Watchtower ONLINE KÜTÜPHANE
Watchtower
ONLINE KÜTÜPHANE
Türkçe
  • KUTSAL KİTAP
  • YAYINLAR
  • İBADETLER
  • g95 Kasım s. 6-12
  • Nazizmin Kötülükleri Ortaya Serildi

Bu kısım için bir video yok.

Üzgünüz, video yüklenirken bir hata oluştu.

  • Nazizmin Kötülükleri Ortaya Serildi
  • Uyanış!—1995
  • Altbaşlıklar
  • Benzer Malzeme
  • Anlayış Başvurusu
  • Saldırı Başladı
  • Şahitlerin Azimli Tavırları
  • Şahitler Nazi Vahşetini Ortaya Seriyor
  • Kamplardaki Vahşet Ortaya Serildi
  • Şahitler Nazileri Düşkırıklığına Uğrattı
  • Barbarlığa Karşı Zafer
  • Bütünlüklerini Cesaretle Koruyanlar Nazi Zulmüne Karşı Zafer Kazanıyor
    Gözcü Kulesi Yehova’nın Gökteki Krallığını Duyurur—2001
  • Onların İmanına Bir Tanıklık
    Uyanış!—1996
  • Kiliseler Neden Sessiz Kaldı?
    Uyanış!—1995
  • Yehova’nın Sevgi Dolu İlgisine Güvendim
    Gözcü Kulesi Yehova’nın Gökteki Krallığını Duyurur—2004
Uyanış!—1995
g95 Kasım s. 6-12

Nazizmin Kötülükleri Ortaya Serildi

ALMANYA 1920’lerde, I. Dünya Savaşı’nda aldığı yenilginin izlerini silmeye çabalarken, Yehova’nın Şahitleri Mukaddes Kitaba dayalı yayınları muazzam sayılarda dağıtmakla meşguldü. Bu sadece Alman halkına teselli ve ümit vermekle kalmıyor, onları büyümekte olan militarizmin gücüne karşı da uyarıyordu. Şahitler, 1919 ile 1933 yılları arasında yaklaşık 15 milyon Alman ailenin her birine, kitaplardan, küçük kitaplardan ve dergilerden ortalama sekiz adet dağıttı.

Golden Age ve Consolation dergileri çoğunlukla militarizmle ilgili Almanya’daki gelişmelere dikkat çekti. Hitler’in iktidara gelmesinden üç yıldan fazla süre önce, The Golden Age dergisinin Almanca baskısı cesaretle şunları belirtti: “Nasyonal Sosyalizm . . . . doğrudan doğruya, insanın düşmanı olan İblis’in emrinde . . . . çalışan bir harekettir.”

Hitler’in yönetimi ele geçirmesinin arifesinde, 4 Ocak 1933 tarihli The Golden Age şöyle dedi: “Nasyonal Sosyalizm hareketi tehlikeli sarp bir kaya gibi su yüzüne çıkmaya başladı. Başlangıçta böylesine önemsiz, izlediği politika bu kadar aykırı olan bir siyasi partinin birkaç yıl içinde milli bir hükümet yapısını gölgede bırakacak boyutlara ulaşması inanılmaz gibi görünüyor. Bununla birlikte, Adolf Hitler ve onun nasyonal sosyalist partisi (Naziler) az rastlanır bir iş başardı.”

Anlayış Başvurusu

Hitler, 30 Ocak 1933’te Almanya’nın başbakanı oldu ve birkaç ay sonra, 4 Nisan 1933’te Yehova’nın Şahitlerinin Magdeburg’daki bürosuna el kondu. Bununla birlikte, bu emir 28 Nisan 1933’te iptal edildi ve bina geri verildi. Daha sonra neler olacaktı?

Hitler rejiminin belirgin düşmanlığına rağmen, Yehova’nın Şahitleri 25 Haziran 1933 tarihinde Almanya’nın Berlin şehrinde bir bölge toplantısı düzenledi. Yaklaşık 7.000 kişi biraraya geldi. Şahitler niyetlerini aleni olarak açıkladı: “Teşkilatımız hiçbir yönden siyasal nitelikte değildir. Sadece Yehova Tanrı’nın Sözünü insanlara öğretmek ve bunu engelleme olmadan yapmak konusunda ısrar ediyoruz.”

Böylece Yehova’nın Şahitleri kendileriyle ilgili durumu belirtmek üzere içten bir çaba gösterdi. Sonuç ne oldu?

Saldırı Başladı

Şahitlerin değişmez tarafsızlığı, ayrıca Tanrı’nın Gökteki Krallığına duydukları vefa Hitler hükümeti tarafından kabul edilemez bir şeydi. Naziler ideolojilerini desteklemeyi reddeden herhangi bir sesi hoş görme niyetinde değildi.

Berlin’deki bölge toplantısı biter bitmez, 28 Haziran 1933’te Naziler, Yehova’nın Şahitlerinin Magdeburg’daki bürosuna tekrar el koydu. Şahitlerin ibadetlerini dağıttılar ve bazılarını tutukladılar. Kısa süre sonra Şahitler işlerinden çıkarılmaya başlandı. Evlerine saldırıldı, dövüldüler ve tutuklandılar. 1934’ün başlarında Naziler, Şahitlerden Mukaddes Kitaba dayalı 65 ton yayın topladı ve bunları Magdeburg dışında yaktı.

Şahitlerin Azimli Tavırları

Bu ilk saldırılara rağmen, Yehova’nın Şahitleri kararlılığını korudu ve gördükleri zulmü ve haksızlığı açıkça kınadı. The Watchtower dergisinin 1 Kasım 1933 tarihli sayısı “Fear Them Not (Onlardan Korkma)” başlıklı makaleye yer verdi. Bu özellikle Alman Şahitler için hazırlanmıştı ve onları artan baskı karşısında cesur olmaya teşvik ediyordu.

Teşkilatın başkanı J. F. Rutherford, 9 Şubat 1934’te Hitler’e bir protesto mektubu göndererek şöyle dedi: “Bütün insanlara başarıyla karşı koyabilirsiniz, fakat Yehova Tanrı’ya başarıyla karşı koyamazsınız. . . . . Yehova Tanrı’nın ve O’nun tayin edilmiş Kralı İsa Mesih’in adıyla sizden, Almanya’daki Yehova’nın Şahitlerinin huzur içinde toplanmalarına ve bir engelleme olmaksızın Tanrı’ya tapınmalarına izin verilmesi için bütün memurlarınıza ve hükümet görevlilerine emir vermenizi talep ediyorum.”

Rutherford bununla ilgili son tarihin 24 Mart 1934 olduğunu belirtti. Bu tarihe kadar Alman Şahitlere serbestlik tanınmazsa, yapılan zulümle ilgili bilginin bütün Almanya’da ve dünyanın her yerinde yayımlanacağını söyledi. Rutherford’un talebine karşılık olarak Naziler saldırılarını artırdı ve yeni serbest bırakılmış olan birçok Yehova’nın Şahidini toplama kampına gönderdi. Böylece onlar, bu kampların ilk tutukluları arasında yer aldı.

Şahitler Nazi Vahşetini Ortaya Seriyor

Yehova’nın Şahitleri söz verdikleri gibi, Almanya’da uygulanan vahşeti ortaya sermeye başladı. Küre çapındaki Şahitler, Hitler hükümetine ardı kesilmeyen protestolar yağdırdı.

Yehova’nın Şahitlerinin Almanya’daki bütün cemaatleri 7 Ekim 1934’te biraraya gelerek, Hitler hükümetinin memurlarına gönderilen bir mektubu dinledi. Mektup şöyle diyordu: “Sizin kanununuz ile Tanrı’nın kanunu arasında doğrudan bir çatışma var . . . . Bu nedenle size bildiriyoruz ki, her ne pahasına olursa olsun biz Tanrı’nın emirlerine itaat edeceğiz, O’nun Sözünü incelemek üzere toplanacağız ve O’nun emrettiği gibi O’na tapınıp hizmet edeceğiz.”

Aynı gün Yehova’nın Şahitleri 49 farklı ülkede özel bir toplantıda biraraya gelerek Hitler’e şu telgrafı gönderdiler: “Yehova’nın Şahitlerine karşı acımasız davranışlarınız dünyadaki iyi insanları şaşırtıyor ve Tanrı’nın ismini aşağılıyor. Yehova’nın Şahitlerine daha fazla zulmetmekten kaçının; yoksa Tanrı sizi ve nasyonal partinizi mahvedecektir.”

Nazilerin karşılığı, neredeyse bu olayın hemen ardından zulümlerini çoğaltmak oldu. Hitler şöyle bağırdı: “Bu güruh Almanya’da yok edilecektir!” Fakat muhalefet yoğunlaştıkça bununla bağlantılı olarak Şahitlerin kararlılığı da pekişti.

The Golden Age, 1935’te Nazi rejiminin Engizisyon’u andıran işkence yöntemlerini ve casusluk sistemini ortaya serdi. Aynı zamanda, Hitler Gençliği örgütünün hedefinin Almanya’nın gençlerini Tanrı inancından arındırmak olduğunu açıkladı. Ertesi yıl ülke çapında yapılan bir Gestapo kampanyası binlerce Şahidin tutuklanmasıyla sonuçlandı. Kısa süre sonra, 12 Aralık 1936’da Şahitler buna kendi kampanyalarıyla cevap verdiler ve Yehova’nın Şahitlerine yapılan zulmü protesto eden bir kararın on binlerce kopyasını bütün Almanya’da dağıttılar.

Hâlâ serbest olan Şahitler 20 Haziran 1937’de zulüm hakkında çekinmeden birçok ayrıntı veren bir başka bildiri dağıttı. Burada, memurların isimleri veriliyordu; ayrıca tarih ve yerler belirtiliyordu. Gestapo, bu açığa vurma olayından ve Şahitlerin bunu başarmaktaki becerilerinden dolayı derinden sarsıldı.

Üçüncü Reich’in ortaya attığı muhteşem bin yıllık yönetimin görkemli hayaline kanmamaları için Alman halkını uyarmak üzere Şahitleri harekete geçiren şey komşu sevgisiydi. 1938’de yayımlanan Face the Facts (Gerçeklerle Yüzleşin) adlı küçük kitap şöyle diyordu: “Hakikati söylemeliyiz ve uyarmalıyız. Bu totaliter hükümeti . . . . Şeytan’ın üretip Tanrı’nın gökteki krallığının yerine geçirdiği bir şey olarak görüyoruz.” Yehova’nın Şahitleri Nazi gaddarlığının ilk hedefleri arasında yer alıyordu; fakat onlar, Yahudilere, Polonyalılara, sakatlara ve diğerlerine karşı uygulanan vahşeti de şiddetle kınıyordu.

Yehova’nın Şahitlerinin 1938’de Washington, Seattle’da (ABD) yaptıkları bir bölge toplantısında kabul edilen “Warning! (Uyarı!)” başlıklı kararda şunlar geçiyordu: “Radikal ve politik Faşist ve Nazi teşkilatları, yasadışı yollarla Avrupa’nın birçok ülkesinin denetimini ele geçirmiştir. . . . . Bütün halk sıkı bir denetim altında tutularak, bütün özgürlükleri ellerinden alınacak ve hepsi keyfi bir diktatörün yönetimine baş eğmek zorunda bırakılacak ve böylece eski Engizisyon tamamen canlandırılacak.”

Rutherford, Nazizm’in şeytani yapısı üzerine etkili konuşmalar vererek düzenli şekilde radyo yayını yaptı. Bu konuşmalar bütün dünyada tekrar yayımlandı ve dağıtılmak üzere milyonlarca kopyası basıldı. Ayrıca 2 Ekim 1938’de, “Fascism or Freedom” (Faşizm veya Özgürlük) başlıklı bir konuşma verdi ve Hitler’i çok açık ifadelerle kınadı.

Rutherford şunları ilan etti: “Almanya’nın halkı barışseverdir. Şeytan, temsilcisi Hitler’i, yani sağlıksız bir zihin yapısına sahip, zalim, şirret ve acımasız bir adamı başa geçirdi . . . . Yahudilere, bir zamanlar Yehova ile ahitte olan ve Yehova’nın ismini taşıyan kavim oldukları ve Mesih İsa bir Yahudi olduğu için acımasızca zulmediyor.”

Yehova’nın Şahitlerine karşı Nazi öfkesi yeni boyutlara ulaşırken, Şahitlerin kınamaları da giderek daha iğneleyici oluyordu. Consolation’ın 15 Mayıs 1940 tarihli sayısı şunları belirtti: “Hitler İblis’in öyle kusursuz bir çocuğudur ki, ondan çıkan konuşmalar ve kararlar, iyi yapılmış bir lağımdan akan su gibidir.”

Kamplardaki Vahşet Ortaya Serildi

Halkın çoğunluğu 1945’e kadar toplama kamplarının varlığından habersiz durumdayken, 1930’larda Yehova’nın Şahitlerinin yayınlarında bunların ayrıntılı tanıtımı yapılıyordu. Örneğin 1937’de Consolation, Dachau’da zehirli gazla yapılan deneylerden söz etti. Şahitlerin yayınları 1940 yılında 20 değişik kampın adını verdi ve buralardaki tüyler ürpertici koşulları anlattı.

Yehova’nın Şahitleri, toplama kamplarını neden bu kadar yakından tanıyordu? II. Dünya Savaşı’nın başladığı 1939 yılında kamplarda ve hapishanelerde zaten tutuklu durumda olan 6.000 Şahit vardı. Alman tarihçi Detlef Garbe, o sırada kamplardaki toplam nüfusun yüzde 5 ila 10’unu Şahitlerin oluşturduğunu tahmin ediyor!

Şahitler ve Soykırım konulu bir seminerde Garbe şunları belirtti: “Üçüncü Reich’in başlangıcında Yehova’nın Şahidi olduğunu kabul eden 25.000 kişiden 10.000’i çeşitli sürelerle hapsedildi. Bunlardan 2.000’den fazlası toplama kamplarına alındı. Bu, Yehova’nın Şahitlerinin, Yahudiler’i saymazsak, SS’lerden en kötü zulmü gören dinsel grup olduğu anlamına gelir.”

Consolation Haziran 1940’ta şunları söyledi: “Almanya Yıldırım Savaşına başladığında Polonya’da 3.500.000 Yahudi vardı . . . . ve eğer Batı dünyasına ulaşan haberler doğruysa onların yok edilmesi hızla sürüyor.” Consolation 1943’te şunları bildirdi: “Yunanlılar, Polonyalılar ve Sırplar gibi milletler tüm olarak ve sistematik şekilde imha ediliyor.” The Golden Age ve Consolation 1946’ya kadar 60 farklı hapishane ve toplama kampını tanıttı.

Şahitler Nazileri Düşkırıklığına Uğrattı

Naziler Yehova’nın Şahitlerinin yayınlarının basım ve dağıtımını durdurmaya çalıştılarsa da, Berlin’deki bir yetkili şunu kabul etti: “Almanya’da Mukaddes Kitap Tetkikçilerinin yayınlarının hâlâ basıldığı gizli yerleri bulmak çok zor; kimse isim veya adres taşımıyor ve kimse bir başkasını ele vermiyor.”

Çılgınca çaba göstermesine rağmen, Gestapo hiçbir zaman Almanya’daki Şahitlerin toplam sayısının yarısından fazlasını yakalayamadı. Nazilerin özenle çalışan titiz casusluk sisteminin uğradığı düşkırıklığını bir düşünün; bu küçük orduyu ele geçirip susturamadığı gibi, yayınların akışını da durduramadı. Yayınlar sokaklarda dağıtılıyordu, hatta toplama kamplarının dikenli tellerle dolu parmaklıklarından içeri sızıyordu!

Barbarlığa Karşı Zafer

İnsan iradesini kırmak konusunda uzman sayılan Naziler, Yehova’nın Şahitlerinin, İsa’nın takipçilerine özgü tarafsızlıklarını bozmaları için çılgınca çaba gösterdiler; fakat fena halde başarısızlığa uğradılar. The Theory and Practice of Hell adlı kitap şunları söyledi: “Kabul edilmelidir ki, psikolojik açıdan bakıldığında, SS’ler asla Yehova’nın Şahitlerinin ortaya koyduğu meydan okumayla başa çıkabilecek güçte değildi.”

Gerçekten, Tanrı’nın ruhuyla desteklenen Şahitler savaşı kazandı. İngiltere’deki Staffordshire Üniversitesi’nin rektörü olan tarihçi Christine King, bu savaştaki rakipleri şöyle tarif etti: “Bir taraf kocaman, güçlü ve görünüşte yenilmez gibi. Diğer taraf ise çok çok küçük, . . . . imanlarından başka hiçbir silahları yok . . . . Yehova’nın Şahitleri o muazzam Gestapo gücünü manevi olarak dize getirdi.”

Yehova’nın Şahitleri, Nazi dünyasıyla çevrili küçük bir huzur bölgesiydi. Yine de savaştılar ve kendi yöntemleriyle bir savaş kazandılar. Bu, Tanrılarına tapınma hakkını ellerinde tutma savaşı, komşularını sevme savaşı, hakikati söyleme savaşıydı.

[Sayfa 9’daki çerçeve]

Şahitler Kampların Varlığını Ortaya Serdi

AUSCHWITZ, Buchenwald, Dachau ve Sachsenhausen isimleri II. Dünya Savaşı sonrasına kadar çoğu kimse tarafından bilinmese de, The Golden Age ve Consolation okurları bunları çok iyi biliyordu. Yehova’nın Şahitleri ile ilgili haberler, büyük risk altında kamplardan dışarı sızdırılıp onların yayınlarında halkın bilgisine sunularak Nazi Rejiminin canice niyetlerini açığa vuruyordu.

The Golden Age, 1933’te, Almanya’da toplama kamplarının varlığı ile ilgili birçok haberden ilkini yayımladı. Yehova’nın Şahitleri 1938’de, Fransızca, Almanca ve Lehçe Crusade Against Christianity (Hıristiyanlığa Karşı Haçlı Seferi) isimli kitabı yayımladılar. Bu kitap, Nazilerin Şahitlere yaptığı acımasız saldırıları titizlikle belgeliyor, Sachsenhausen ve Esterwegen toplama kamplarının şemalarını içeriyordu.

Nobel ödüllü Dr. Thomas Mann şunları yazdı: “Kitabınızı ve ürkütücü belgeleri en derin duygularımla okudum. İnsan soysuzlaşmasını ve iğrenç gaddarlığı gösteren bu kayıtlara göz gezdirirken yüreğimi dolduran nefret ve tiksinti karışımı duyguları size tarif edemem. . . . . Sessiz kalmak sadece dünyanın ahlaksal umursamazlığına hizmet etmiş olacaktı . . . . Bu kitabı yayımlayarak ve bu bilgileri açığa çıkararak üzerinize düşeni yapmış oldunuz.”—İtalikler tarafımızdandır.

[Sayfa 10’daki çerçeve]

Kamplardaki İlk Tutuklular Arasında Şahitler

FRANSA’NIN eski başkanı Charles de Gaulle’ün yeğeni olan Madame Geneviève de Gaulle, Fransız Direniş Örgütü üyesiydi. Yakalanıp daha sonra 1944’te Ravensbrück toplama kampına hapsedildiği sırada Yehova’nın Şahitleri ile karşılaştı. Madame de Gaulle, II. Dünya Savaşından sonra bütün İsviçre’de konuşmalar verdi ve sık sık Şahitlerin ahlaksal bütünlüğü ve cesaretinden söz etti. 20 Mayıs 1994’te bir söyleşi sırasında onlar hakkında şunu söyledi:

“Onlar kamplardaki ilk tutuklular arasındaydı. Birçoğu zaten ölmüştü. . . . Onları ayırt edici rozetlerinden tanıyorduk. . . . İnançları hakkında konuşmaları veya herhangi bir dinsel kitaba sahip olmaları kesinlikle yasaklanmıştı; bu özellikle Mukaddes Kitap için geçerliydi çünkü o, en kışkırtıcı kitap olarak görülüyordu. . . . üzerinde Mukaddes Kitabın birkaç sayfası bulunduğu için idam edilen [Yehova’nın Şahitlerinden] birini tanıyorum ve bana anlatılan başkaları da var. . . .

Onlarda en hayran olduğum nokta ise, istedikleri zaman sadece imanlarından vazgeçme belgesini imzalayarak oradan ayrılabilecek olmalarıydı. Sonuç olarak, o kadar zayıf ve yıpranmış görünen bu kadınlar, iktidara ve hizmetlerindeki bütün araçlara sahip SS’lerden daha güçlüydü. [Yehova’nın Şahitleri] güçlüydü ve hiç kimse onların irade gücünü yenemezdi.”

[Sayfa 11’deki çerçeve]

Kamplardaki Şahitlerin Tutumu

HÜCRE arkadaşı, baraka arkadaşı, kamp arkadaşı olan komşularına duydukları sevgi nedeniyle Şahitler, sadece ruhi gıdalarını değil, fiziksel gıda olarak da neleri varsa paylaştılar.

Buchenwald toplama kampından sağ olarak çıkan bir Yahudi şunları açıkladı: “Orada Bibelforscher (Mukaddes Kitap Tetkikçileri) ile karşılaştım. Devamlı olarak inançları hakkında konuşuyorlardı. Aslında hiçbir şey onların Tanrıları hakkında konuşmasını durduramazdı. Diğer mahpuslara karşı çok yardımseverdiler. Yapılan program 10 Kasım 1938’de çok büyük sayıda Yahudiyi kampa gönderdiğinde, gardiyanların onlara verdiği isme göre ‘Jehovah’s schwein (Yehova’nın domuzları)’ dolaşarak kendi tayınlarını yaşlılar ve açlıktan ölmek üzere olan Yahudilerle paylaştı ve kendileri bazen dört gün aç kaldı.”

Benzer şekilde, Lichtenburg kampında tutuklu kalan bir Yahudi kadın, Şahitler hakkında şunları söyledi: “Onlar kötü koşullarına sabırla dayanan yürekli insanlardı. Yahudi olmayan mahpusların bizimle konuşması yasak olduğu halde, o kadınlar bu düzenlemeye asla uymadı. Sanki onların ailesindenmişiz gibi bizim için dua ettiler ve bize dayanmamız için yalvardılar.”

[Sayfa 12’deki çerçeve]

Soykırımı İnkâr Etme Çabaları Önceden Tahmin Edildi

CONSOLATION, 26 Eylül 1945 tarihli sayısında, gelecekte tarihi değiştirmek ve neler olduğunu inkâr etmek üzere girişimlerde bulunulabileceğini belirtti. “Nazizm Harap Edildi Mi?” makalesinde şunlar söylendi:

“Propagandacılar insanların olanları kısa sürede unutacağını düşünüyor. Onların niyeti, suç belgesi sicillerinin üzeri örtülmüşken kendilerini modern velinimetler olarak göstererek tarihi silmektir.”

Bu dergi şu anlam dolu uyarıyı yaptı: “Yehova Armagedon savaşını başlatana dek, Nazizm o iğrenç yüzünü göstermeye devam edecek.”

[Sayfa 11’deki şemalar]

(Ayrıntılı bilgi için yayına bakın)

Toplama kamplarının bu şemaları Şahitlerin 1937’deki yayınlarında çıktı

[Sayfa 7’deki resim]

Yehova’nın Şahitlerinin Magdeburg’daki bürosunda çalışan 150 kişi, yıl 1931

[Sayfa 8’deki resimler]

Yehova’nın Şahitlerinin yayınları Nazizm ile kilisenin yaptığı işbirliğini açığa vurdu

    Türkçe Yayınlar (1974-2026)
    Oturumu Kapat
    Oturum Aç
    • Türkçe
    • Paylaş
    • Tercihler
    • Copyright © 2025 Watch Tower Bible and Tract Society of PA
    • Kullanım Şartları
    • Gizlilik İlkesi
    • Privacy Settings
    • JW.ORG
    • Oturum Aç
    Paylaş