Watchtower ONLINE KÜTÜPHANE
Watchtower
ONLINE KÜTÜPHANE
Türkçe
  • KUTSAL KİTAP
  • YAYINLAR
  • İBADETLER
  • g96 Ağustos s. 4-7
  • Kalıcı Barışı Kim Getirebilir?

Bu kısım için bir video yok.

Üzgünüz, video yüklenirken bir hata oluştu.

  • Kalıcı Barışı Kim Getirebilir?
  • Uyanış!—1996
  • Altbaşlıklar
  • Benzer Malzeme
  • Harcamalar
  • Uluslararası Silah Ticareti
  • Nükleer Tehdit Bitmedi
  • Silahsızlanma ve Barış
  • Etnik Çekişmeler Artıyor
  • Ufukta Beliren Sorunlar
  • Kutsal Kitap Nükleer Savaş Hakkında Ne Der?
    Ek Konular
  • Barış ve Güvenlik İhtiyacı
    Gözcü Kulesi Yehova’nın Gökteki Krallığını Duyurur—1986 (Dinsel Seri 61-72)
  • Nükleer Silahlara Bir Son—Nasıl?
    Uyanış!—1989 (Bilimsel Seri 29-32)
  • İnsanlar Çözüm Arıyor
    Uyanış!—1989 (Bilimsel Seri 29-32)
Daha Fazla
Uyanış!—1996
g96 Ağustos s. 4-7

Kalıcı Barışı Kim Getirebilir?

“Kılıçlarını saban demirleri ve mızraklarını bağcı bıçakları yapacaklar; millet millete karşı kılıç kaldırmayacak ve artık cengi öğrenmeyecekler.”

YUKARIDAKİ sözler Mukaddes Kitapta İşaya 2 bap 4 ayetinde bulunur. Birleşmiş Milletler Kalkınma Programınca (UNDP) yayımlanan 1994 İnsan Kalkınma Raporu bu ayetten alıntı yapıp şunları ekledi: “[1990’da] Soğuk Savaşın sona ermesiyle bu peygamberliğin gerçekleşme zamanı gelmiş gibi görünüyordu. Ama bu şimdiye dek bir türlü yaklaşılamayan bir umut oldu.”

Harcamalar

Barış umutlarını zayıflatan etkenlerden biri, uluslararası politik iklimdeki değişikliğin beraberinde askeri harcamalarda büyük bir azalma getirmemesidir. Birtakım kesintiler yapıldığı doğrudur. BM’nin hesaplarına göre, küre çapındaki askeri harcamalar, 1987’de 995 milyar dolarla doruğa çıkmışken, 1992’de 815 milyar dolara düşmüştür. Yine de 815 milyar dolar çok büyük bir miktardır. Bu neredeyse dünya nüfusunun yarısının toplam gelirine eşittir!

Diğer bir etkense, askeri gücün güvenlik sağladığı görüşüdür; bu görüş silahsızlanmayı engellemektedir. Böylece, soğuk savaşın bitmesine karşın, sanayileşmiş ülkelerde birçokları ulusal güvenlik harcamalarının yüksek düzeyde kalması gerektiğini savunuyor. James Woolsey ABD Merkezi Haberalma Örgütü’nün müdürüyken 1993 şubatında yapılan Ulusal Kongrede şunları dedi: “Büyük bir ejderhanın [Sovyetler Birliğinin] hakkından geldik, fakat şimdi insanı hayrete düşürecek çeşitte zehirli yılanlarla dolu bir cangılda yaşıyoruz.”

Gelişmekte olan ülkelerde de, büyük askeri harcamaların gerekçesi olarak, bunların olası ejderhalar ve zehirli yılanlar olarak algılanan ülkelerin saldırılarına karşı caydırıcı nitelikte olması gösteriliyor.” UNDP raporu şu gerçeği açıkladı: “Gelişmekte olan ülkelerde, kişilerin toplumsal ihmal (kötü beslenme ve önlenebilir hastalıklar) nedeniyle ölme olasılığı, dış kaynaklı bir saldırıda ölme olasılığından 33 kat daha fazladır. Yine de, ortalama olarak 20 askere bir doktor düşmektedir.”

Uluslararası Silah Ticareti

Soğuk Savaş boyunca, iki süper güç ittifaklarını sağlamlaştırmak, askeri üsler kazanmak ve gücünü korumak için müttefiklerine silah sattı. Birçok ulusun ordusu giderek güçlendi. Örneğin, şu anda sahip olduğu savaş tankı sayısı 1.000’den fazla olan 33 ülke var.

Soğuk Savaş artık sona erdiğinden, silah satışını haklı kılan politik ve stratejik gerekçeler azaldı. Buna rağmen, ekonomik dürtüler gücünü koruyor. Bu işte çok para var! Böylece, silaha iç talep azalınca, silah üreticileri, hükümetlerini iş alanlarını koruyup ekonomiyi sağlıklı tutmanın dış ülkelere silah satmakla mümkün olacağına ikna ettiler.

World Watch dergisi şu yorumu yapıyor: “Süper güçlerin, bir yandan büyük nükleer füzelerini geri çekerken, diğer yandan da harıl harıl, neredeyse her alıcıya kendi konvansiyonel bomba ve silahlarını satma yolları aramaları büyük bir çelişkidir.” Stockholm Uluslararası Barış Araştırma Enstitüsü’ne göre, 1988’den 1992’ye kadar uluslararası piyasada satılan konvansiyonel silahların değeri 151 milyar dolardı. En büyük ihracatçı Amerika Birleşik Devletleriydi, onu eski Sovyetler Birliğindeki ülkeler izledi.

Nükleer Tehdit Bitmedi

Nükleer tehdit hakkında ne diyebiliriz? Amerika Birleşik Devletleri ve Sovyetler Birliği (ya da ardılı olan devletler) hem 1987’de Orta Menzilli Nükleer Füzeler Antlaşmasını hem de biri 1991, diğeri 1993’te olmak üzere iki ayrı Stratejik Silahların Azaltılması Antlaşmasını (START) imzaladılar.

START antlaşmaları karada konuşlandırılmış, birden fazla savaş başlığı taşıyan füzelerin sökülmesini ve 2003 yılına kadar tüm gönderme sistemlerindeki nükleer savaş başlıklarının yaklaşık dörtte üçünün kullanımdan kaldırılmasını öngörüyor. Fakat nükleer bir III. Dünya Savaşı tehdidi azalmışsa da, geride dünyadaki tüm yaşamı birkaç kez yok edebilecek güçteki büyük nükleer silah depoları kaldı.

Bu silahların sökülmesi nükleer madde hırsızlığına yeni fırsatlar yaratmaktadır. Örneğin, Rusya yılda yaklaşık 2000 adet savaş başlığı söküp depoluyor ve bunlardan geriye kapsül denen yumruk büyüklüğünde plutonyum küreleri kalıyor. Büyük harcamalar ve teknoloji sayesinde yapılabilen bir savaş başlığı kapsülü nükleer bombanın ana bileşenidir. Kapsüller genelde radyoaktiviteyi engelleyen bir çelik tabakayla kaplandığından, bir hırsız bunlardan birini korkmadan ceketinin cebinde taşıyarak götürebilir. Eline hazır bir kapsül geçen bir terörist, onu çevresine bir ateşleme sistemi kurup korkunç güçlü bir bombaya dönüştürebilir.

Diğer bir endişe konusu, nükleer silahların giderek daha çok ülkeye yayılmasıdır. Beş ülke, yani ABD, Çin, Fransa, İngiltere ve Rusya nükleer güçler olarak tanınıyor ve diğer bazı ülkelerin de nükleer silahları hızla kurup kullanabilecek yetenekte oldukları düşünülüyor.

Giderek daha çok ulusun nükleer silahlara sahip olması, günün birinde bunların kullanılma olasılığını artırıyor. İnsanlar bu korkunç silahların kullanılmasından boşuna korkmuyorlar. The Transformation of War kitabının belirttiği gibi, nükleer silahların “gücü o denli büyüktür ki, konvansiyonel silahlar bunların yanında önemsiz kalır.”

Silahsızlanma ve Barış

Acaba uluslar ileri teknoloji ürünü yıkıcı silahlarını tümüyle ortadan kaldırsaydı ne olurdu? Barış dolu bir dünya garantilenir miydi? Kesinlikle hayır. Askeri tarihçi John Keegan şu gözlemde bulunuyor: “9 Ağustos 1945’ten bu yana kimse nükleer silahlarla öldürülmedi. O tarihten bu yana savaşlarda 50.000.000 kişi öldü ve bunların çoğu, aynı dönemde dünyada yaygınlaşan transistörlü radyolardan ve kuru pillerden pek de pahalıya mal olmayan, ucuz, seri şekilde üretilen silahlar ve küçük kalibreli mermilerle katledildi.”

Düşük teknoloji ürünü silahların kullanımının son örneği Ruanda’daki katliamdır. The World Book Encyclopedia (1994) bu ülke hakkında şunları diyor: “Halkının çoğu Roma Katoliktir. . . . . İlk ve orta dereceli okulların çoğunu Roma Katolik Kilisesi ve diğer Hıristiyan kiliseleri yönetir.” Buna rağmen, Ruanda’da yarım milyon kişi palalı insanlarca öldürüldü. Açıkçası, dünyaya barışın gelmesi için konvansiyonel ve nükleer silahların azaltılmasından daha fazlası gerekiyor. Aynı zamanda, dünya dinlerinin sağladığı öğretimden de farklı bir şeye ihtiyaç var.

Etnik Çekişmeler Artıyor

BM mülteciler yüksek komiseri Sadako Ogata kısa bir süre önce şunları dedi: “Soğuk Savaşın hemen ardından tüm sorunların çözüleceğini sandık. Soğuk Savaşın başka bir yönü olduğunu, yani süper güçlerin kendi etki alanları içinde düzeni sağladığını ya da baskıyla sağlattığını kavrayamadık. . . . Şimdi Soğuk Savaş sonrası dönemde ise, rafa kaldırılmış olan daha geleneksel nitelikte, belki de I. Dünya Savaşı öncesiyle aynı türden etnik çatışmaların patlak verdiğini görmekteyiz.”

Pulitzer ödülünü kazanan tarihçi ve yazar Arthur Schlesinger aynı noktaya işaret ediyor: “Bir nefret dizisi diğerinin yerini alıyor. Doğu Avrupa’da ve eski Sovyetler Birliğinde ideolojik baskının demir pençesinin kalkması, o güne dek bastırılmış olan, tarihte ve belleklerde iyice kökleşmiş etnik, milliyetçi, dinsel ve dilsel düşmanlıklara serbestlik tanıdı. . . . . Yirminci yüzyıl ideolojilerin çarpıştığı yüzyıl olduysa, 21. yüzyıl da etnik grupların çarpıştığı yüzyıl olarak başlayacak.”

Birleşmiş Milletlerin yaptığı hesaba göre, 1989 ila 1992 yıllarında 82 silahlı çatışma oldu; bunların çoğu gelişmekte olan ülkelerde gerçekleşti. 1993’te 42 ülke büyük çatışmalara tanık oldu ve 37 ülkede siyasal şiddet olayları yaşandı. Bu arada bütçesi son sınırına dayanan Birleşmiş Milletler, yalnızca 17 operasyona girişti ve bu operasyonlarda barışı sağlama yönünde fazla başarı gösteremedi. İnsanlığın barışçı bir dünyayı başka yerde araması gerektiği açıktır.

Ufukta Beliren Sorunlar

Giderek daha çok insan, geleceğe iyimser bakmak yerine, kötü şeylerin yaklaşmakta olduğuna ilişkin önsezisini dile getiriyor. Şubat 1994 tarihli The Atlantic Monthly dergisinin kapağı gelecek onyıllar üstüne yürütülen tahminleri şöyle özetliyor: “Uluslar çevresel ve toplumsal felaketlerden kaçan sığınmacı akınları altında çöküyor. . . . . Azalan kaynaklar ve özellikle su yüzünden savaşlar yapılıyor, silahlı durumdaki vatansız yağmacı gruplar seçkinlerin özel güvenlik güçleriyle çatıştıkça, savaşlar suç eylemleriyle birlikte sürüp gidiyor.”

Acaba bunlar kalıcı barışa erişilemeyeceği anlamına mı gelir? Hiç de değil! Gelecek makale, ileriye neden güvenle bakabileceğimizi gösterecek.

[Sayfa 5’teki çerçeve]

Din—Barış Gücü mü?

Uluslar savaşa gittiğinde, dünya dinleri barış ve kardeşlik öğretilerini bir kenara atarlar. İngiliz ordusu tuğgenerali Frank P. Crozier I. Dünya Savaşı sırasındaki durumla ilgili şunu söyledi: “Hıristiyan kiliseleri kan dökme tutkusunu destekleyenlerin başında gelir, biz onlardan bu yönde bol bol yararlandık.”

Dinin savaşlarda oynadığı rol yüzyıllar boyunca hep aynıydı. Katolik tarihçi E. I. Watkin şu itirafta bulundu: “Kabullenmesi acı da olsa, bizler, piskoposların sahte bir din ve ahlak eğitimi veya dürüst olmayan bir vefa uğruna ülkelerindeki hükümetlerin çıkardığı bütün savaşları tutarlı biçimde destekledikleri şeklindeki tarihsel gerçeği yalanlayamayız ya da görmezlikten gelemeyiz.” Vancouver (Kanada) Sun gazetesinin başmakalesinde şunlar belirtildi: “Kilisenin bayrağın peşine düşmesi belki tüm teşkilatlanmış dinlere özgü bir zayıflıktır. . . . . Tanrı’nın kendileriyle birlikte olduğu her iki tarafça iddia edilmeksizin sürdürülmüş hangi savaş var?”

Açıkça görüldüğü gibi, dünya dinleri barış gücü olacakları yerde—Ruanda’daki katliamın etkileyici şekilde ortaya koyduğu gibi—savaşları ve öldürmeyi desteklediler.

[Sayfa 6’daki çerçeve]

Savaşın Anlamsızlığı

Ülkesi dışında muhabirlik yapan Webb Miller 1936 yılında yayımlanan I Found No Peace (Barış Bulamadım) adlı kitapta şunları yazdı: “Bütün taşkın edepsizliği ve anlamsızlığıyla [I. Dünya Savaşının] o feci dehşetinin, bende böyle bir etkiyi ancak bitiminden tam sekiz yıl sonra yapmış olması ne tuhaf.” Miller, 1.050.000 askerin öldüğünü ileri sürdüğü Verdun savaş alanını o yıl yeniden ziyaret etmişti.

Miller şöyle yazdı: “Savaş sırasında herkesle beraber ben de kandırıldım. Dünya Savaşının tek başarısı yeni savaşlara yol açması oldu. Sekiz buçuk milyon erkek boşu boşuna öldü, on milyonlarca kişi tarifsiz dehşetler yaşadı ve yüz milyonlarca kişi acı ve yokluk çekip mutsuz oldu. Ve tüm bunlar çok büyük bir yanılgı yüzünden oldu.”

Bu kitabın yayımlanmasından 3 yıl sonra II. Dünya Savaşı başladı. The Washington Post şunları kaydetti: “20. yüzyılımızın savaşları hem askerlere hem de sivillere karşı açılan ‘topyekün savaşlardır.’ . . . . Geçmiş yüzyılların barbar savaşları bunlarla karşılaştırıldığında sokak kavgaları sayılır.” Bir yetkilinin tahminine göre, 1914’ten bu yana savaşlarda ve iç ayaklanmalarda 197 milyon kişi öldü.

Ne yazık ki, insanların bütün bu savaşları ve ayaklanmaları barış ya da mutluluk getirmedi. The Washington Post’un dediği gibi, “yüzyılımızdaki hiçbir politik ya da ekonomik sistem milyonlarca huzursuz insanı şu ana dek yatıştıramadı ve doyum vermedi.”

[Sayfa 7’deki resim]

Bu anne, Ruanda’da çoğu kendi dininden olan kişilerce katledilen yüz binlerce insandan biridir

[Tanıtım notu]

Albert Facelly/Sipa Press

    Türkçe Yayınlar (1974-2026)
    Oturumu Kapat
    Oturum Aç
    • Türkçe
    • Paylaş
    • Tercihler
    • Copyright © 2025 Watch Tower Bible and Tract Society of PA
    • Kullanım Şartları
    • Gizlilik İlkesi
    • Privacy Settings
    • JW.ORG
    • Oturum Aç
    Paylaş