tam bir anlayış kazanmaları için milyonlarca kişiye yardım etti. Fakat onlar hangi temele dayanarak bundan o kadar emindirler? Bu şeyler sisteminin veya yeryüzündeki şeylerin düzeninin “son günler”inde yaşadığımızla ilgili karşı konulamaz delillere dayanarak. (II. Timoteos 3:1-5) İsa’nın şakirtleri şeyler sisteminin ne zaman sona ereceğine dair bir alamet istediler. İsa cevap olarak, 1914’te I. Dünya Savaşının patlak vermesinden beri meydana gelen dünya olaylarının tırmanışını detaylı biçimde önceden bildirdi. Sonra şunları ekledi: “Böylece siz de bütün bu şeyleri görünce, bilin ki o yakındır, kapılardadır. Doğrusu size derim: Bütün bu şeyler oluncıya kadar, bu nesil geçmiyecektir.”—Matta 24:33, 34.

      O zaman Yehova Tanrı, Oğlu Mesih İsa’yı harekete geçmek ve acı ve sefalete neden olan her şeyi bu güzel yeryüzümüzden yok etmek üzere görevlendirecektir. Mukaddes Kitap, kötülüğün yok edilmesinden Armagedon’da “her şeye kadir olan Allahın büyük gününün cengi” olarak söz eder.—Vahiy 16:14, 16.

      Tanrı’dan korkan insanların çok büyük bir kısmı korku veren bu gelişmeden sağ geçecek ve Mesih İsa’nın barışsever hükümdarlığının başlangıcını görmek üzere yaşayacaktır. (Vahiy 7:9, 14; 20:4) Mesih’in yönetimi gökte olduğu halde, onun yararlı sonuçlarından yeryüzünde tüm yaşayanlar—hem Armagedon savaşından sağ geçenler hem de daha sonra ölülerden diriltilecek olan milyonlarca kişi—sevinç duyacaktır. O zaman şu vaat gerçekleşecek: “Bütün düşmanları kendi ayakları altına koyuncıya kadar onun [Mesih’in] saltanat sürmesi lâzımdır. İptal olunacak son düşman ölümdür.”—I. Korintoslular 15:25, 26.

      Bu nedenle güvenle şöyle haykırabiliriz: “Yakında artık hastalık veya ölüm olmayacak!” Bu boş bir emel veya iyimser bir düşünce değildir. Bu, “yalan söyliyemeyen” Yehova Tanrı’nın güvenilir vaadidir. Bu ümide güvenecek misiniz? Bu, size sonsuza dek yarar sağlayabilir!—Titus 1:2.

Türkçe Yayınlar (1974-2026)
Oturumu Kapat
Oturum Aç
  • Türkçe
  • Paylaş
  • Tercihler
  • Copyright © 2025 Watch Tower Bible and Tract Society of PA
  • Kullanım Şartları
  • Gizlilik İlkesi
  • Privacy Settings
  • JW.ORG
  • Oturum Aç
Paylaş