Watchtower ONLINE KÜTÜPHANE
Watchtower
ONLINE KÜTÜPHANE
Türkçe
  • KUTSAL KİTAP
  • YAYINLAR
  • İBADETLER
  • g 3/82 s. 11-14
  • Elimizde Deliller Var

Bu kısım için bir video yok.

Üzgünüz, video yüklenirken bir hata oluştu.

  • Elimizde Deliller Var
  • Uyanış!—1982 (Bilimsel Seri 1-4)
  • Altbaşlıklar
  • Benzer Malzeme
  • Yeryüzündeki Hayat—Zekâ Sahibi Bir Kaynaktan
  • Hayat Nereden Geldi?
  • Uzaklardaki Zekâ Sahibinden Yararlanmak
  • Uzayda Zekâ Sahibi Varlıklar Var Mı?
    Uyanış!—1982 (Bilimsel Seri 1-4)
  • Uzayda Hayat Aranıyor
    Uyanış!—1982 (Bilimsel Seri 1-4)
  • Yaratıcı Yaşamınıza Anlam Katabilir
    Gözcü Kulesi Yehova’nın Gökteki Krallığını Duyurur—1999
  • Uzaylılar Nerede?
    Uyanış!—1990 (Bilimsel Seri 33-34)
Daha Fazla
Uyanış!—1982 (Bilimsel Seri 1-4)
g 3/82 s. 11-14

Kısım 3

Elimizde Deliller Var

UZAYDAN gelen doğal radyo dalgalarını dinlerken bilginler, düşünüşlerinin büyük ölçüde altüst olmasına yol açan bir şey buldular.

1965’e kadar geriye doğru giderek bu meseleyi izleyebiliriz. O yılda, 6 metrelik boynuz şeklindeki bir anten ile çalışan Arno Penzias ve Robert Wilson, New Jersey’deki (ABD) Bell laboratuarlarında uydular vasıtasıyla sağlanan haberleşmeleri etkileyebilen radyasyonlar üzerinde araştırmalar yaparken, göğün her yönünden gelen sönük mikro (çok kısa) dalgalar keşfettiler. Zamanla, bu dalgaların herhalde artakalan radyasyonlar olduklarına karar verildi. Neden artakalan radyasyonlar? Dünyada hüküm süren bir teoriye göre, evren, muazzam bir patlama—bir “Büyük Patlama”—ile meydana gelmiştir; böylece etraftaki tüm radyasyonlar, o ateş topu şeklindeki patlamanın donuk bir yansımasıdır.

‘Peki, bunların uzayda zekâ sahibi hayatın bulunup bulunmadığı meselesile ne ilgisi var?’ diye sorabilirsiniz.

Penzias’ın ve Wilson’un Nobel ödülünü kazandıkları bu bulgu, birçok bilgini bir yaratma anının olduğuna ikna etti. Ünlü astronom Dr. Robert Jastrow’un açıklaması şöyledir: “Sorunun büyüklüğünü düşünelim. Bilim, evrenin belirli bir anda bir patlamayla meydana geldiğini ispat etti. Şunları soruyorum: Bu sonuca hangi neden yol açtı? Evrene madde ve enerji koyan kimdir veya nedir?”

Bugün birçok kişi bilimin tek başına bunun tam cevabını sağlayamayacağını kabul etmektedir. Fakat Jastrow ve başka birçok bilgin, bu gerçeğin dolaylı olarak neyi anlattığını kavramaktadırlar: “Şimdi astronomik delillerin, bizi dünyanın başlangıcıyla ilgili olarak Mukaddes Kitabın görüş açısına götürdüğünü görüyoruz. Ayrıntılar farklıdır, ama Tekvin’deki ve Mukaddes Kitabın diğer kayıtlarındaki esas unsurlar aynıdır: İnsanın meydana gelmesiyle sonuçlanan olaylar zinciri, zamanın belirli bir anında, ışığın ve enerjinin birden parlamasıyla ani ve kesin olarak başladı.”

Fakat Mukaddes Kitap, sadece ‘Evrene madde ve enerji koyan kimdi?’ diye sormaktan daha fazlasını yapar. Bunun akla yatkın cevabının Yaratıcı Tanrı olduğuna işaret eder. Einstein’ın enerji ile maddenin karşılıklı değiştirilebilir oluşuyla ilgili bulgusuna uygun olarak Mukaddes Kitap, Yaratıcı’nın muazzam bir “dinamik enerji (YD)” kaynağına sahip olduğuna şahadet eder.—Tekv. 1:1; Mezm. 90:2; İş. 40:26-29.

Jastrow sözlerini şöyle bitiriyor: “Aklın gücüne olan imanı ile yaşayan bilgin için bu hikâye kâbus gibi sona eriyor. Kendisi cehalet dağlarına tırmanmıştır; en yüksek doruğunu fethetmek üzeredir; son kayaya doğru hamle yaparken, orada yüzyıllardan beri oturan bir grup din adamı tarafından selamlanıyor.”—God and Astronomers. (Tanrı ve Astronomlar)

Esasen bir Yaratıcı’nın varlığının delillerini kabul etmenin gerçekten hiçbir kötü tarafı yoktur. Yerin ötesinde, bir zekâ sahibinin varlığını mümkün sayacak kadar açık zihinli olan bir kişi, Mukaddes Kitabın yaşayan Yaratıcı hakkında söylediklerini kabul etmekte büyük güçlük çekmemelidir. Örneğin, Mukaddes Kitap bize ilk Müsebbib’in, bizimki gibi et ve kandan oluşan fiziksel bir bedene sahip olmadığını, ancak ruh olduğunu bildiriyor. (Yuh. 4:24) Böylece eğer O’nu göremezsek, O’nun başardıklarını görebiliriz; tıpkı bilginlerin uzaydan gelen radyo dalgalarını gözle göremedikleri halde, onları yakalayıp ölçebildikleri gibi.

Üstelik, zekâ sahibi bir Yaratıcı’nın varlığı, heybetli yıldız ve galaksilerden, atomun akıl almaz karışıklıklarına kadar evrende belirgin olan hikmetle ve plan çizme yeteneğiyle uyum içindedir.

Yeryüzündeki Hayat—Zekâ Sahibi Bir Kaynaktan

Uzayda yaşayan hikmetli bir Yaratıcı olarak zekâ sahibi bir hayatın varlığı gerçek ise, bu gerçek, yeryüzündeki hayatımızla ilgili önemli hususları açıklamaya yarar.

Bilginler, bir tüm olarak, evrendeki ve güneş sistemimizdeki başka gezegenlerle ilgili bilgilerini artırdıkça, yerimizin hayat için ne kadar titizlikle planlanmış olduğunu giderek daha fazla takdir ediyorlar. “Araştırmalar: Hayat Sadece Yeryüzünde Var Olabilir, Diyor” başlıklı uzun bir yazısında New York Times gazetesi şunları belirtti: “Güneşten 150 milyon kilometre uzakta olan yeryüzündeki ısı dereceleri hayatı desteklemiştir. Oysa, yerimiz güneşe ancak yüzde 5 daha yakın olan bir yörüngeye oturtulmuş olsaydı, bu gezegen sıcaklığı 500°C civarında olan bulutlarla çevrili bir limonluğun engellenemez etkisi altında Venüs gezegenininki gibi bir hale gelmiş olacaktı.

Öte yandan, eğer yer güneşten sadece yüzde 1 daha uzak olsaydı, yeryüzü, çoktan buzlarla kaplanmış olacak ve 1.7 milyar yıl önce, gezegenimiz Mars’a benzeyen ıssız bir çöl haline gelmiş olacaktı.”—4 Nisan 1979.

Mesele, sadece uygun bir ısı derecesi değildir. Hayat için gerekli olan başka birçok etkenler de vardır; örneğin sular ve uygun bir atmosfer de söz konusudur. Maryland Üniversitesinde ileri düzeydeki uygarlıklar üzerinde yapılan bir toplantıya katılan 30 kişilik bir bilginler grubu, hayatı desteklemek için nelerin gerekli olduğu sorunu üzerinde durdular. ‘Güneş sisteminin dışında hiç bir gezegenin şimdiye kadar keşfedilmemiş olduğunu’ kabul ettikten sonra şöyle dediler: “Başka bir gezegenler sistemi meydana gelirse dahi, hayat için gerekli olanlar dahi, hemen hemen yüz elementin bulunduğu yeryüzü gibi sağlam bir gezegen meydana getirmeğe imkân yoktur.”

Ayrıca yeryüzünden başka hiçbir yerde olmadığını bildiğimiz şartlar hüküm sürse bile, orada hayat otomatik olarak var olamaz. Gerçekte bilginler, yeryüzündeki hayatın, zekâ sahibi bir Yaratıcı tarafından yaratılmış olduğu sonucuna varmaktan başka, nasıl meydana geldiğini tam olarak açıklayamazlar.

Technology Review’un Ağustos/Eylül 1979 tarihli sayısı bu gerçeğe dikkati çekti. Hayatı desteklemek için gerekli olan kimyasal maddeler ile en basit “asal hücreler diye adlandırılan hayat sistemleri” arasında da ‘büyük bir gediğin’ bulunduğunu kabul ettiler. Zekâlarını, hünerlerini ve ilerlemiş laboratuvarlarını kullanan bazı bilginler, “yaşam öncesi organik kimyasal maddelerin” (hayat için gerekli olan kimyasal bileşimlerin) ilkel bir yerde var olabileceğine dair tahminde bulunabildiler. Söz konusu yazı şöyle devam ediyor: “Fakat buradan, tercüme edebilen, bildiğini aktarabilen ve bilgiye göre kareket edebilen canlı bir sisteme nasıl geçilebileceği, . . . . M.I.T’de çalışan Alexander Rich’in ‘hayat sentezinde var olan en büyük akli sürçme taşı’ diye adlandırdığı şeydir.”

Hayat Nereden Geldi?

Hayat üzerinde daha fazla araştırmalar yapılırken, şu soru daha da önemli oluyor: ‘Yeryüzündeki hayat nasıl meydana geldi?’

Bu soruyla karşı karşıya kalan bilginler, 1908’de İsveçli kimyager Svante Arrhenius tarafından sunulan bir teoriyi tazeliyorlar. Buna “Panspermia teorisi” deniliyor. Esas olarak bu teori, evrende avare dolaşan canlı hücrelerin raslantı sonucu yeryüzüne ekilmiş olabildiğini söylüyor. Bu fikri biraz çağdaşlaştırarak Salk Enstitüsündeki Leslie Orgel ve Nobel Ödülü kazanan Francis H. C. Crick “yönetilen panspermia” teriminin kullanılmasını tavsiye ettiler. Onların fikri, evrenin başka bir yerindeki ileri düzeydeki uygarlığın bir deney yaparak yeryüzüne kasten hayatı “ulaştırmış” olabildiğidir. Bu ihtimal hakkında siz ne düşünüyorsunuz?

Böyle teorilerin hayatın menşeini gerçekten çözmediği belli oluyor; öyle değil mi? Sorunu uzak evrene götürmekle asıl meseleden kaçıyorlar, çünkü bilginler şunları tespit edemediler: 1) başka yerlerde hayatın var olabilmesini sağlayacak şekilde donatılmış gezegenlerin bulunduğunu, 2) güneş sistemimizin ötesinde uygarlıkların bulunduğunu ve 3) güneş sistemimizdeki başka gezegenlerde mikroskopik hayatın bulunduğunu.

Üstelik, adı geçen teorinin modern şekli, birçok ciddi bilginlerin, bilerek ya da bilmeyerek hayatın var oluşunun, Mukaddes Kitabın Tanrı olarak tanıttığı zekâ sahibi bir Varlığın harekete geçmesinin sonucu olması gerektiğinin farkında olduklarını gösteriyor.

Bu hususta bilgin ve yazar Albert Rosenfeld şunları anlatıyor: “Bütün bunlar hakkında bilgin olmayan bir dostla konuştum. Kendisi sonunda şöyle dedi: ‘Tekvin kitabının çoktandır bir okuyucusu olarak Uzaklardaki Biri’nin bizi buraya koyduğu fikrine şaşmıyorum. İnsanın hayalinin tamamen ötesinde bulunan sihirbaz, esrarengiz ve kudretli bir zekâ sahibi varsa, ona Tanrı dememem gerektiğinin iyi bir nedenini bana verebilir misin? Bunu yapmaması için ona iyi bir neden bulamadım.”—Saturday Review/World.

Uzaklardaki Zekâ Sahibinden Yararlanmak

Başlangıçta, uzayda zekâ sahibi varlıkların aranışının arkasındaki temel bir saike dikkati çektik. Bu araştırmaları yapan birçok kişi, böyle bir bağ kurabildiğimiz takdirde, yeryüzünde bulunan bizlerin bundan yararlanacağımızı hissediyorlar. Astronom Carl Sagan’ın yer ötesindeki zekâ sahibi varlıkların, kıtlıklara, savaşlara ve çevre kirlenmesine son vermek konusunda bize yardım edebileceklerini söylediğini hatırlayalım. Ölümün bile böylelikle yenilebileceği düşüncesi vardır. Bu çok ilginç bir husustur, çünkü varlığını delillerin gösterdiği zekâ sahibi bir yaratıcı, bu sorunlara son vermek için kendi maksadını bizzat açıklamıştır.

Ay’a inen astronotlar, yeryüzüne mesajlar göndermişler ve hatta televizyon görüntülerini bile bize izletmişlerdir. Bu nedenle, Yaratıcı’nın insanlara bilgi verebileceğini ve bunu geçmişte yaptığını kabul etmek hayret verici bir şey değildir. Bu bildiriler, muhafaza edilmek ve geniş çapta dağıtılmak üzere kaleme alınmıştır; bunlar Mukaddes Kitapta, Yani Tevrat, Zebur ve İncil’de bulunmaktadır.

Daha önce Dr. Robert Jastrow’un Mukaddes Kitaptaki bilgilerin, astronomların geçenlerde keşfettikleriyle uyum içinde olduğunu söylediğine dikkati çektik. Mukaddes Kitap ve bilim arasındaki böyle bir uyum, evrenin yaratılışıyla sınırlı değildir. (Eyub 26:7; İşaya 40:22 ile karşılaştır.) Bu nedenle Mukaddes Kitabın, Yaratıcı’nın çevre kirlenmesine, savaşa ve hatta ölüme bile ne zaman ve nasıl son vereceği konusunda söylediği şeyleri incelemek için iyi bir nedene sahibiz. Sizi Mukaddes Kitapta bulunan, Yaratıcı’dan gelen bilgilerin tetkikini, bilginlerin uzaydaki hayat arayışını ciddi saydıkları kadar, ciddi saymaya teşvik ediyoruz.

[Sayfa 12’deki pasaj]

“Şimdi astronomik delillerin, bizi dünyanın başlangıcıyla ilgili olarak Mukaddes Kitabın görüş açısına götürdüğünü görüyoruz.”

[Sayfa 12’deki pasaj]

“Güneş sisteminin dışında hiç bir gezegen şimdiye kadar keşfedilmemiştir.”

[Sayfa 13’teki pasaj]

Mukaddes Kitabının ne söylediğini incelemek için iyi bir nedene sahibiz.

    Türkçe Yayınlar (1974-2025)
    Oturumu Kapat
    Oturum Aç
    • Türkçe
    • Paylaş
    • Tercihler
    • Copyright © 2025 Watch Tower Bible and Tract Society of PA
    • Kullanım Şartları
    • Gizlilik İlkesi
    • Privacy Settings
    • JW.ORG
    • Oturum Aç
    Paylaş