Watchtower ONLINE KÜTÜPHANE
Watchtower
ONLINE KÜTÜPHANE
Türkçe
  • KUTSAL KİTAP
  • YAYINLAR
  • İBADETLER
  • g96 Ağustos s. 12-18
  • Komünist Bir Ülkede Tanrı’ya İmanın Yönlendirmesi Altında

Bu kısım için bir video yok.

Üzgünüz, video yüklenirken bir hata oluştu.

  • Komünist Bir Ülkede Tanrı’ya İmanın Yönlendirmesi Altında
  • Uyanış!—1996
  • Altbaşlıklar
  • Benzer Malzeme
  • Tanrı’ya İnanmaya Başlıyorum
  • Arayışım Ödüllendiriliyor
  • Karşı Karşıya Geldiğim Kararlar
  • Bir Bilim Adamı Görüşlerini Değiştiriyor
  • Yasak Altında Vaaz Etmek
  • Terbiyeye Boyun Eğmek
  • Harikulade Bereketler
  • ‘Pelteklerin Dili Açıkça Söylemekte Tez Olacak’
    Uyanış!—1996
  • Tanrı’nın Yönetiminden Yana Kesin Bir Tavır Aldık
    Gözcü Kulesi Yehova’nın Gökteki Krallığını Duyurur—2004
  • Kutsal Kitap Hayatları Değiştirir
    Gözcü Kulesi Yehova’nın Gökteki Krallığını Duyurur—2012
  • Kutsal Kitap Hayatları Değiştirir
    Gözcü Kulesi Yehova’nın Gökteki Krallığını Duyurur—2012
Uyanış!—1996
g96 Ağustos s. 12-18

Komünist Bir Ülkede Tanrı’ya İmanın Yönlendirmesi Altında

ONDREJ KADLEC TARAFINDAN ANLATILDI

DOĞDUĞUM kent olan Prag’da (Çekoslovakya) turistik bir geziye rehberlik ediyordum; 1966 yılının yazıydı. Yeni inancım hakkında duyduğum şevkle, gruba kentimizin görkemli kiliselerini ve tapınaklarını gösterirken, Tanrı hakkında konuştum.

Amerikalı bir ekonomi profesörü bana, “Yehova’nın bir Şahidi misiniz?” diye sordu.

“Hayır,” diye yanıtladım. “Yehova’nın Şahitlerini hiç duymadım. Ben Roma Katoliğim.”

Tanrı’ya İnanmaya Başlıyorum

Eğitim, politika ve tıp alanlarında tanınmış kişiler olan ana-babam tarafından yetiştirildim. 1944’te doğdum, bir yıl sonra II. Dünya Savaşı bitti; bundan kısa bir süre sonra babam Komünist oldu. Aslında, Komünist reformcular hareketinin kurucularından biriydi; 1966’da Prag’da bulunan İktisadi Bilimler Üniversitesinin rektörü oldu. Birkaç yıl sonra, o sırada hem Komünist hem de ateist bir ülke durumuna gelen Çekoslovakya’nın eğitim bakanı oldu.

Annem her konuda dürüst, yetenekli bir kadındı. Ülke çapında en iyi göz cerrahı olduğu söylenirdi. Bununla birlikte, yoksulları ücretsiz tedavi ederdi. Şöyle derdi: “Bir insana emanet edilen her yetenek, toplumun ve ulusun yararına kullanılmalı.” Doğduğumda, çalıştığı klinikte olabilmek için doğum izni bile almamış.

Eğitim konusunda benden üstün başarı beklendi. Babam şöyle sorardı: “Senden iyisi var mı?” Eğitim alanında üstün başarım nedeniyle sık sık ödüller aldığım için, rekabetten hoşlanmaya başladım. Rusça, İngilizce ve Almanca öğrenip Komünist dünyasında ve dışında uzun yolculuklar yaptım. Dinsel kavramları saçma batıl inançlar olarak çürütmekten zevk duyardım. Ateizmi tamamen benimsediysem de, onun siyasal eylem ve hareketlere uygulanış tarzından nefret etmeye başladım.

1965 yılında, 21 yaşındayken İngiltere’ye yaptığım yolculuğun üzerimde çok kalıcı bir etkisi oldu. Üstün bir Varlığa duydukları imanı içtenlikle ve mantıksal olarak savunan insanlarla tanıştım. Prag’a döndükten sonra, Katolik bir arkadaşım şu öneride bulundu: “Hıristiyanlık hakkında okuma. Mukaddes Kitabı oku.” Ben de bunu yaptım. Kitabı üç ayda bitirdim.

Mukaddes Kitap yazarlarının mesajlarını sunuş tarzı beni etkiledi. Açık sözlüydüler ve özeleştiri yapabiliyorlardı. Sözünü ettikleri muhteşem geleceği, ancak kişiliği olan bir Tanrı’nın tasarlayıp gerçekleştirebileceğine inanmaya başladım.

Mukaddes Kitabı kişisel olarak aylarca okuyup uzun uzun düşündükten sonra, kendimi babamın ve arkadaşlarımın karşısına çıkmaya hazır hissettim. Yeni inancım konusunda beni sorguya çekeceklerini biliyordum. Daha sonra, başkalarına dinimi benimsetmeye gayret eden bir vaiz oldum. Etrafımdaki herkes—başta söz edilen Amerikalı profesör gibi—vaazıma muhatap olurdu. Herkesin inancımı fark etmesi için yatağımın arkasındaki duvara bir haç bile astım.

Ancak annem, coşkulu bir Komünist olan babama çok benzediğim için Hıristiyan olmamın biraz zor olduğunu söyleyerek itiraz etti. Yine de direndim. Mukaddes Kitabı ikinci ve üçüncü kez okudum. O zaman daha fazla ilerlemek için rehberliğe ihtiyacım olduğunu fark ettim.

Arayışım Ödüllendiriliyor

Roma Katolik Kilisesiyle bağlantı kurdum. Genç bir papazın en önemli uğraşı, bana kilise öğretilerini öğretmekti; hepsini kabul ettim. Sonra, 1966’da vaftiz edildim; bu babam için bir utançtı. Bana su serptikten sonra, papaz Mukaddes Kitabı okumamı önerdi, fakat şöyle ekledi: “Papa zaten evrim kuramını benimsedi, onun için fazla endişelenme; buğdayı delicelerden ayıracağız.” Bana iman aşılayan kitaba kuşkuyla bakılması beni hayrete düşürdü.

O sırada, 1966’nın sonbaharında, Katolik bir aileden gelen bir arkadaşla konuşup inançlarımı ona anlattım. O da Mukaddes Kitabı biliyordu, bana Armagedon’dan söz etti. (Vahiy 16:16) Yehova’nın Şahitleriyle temas halinde olduğunu söyledi; bu ismi ilk olarak birkaç ay önce, rehberlik yaptığım turistik gezi sırasında duymuştum. Bense, onun grubunu, güçlü, zengin, kalabalık Roma Katolik Kilisesinin karşısında önemsiz gördüm.

Daha sonraki sohbetlerimizde, çok önemli üç konuyu inceledik. Birincisi, Roma Katolik Kilisesi ilk yüzyıldaki Hıristiyanlığın mirasçısı mıdır? İkincisi, hangisi en büyük otorite olarak görülmeli, kilisem mi, yoksa Mukaddes Kitap mı? Ve üçüncüsü, hangisi doğru, Mukaddes Kitaptaki yaratılış kaydı mı, evrim kuramı mı?

Mukaddes Kitap hepimizin inancının temeli olduğu için, arkadaşımın beni Katolik Kilisesinin öğretilerinin ilk Hıristiyanlığınkinden çok farklı olduğu konusunda ikna etmesi zor olmadı. Örneğin, Katolik kaynakların bile, önemli bir kilise öğretisi olan Üçlüğün İsa Mesih’in ve resullerin öğretilerine dayanmadığını kabul ettiklerini öğrendim.

Bu bizi, bağlantılı bir konuya, en büyük otoritemizin kim olması gerektiği sorusuna getirdi. Ben St. Avgustin’in sözüne değindim: “Roma locuta est; causa finita est,” yani “Roma konuştu; konu kapanmıştır.” Fakat arkadaşım, Tanrı’nın Sözü olan Mukaddes Kitabın üstün otoritemiz olması gerektiğini savundu. Resul Pavlus’un şu sözlerine katılmak zorundaydım: “Allah hak, ve her insan yalancı olsun.”—Romalılar 3:4.

Sonunda, arkadaşım bana Evolution Versus the New World (Yeni Dünyaya Karşı Evrim) başlıklı daktiloyla yazılmış, yıpranmış bir metin verdi. Yehova’nın Şahitleri 1940’ların sonuna doğru Çekoslovakya’da yasaklandıkları için, yayınlarının kopyalarını verecekleri kişiler konusunda çok dikkatli davranırlardı. Bu kitapçığı okuduktan sonra, hakikati içerdiğini anladım. Arkadaşım benimle bir Mukaddes Kitap tetkikine başladı. “Allah Hak Olsun” adlı Mukaddes Kitabı destekleyen yayının birkaç sayfasını bana ödünç verirdi ve bu sayfaları birlikte ele alırdık.

Bu sohbetlere başlamamızdan kısa bir süre sonra, 1966’nın Noel bayramı sırasında bazı arkadaşlar beni ziyaret etmek için Batı Almanya’dan Prag’a geldi. Sohbetlerimizden birinde, Hıristiyanların ikiyüzlü savaş kışkırtıcıları olduklarını söyleyerek alay ettiler. Şöyle dediler: “NATO ülkelerinin askerleri olarak, Komünist Varşova Paktı ülkesinde yaşayan ve Hıristiyan olduğunu söyleyen seninle savaşabiliriz.” Şu sonucu çıkardılar: “Alaycı olmak, ikiyüzlü olmaktan iyidir.” Haklı olabileceklerini düşündüm. Dolayısıyla, bir sonraki Mukaddes Kitap tetkikimde, arkadaşıma İsa’nın hakiki takipçilerinin savaş konusunu nasıl ele aldıklarını sordum.

Karşı Karşıya Geldiğim Kararlar

Arkadaşımın yaptığı net açıklama beni şaşkına çevirdi. ‘Kılıçları saban demirleri haline getirmekle’ ilgili Mukaddes Kitap öğretisine uymam, yaşamımı ve hedeflediğim kariyeri büyük ölçüde değiştirecekti. (İşaya 2:4) Beş ay sonra tıp fakültesinden mezun olacaktım ve ardından belki bir süre zorunlu bir hizmet yerine getirmem talep edilecekti. Ne yapacaktım? Şaşkındım. Bu yüzden Tanrı’ya dua ettim.

Günlerce enine boyuna düşündüm, İsa’nın hakiki takipçilerinin barış adamları olma talebine uymamak için bir bahane bulamadım. Üniversiteden mezun olduktan sonra, vicdani nedenlerden hüküm giyene kadar bir hastanede çalışmaya karar verdim. Fakat sonra, Mukaddes Kitabın kandan çekinmekle ilgili sözlerini öğrendim. İşimin kan nakli yapmayı kapsayabileceğini fark edince hastanedeki işi bırakmaya karar verdim. (Resullerin İşleri 15:19, 20, 28, 29) Bu karar sonucunda adım geniş bir çevrede kötüye çıktı.

Siyasi kariyerini kasten mahvetmeye çalışan bir baş belası olmadığımdan emin olduktan sonra, babam devreye girip zorunlu hizmetimi bir yıl erteletti. O 1967 yazı benim için zor geçti. Durumumu bir düşünün: Mukaddes Kitabı tetkik etmeye yeni başlamıştım; şimdiye kadar bağlantı kurduğum tek Şahit, tetkikimi idare eden kişiydi ve yaz boyunca yoktu. Kişisel tetkik yapmam için sadece “Allah Hak Olsun” kitabının birkaç bölümünü bırakmıştı. Bunlar ve Mukaddes Kitap, ruhi rehberlik için sahip olduğum tek kaynaktı.

Daha sonra başka Şahitlerle tanıştım ve 8 Mart 1968’de Yehova Tanrı’ya vakfımı su vaftiziyle sembolize ettim. Bir yıl sonra, İngiltere’deki Oxford Üniversitesinde iki yıllık bir lisansüstü öğrenim programına katılmak üzere teklif aldım. Bazıları, Şahitlerin yasak altında olmadıkları bir ülkede ruhen ilerleyebileceğim için teklifi kabul edip İngiltere’ye gitmemi önerdiler. Aynı zamanda, iyi bir mesleki kariyer için hazırlık yapabilecektim. Oysa, İsa’nın takipçisi bir ihtiyar, yardımıma İngiltere’den çok Çekoslovakya’da ihtiyaç olduğunu söyledi. Bunun için dünyevi öğrenimde ilerlememi sağlayacak o teklifi reddetmeye karar verip yeraltı vaaz faaliyetimize katkıda bulunmak için Çekoslovakya’da kaldım.

1969’da, İsa’nın takipçisi nazırlar için özel eğitim veren bir Hizmet Kursuna katılmaya davet edildim. Aynı yıl Çekoslovakya’daki en iyi genç farmakolog olarak burs kazandım. Bunun sonucunda, İsviçre’deki Uluslararası Farmakoloji Birliğinin bir toplantısına katıldım.

Bir Bilim Adamı Görüşlerini Değiştiriyor

1970’te katıldığım bir konferansta, Frantis̆ek Vyskočil adında bir bilim adamı karmaşık bir konu olan sinir iletisini açıkladı. Bir organizmada herhangi bir gereksinim ortaya çıktığında, olağanüstü bir çözüm sağlandığını söyledi. Şu sonucu çıkardı: “Bir büyücü olan Doğa bunu yapmayı biliyor.”

Dersten sonra ona yaklaştım. Şöyle sordum: “Canlı varlıklardaki mükemmel tasarımı Tanrı’ya atfetmek gerektiğini düşünmüyor musunuz?” Ateist olduğu için sorum onu şaşırttı. Farklı türden sorularla karşılık verdi. Şöyle sordu: “Kötülük nereden geldi? Bu kadar çok çocuğun öksüz kalması kimin suçu?”

Mantıklı, Mukaddes Kitaba dayanan yanıtlar verdiğimde ilgisi uyandı. Fakat, Mukaddes Kitapta insanların onun yazarının Yaratıcı olduğunu kolayca anlayabilmeleri için, neden hücrenin yapısı gibi ayrıntılı bilimsel bilgiye yer verilmediğini sordu. Şöyle yanıtladım: “Hangisi daha zor, tarif etmek mi yoksa yaratmak mı?” Ona, Did Man Get Here By Evolution or by Creation? adlı kitabı ödünç olarak verdim.

Şöyle bir okuduktan sonra, Frantis̆ek kitabı basit ve hatalı olarak niteledi. Ayrıca, Mukaddes Kitabın çokeşlilik, Davud’un zinası ve masum bir adamı öldürmesi hakkında söylediklerini de eleştirdi. (Tekvin 29:23-29; II. Samuel 11:1-25) Mukaddes Kitabın Tanrı’nın hizmetçilerinin kusurlarını ve açık suçlarını bile dürüstlükle aktardığına dikkat çekerek onun itirazlarını çürüttüm.

Sonunda, sohbetlerimizden birinde, Frantis̆ek’e, eğer bir kişi iyi niyetten yoksunsa ve hakikate sevgi duymuyorsa, hiçbir kanıtın veya akıl yürütme tarzının Tanrı’nın varlığı konusunda onu ikna edemeyeceğini söyledim. Çıkmak üzereyken, beni durdurup bir Mukaddes Kitap tetkiki istedi. Did Man Get Here By Evolution or by Creation? kitabını bir kez daha, bu sefer açık bir zihinle okuyacağını söyledi. Ondan sonra, mektuplarından birinde yer verdiği şu alıntının kanıtladığı gibi, tutumu tamamen değişti: “Adamın yüksekliği iğdirilecek, ve insanların yüceliği alçaltılacak; ve o günde yalnız RAB yükselecek.”—İşaya 2:17.

Frantis̆ek ve karısı 1973 yazında Yehova’nın Şahitleri olarak vaftiz edildiler. Kendisi şu anda, Prag’daki cemaatlerden birinde ihtiyar olarak hizmet ediyor.

Yasak Altında Vaaz Etmek

Yasak sırasında tarla hizmetinde çok dikkatli olmamız söylendi. Bir keresinde, genç bir Şahit ısrarla vaaz etme işinde benimle çalışmak istedi. Yehova’nın Şahitlerinin teşkilatında önderlik edenlerin hizmete çıkıp çıkmadıkları konusunda kuşkuları vardı. Rastlantıda şahitlik ederek birçok kişiyle güzel sohbetler yaptık. Fakat sonunda bir adamla karşılaştık, o sırada farkına varmadım ama bu adam yüzümü devletin gizli polisine ait albümdeki bir fotoğraftan tanımıştı. Tutuklanmadıysam da, resmi olarak yakın takibe alındım; bu da yeraltı vaaz faaliyetimizde etkin olmamı engelledi.

Önceki yıllarda alışkanlık edindiğim gibi, 1983’ün yazında da genç Şahitlerden oluşan bir grubun ülkenin ücra bir kısmında rastlantıda vaaz etmek üzere birkaç gün geçirmesi için düzenlemeler yaptım. Hikmetli öğüde göre davranmayıp, umumi vasıtalara binmekten daha rahat olduğu için kendi arabamı kullandım. Bir mağazadan birkaç eşya almak için kısa bir ara verdiğimizde, arabamı ön tarafa park ettim. Eşyaların parasını öderken, dükkânda çalışan birkaç genci göstererek daha yaşlı bir elemana şöyle dedim: “Gelecekte hepimiz genç olabiliriz.” Bayan gülümsedi. Şöyle devam ettim: “Fakat bu insanların elinde olan bir şey değildir. Yukarıdan yardım gerekiyor.”

Konuşmayı sürdürecek bir karşılık vermediği için çıktım. Dinsel görüş propagandası yaptığımdan şüphelenen bu kadın paketi arabaya koyarken haberim olmadan, pencereden beni izledi. Sonra polise ihbar etti. Saatler sonra, kentin başka kısımlarında rastlantıda şahitlik ettikten sonra, arkadaşımla arabaya döndük. Aniden, iki polis memuru geldi ve bizi tutukladı.

Karakolda saatlerce sorgulandıktan sonra, gidebileceğimiz söyledi. İlk aklıma gelen, o gün ilgili kişilerden aldığımız adresleri ne yapacağım oldu. Onları klozete atıp sifonu çekmek için tuvalete gittim. Fakat tam o sırada, bir polis memurunun güçlü eli beni engelledi. Kağıtları tuvaletten çıkarıp onları temizledi. Bu bana daha çok sıkıntı verdi, çünkü şimdi bana adreslerini veren insanlar da tehlikedeydi.

Daha sonra, hepimiz otele götürüldük; polis odamızı önceden aramıştı. Fakat iyi saklanmadığı halde, başka ilgili kişilerin adreslerini bulamamışlardı. Daha sonra, nörofarmakolog olarak çalıştığım işyerinde, yasadışı faaliyetlere katıldığım için açık bir tekdir aldım. Ayrıca, hizmete giderken arabamı kullanmamam konusunda beni daha önce uyaran, Çekoslovakya’daki vaaz faaliyetine nezaret eden birader tarafından azarlandım.

Terbiyeye Boyun Eğmek

1976’da Çekoslovakya’daki Yehova’nın Şahitlerinin vaaz etme işine riyaset eden kurula tayin edilmiştim. Fakat daha önce sözünü ettiğim konularda sağduyu göstermediğim için, yaşamım gizli polis tarafından yakın takibe alındığından, temsil heyetinde hizmet etme ve başka birçok imtiyazımı kaybettim. Bu imtiyazlar arasında özellikle takdir ettiğim bir tanesi, seyahat eden nazırlar ve öncüler (dolgun vakitli vaiz) için düzenlenen kurslarda eğitim vermekti.

Terbiyeyi kabul ettim, fakat 1980’lerin ortalarından sonlarına kadar süren bu dönem, kendimi incelediğim zor bir dönemdi. Daha dikkatli çalışıp başka dikkatsizliklerden kaçınmayı öğrenecek miydim? Otuzuncu Mezmur 5. ayet şöyle diyor: “Akşamlayın ağlayış konuk olur, fakat sabahlayın meserret gelir.” Çekoslovakya’daki Komünist rejimin Kasım 1989’da çökmesiyle bana gün doğdu.

Harikulade Bereketler

Hizmetimize özgürce katılıp Yehova’nın Şahitlerinin Brooklyn’deki (New York) dünya merkeziyle açıkça iletişim kurmak ne büyük bir değişiklikti! Çok geçmeden seyahat eden nazır olarak görevlendirildim ve Ocak 1990’da bu işe başladım.

Sonra, 1991’de Manchester’da (İngiltere) Vaizlik Eğitim Kursuna katılma imtiyazına sahip oldum. Olgun biraderlerle birlikte olmak iki ay boyunca onlardan eğitim almak ne büyük bir imtiyazdı! Her gün belirli bir süre için, öğrencilere bir iş verilirdi, bu yoğun akademik eğitimimiz sırasında dinlenmemizi sağlardı. Bana verilen iş, camları silmekti.

İngiltere’den döndükten hemen sonra, Yehova’nın Şahitlerinin 9-11 Ağustos tarihlerinde Prag’daki büyük Strahov Stadında yaptıkları tarihi toplantı düzenlemelerinde çalıştım. O buluşmada birçok farklı ülkeden 74.587 kişi, Tanrımız Yehova’ya özgürce tapınmak üzere biraraya geldi!

Bir yıl sonra, nörofarmakolog olarak çalıştığım işyerinden ayrıldım. Hemen hemen dört yıldan beri Prag’daki büroda çalışıyorum; burada yine Çek Cumhuriyetindeki Yehova’nın Şahitlerinin işine nezaret eden kurulda hizmet ediyorum. Geçenlerde Yehova’nın Şahitlerine bağışlanan on katlı bir bina onarılıp büro olarak kullanılmaya başlandı. 28 Mayıs 1994’te bu güzel tesis Yehova’nın hizmetine vakfedildi.

Tattığım en büyük nimetlerden biri, Mukaddes Kitap hakikatlerini akrabalarım da dahil olmak üzere, başkalarıyla paylaşma imtiyazıydı. Babam ve annem henüz Şahit olmadılarsa da, yaptığım işe olumlu bakıyorlar. Son birkaç yıl boyunca ibadetlerimizden bazılarına katıldılar. Onların da, başka milyonlarca dürüst yürekli insanla birlikte alçakgönüllülükle Tanrı’nın Gökteki Krallığının yönetimine tabi olup Tanrı’nın Kendisine hizmet etmeyi seçenlere vermeyi amaçladığı sonsuz bereketlerden yararlanmalarını yürekten diliyorum.

(Bu makalede değinilen yayınlar Yehova’nın Şahitleri tarafından yayımlanmıştır.)

[Sayfa 12’deki resim]

Üniversite öğrencisiyken

[Sayfa 13’teki resimler]

Çekoslovakya eğitim bakanı olan babam ve ünlü bir göz cerrahı olan annem

[Sayfa 15’teki resim]

Şimdi şahit olan, eski bir ateist bilim adamı Frantis̆ek Vyskočil

[Sayfa 16, 17’deki resim]

Komünizmin çöküşünden bu yana, Yehova’nın Şahitleri Doğu Avrupa’da birçok büyük toplantı düzenlediler. 1991’de Prag’da yapılan bu toplantıya 74.000’den fazla kişi katıldı

[Sayfa 18’deki resim]

İngiltere’de Vaizlik Eğitim Kursuna katıldığım sırada verilen işi yaparken

[Sayfa 18’deki resim]

28 Mayıs 1994’te açılan Prag’daki büromuz

    Türkçe Yayınlar (1974-2026)
    Oturumu Kapat
    Oturum Aç
    • Türkçe
    • Paylaş
    • Tercihler
    • Copyright © 2025 Watch Tower Bible and Tract Society of PA
    • Kullanım Şartları
    • Gizlilik İlkesi
    • Privacy Settings
    • JW.ORG
    • Oturum Aç
    Paylaş